19 Eylül 2014 Cuma

Bilinç Üzerine

Bilincin fiziksel bir temelden geldiği savunulamaz. Sonuçta atomlar düşünemez ve beyin atomlar bütünüdür. Hiçbir atom düşünemiyorken beynin düşündüğünü savunmak tutarlı olamaz. Bilinç maddeye indirgenemez. Sonuç olarak madde üstü bir töz olmak zorundadır

Bilincin maddeye indirgenemeyeceğini söylemek, dualizmin belki de en etkili savlarından biridir. Bilincin neden fiziksel olamayacağını ispatlamak için kullanılan yegane önemli ispat bilincin fiziksel özelliklere indirgenemeyeceği söylemekten geçecektir. Peki ya indirgemecilik(reduksiyonizm) nedir ve fizikalist görüşü nasıl etkiler? İndirgemecilik; bir sistemin parçalarının tek tek çözümlenmesi ile bütün sistemin anlaşılabileceği düşüncesini kabul eder. Fakat fiziksel olayların tek tek çzöümlenmesi ile bir tür bilince ulaşılamaz. Bu sebeple, bilinç maddeye indirgenemediği için, bilinç farklı bir tözden kaynaklanıyor olmalıdır.

Dualizmin bu argümanı, indirgemeciliğin korkunç tuzağına düşmesinden kaynaklanır. İndirgemecilik akımının iyi ve kötü olmak üzere iki işlevi olacaktır. Kötü indirgemecilik,  bir fenomeni kendisinin en küçük ya da en basit bileşeni cinsinden açıklamaya çalışmaktan ibarettir. İyi indirgemecilik ise bir bilgi alanını diğeri ile yer değiştirme hatasına düşmeden, iki bilgi alanının ilişkisini anlatma çabasıdır. Bir alanın yapısal parçalarının, farklı bir alan tarafından parçalara ayrılıp inceleme çabası ve bu ikisi arasında bağlantı kurma iyi indirgemeciliktir. Steven Pinker'ın deyimi ile “Bir coğrafyacı Afrika'nın sahil çizgisinin neden Güney Amerika'nınki ile uyumlu olduğunu bu iki kıtanın bir zamanlar bitişik olan ama zamanla birbirinden ayrılan jeolojik levhalar üzerinde bulunmasıyla açıklayabilir. Jeologlar ise, levhaların ayrılması problemini magmanın levhaları birbirinden uzaklaştıran itme kuvveti ile açıklar. Magma çok sıcak olduğu için, jeologlar çekirdek ile magma tabakaları arasındaki etkileşimi açıklamak üzere fizikçileri yardıma çağırırlar. Bu silsiledeki hiçbir bilim insanı göz ardı edilemez(1).” Kısaca indirgenen bileşenle bütünü tamamiyle açıklamaya çalışmak kötü indirgemecilik, indirgenen bileşenlerin bütün ile ilişkisini ortaya koymak iyi indirgemeciliktir. Bilinç argümanı ve dualizm lehine kullanılan bilincin indirgenemezliği ise bizzat kötü indirgemeciliği kullanmaktadır. 

Gilbert Ryle, dualizme “Makinedeki Hayalet Dogması” diyerek alay ederken bu argümanın da kategori hatası olduğunu nitelemiştir. Ryle dualizmin bu savını oldukça ciddi bir problem olarak görmüş, kaldı ki böyledir de, ve onu “Descartes Miti” olarak adlandırmıştır. Kategori hatası, günlük dilde kullandığımız zihinsel terimlerin bedenin işleyişinden farklı, özel ve gizli olduğuna dair ortaya atılan iddiaların düştüğü temel hatadır. Bu akıl yürütmenin de temelinde kötü indirgemecilik yatmaktadır. Ryle'a göre kategori hatası göre kategori hataları, özel tür hatalardır; bu hata, zihinsel yaşama ilişkin olguları, aslında belli bir kategoriye aitken bir başka kategoriye aitmiş gibi tasarlamaktan kaynaklanır. Ryle kategori hatasını şu şekilde ifade eder:


Oxford'u ya da Cambridge’i ilk defa ziyaret eden bir yabancıya birçok kolej, kütüphane, oyun sahası, müze, bilimsel bölümler ve idari ofisler gösterilir. O ziyaretçi sorasında sorar: ‘Ama üniversite nerede? Kolejlerin üyelerinin nerede yaşadığını, kayıt işleri yetkilisi’nin nerede çalıştığını, bilim insanlarının nerede deney yaptığını ve diğerlerini gördüm. Ancak üniversitenizin üyelerinin yaşadığı ve çalıştığı üniversiteyi henüz görmedim.’ O zaman kendisine üniversitenin diğerlerinin yanında bulunan bir kurum, kendisinin gördüğü ofislere, laboratuvarlara, kolejlere ek bir başka şey olmadığı söylenir. Üniversite tüm bu gördüklerinin belli bir düzenlenişidir. Onlar görüldüklerinde, aralarındaki eşgüdüm anlaşıldığında, üniversite görülmüş olur(2).

Üniversiteyi, oluştuğu bölümlere indirgemek olanaksız gözükmektedir. Zira üniversitenin oluştuğu hiçbir parça tek başına üniversite değildir. Üniversite, barındırdığı kurumlara indirgenemez. Fakat buradan yola çıkarak üniversiteyi üniversite yapan bir tür farklı cevher olduğu da iddia edilmemelidir. Üniversite, onu oluşturan yapılan içinde barındırdığı farklı bir töz, gizemli bir kapı değildir. O yalnızca belirli kurum ve yapıların bir araya gelmesiyle oluşan kavrama verilen addır. Üniversitenin indirgenememesinden yola çıkarak yapılara “üniversitelik ruhu” eklenmeleidir. Bu kategori hatasıdır. Zira üniversite o yapıların belirli bir düzenlenişinden ileri gidemez. 

Kötü indirgemecilik ve kategori hatasına dair farklı bir örnek ise, belirli etkileşimlerin oluşturduğu niteliklerin göz ardı edilmesidir. Örneğin “sıvı olma” özelliği bizzat “H2O moleküllerine” indirgenemez. Gözlemlediğiniz hiçbir H2O molekülü sıvı değildir. Fakat onların oluşturmuş olduğu bir şişe su sıvıdır. Fakat buradan yola çıkarak “ Sıvılık özelliğinin fiziksel bir temelden geldiği savunulamaz. Sonuçta H2O moleküllerinin hiçbiri sıvı değildir ve su H2O moleküllerinden oluşan bir bütündür. Hiçbir molekül sıvı değilken suyun sıvı olduğunu savunmak tutarlı olamaz. Sıvılık moleküllere indirgenemez. Sonuç olarak sıvılığın olması için madde üstü bir töz olmak zorundadır” argümanı sunulmamalıdır. Sıvılık niteliği moleküllere indirgenemez fakat buradan bu niteliğin fiziksel olmadığı sonucuna da çıkılamaz. Sıvılık moleküllerde görülmez fakat o, fiziksel bir nitelik olup moleküllerin belirli şekillerde etkileşimini ve bir araya gelişini tasvir edecektir. Kötü indirgenmeciliği ele alarak “Ruhsal Sıvı Cevheri” olarak nitelendirilebilecek farklı bir töze ulaşmak anlamsızdır. Bu tür kötü indigemecilik örnekleri bilinç kanıtına sunulan yukarıda sunulan iddiayı cevaplama açısında yararlık işleve sahiptir. Zira “üniversite” dediğimiz şeyin aslında bir tür yapılar ve kurumlar dizilimi olması, bir bütün olarak yapılara bakınca üniversiteyi göreceğimizi fakat etkileşimleri ve dizilimi göz ardı edince “üniversite olma” özelliğinin sunulamayacağını doğurur. “Sıvılık olma” özelliği bizzat moleküllere indirgenemez ama buradan yola çıkarak sıvılık özelliğinin fizikötesi kökene dayandığı çıkarılamaz; sıvılık belirli moleküllerin bir araya gelmesiyle onların kazandığı niteliktir. Bir fizikalist de bilince bu şekilde bakacaktır. Belki de atomları teker teker incelediğimiz zaman bir “bilinç” görülmeyecektir fakat onları birer etkileşimler bütünü olarak görmek ve sinirsel yapıların özel diziliminden kaynaklanan nitelik olduğunu savunmak fizikalizmi anlamlı kılar. Bilincin atomlara ve maddeye indirgenememesi, onun fiziksel olmadığını göstermez. Bilincin bizzat elle tutulur bir madde olmaması, onun fiziksel temelli olmadığını ve maddenin bir özelliğini anlatmadığını göstermez. Tersini iddia etmek kategori hatasına girer ve üniveriteyi oluşturan yapıların “üniversite tözü” olmadan üniversite olamayacağı gibi saçma sonuçlar üretir. 



Kaynakça:

1- Steven Pinker (2002) The Blank Slate, Penguin Books, p.69-72

2- Gilbert Ryle (1949), The Consept of Mind, University of Chicago Press, s.16

6 yorum:

  1. Abi üniversite okuyorum. Ateistim. Bir çok kitap okudum ve belgesel izledim. Ama bu yazıyı pek anlayamadım. Ben bunları genel olarak bildiğim halde anlamıyorsam yeni sorgulayan bir insan hiçbir şey anlamaz bunlar ne zırvalıyor der çeker gider. Daha anlaşılır bir şekilde paylaşırsanız sevinirim. Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  2. Bence güzel hoş ve anlaşılabilir bir derleme olmuş. Örnekler vasıtasıyla da somutlama yapılabilmiş. Kaynakları incelemek üzere yola koyuluyorum. Paylaşım için teşekkürler.

    YanıtlaSil
  3. Açıkçası Alfa'nın ilk yazısından buraya kadar okuyan herkes eminim ki anlayacaktır. Bu çevirileri anlamak zor olabilir ancak önce Alfa'yı anlamak gerekir. Tüm yazılarında aynı üslubu taşıyabilen belki de sayılı kişilerden biri kendisi. Yıllar boyunca Alfa'nın düşünce yapısı ve kelime haznesini, düşüncelerimle harmanladım. Son 1-2 yıldır çoğu konuya Alfa gözüyle bakabiliyorum. Asıl buraya ulaşmak önemli; bilgi zaten öğrenilir.

    YanıtlaSil
  4. Çok güzel çok gerekli bir yazı olmuş emeğine sağlık. Fakat tam net anlayamadım bilgi ve kelime eksikliğimden. Yeni başlayanlar için anlaması zor bir yazı olmuş ama zaten konu bizzat kendisi zor... Anlayanlar anlamayanlara anlatsın o zaman anladıkları kadarıyla; Suyu oluşturan H2O molekülleri tek başına sıvı değildir, fakat birleştiklerinde bir sıvı halini alırlar. Bilinç de, nöronların tek başlarına değil de, birleşimleri sonucu ortaya çıkan bir mekanizmadır. Sıvı olma durumuna nasıl ki fizikötesi demiyoruz, bilince de fizikötesi dememeliyiz. Sanırım kısaca durum bu.

    YanıtlaSil
  5. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil