10 Temmuz 2014 Perşembe

Arzu Delili - Caner Taslaman

Giriş ve Argümanın Sunuluşu

  
İnsanlardaki doğal arzuların Tanrıyı kanıtladığı, bununla kalmayıp hangi dinlerin doğru olduğunu gösterdiği iddiasına dayanan Arzu Kanıtı C. S. Lewis, Caner Taslaman gibi kişiler tarafından savunulmuştur. Taslaman’ın yeniden formülize ettiği bu argüman, en makul açıklamayı bulmaya yönelik oluşturulmuş argümanlardandır ve şu şekilde formülize edilmiştir:

1- İnsanların doğal ve temel arzularının birçoğunun objesi olduğunu gözlemliyoruz. 
2- Şu altı tane arzu da doğal ve temeldir 
1- Yaşam 2- Korkuların giderilmesi 3- Mutluluk 4- Gaye 5- Şüpheden uzak bilgi edinme 6- Başkaları tarafından iyi davranılma 
3- Birbirleriyle ilişkili de olsa birbirine indirgenemeyecek olan bu doğal ve temel arzuların her birinin karşılanması ancak Allah’ın varlığıyla mümkündür. 
4- Bu durumu açıklayacak iki tane alternatif açıklamaya sahibiz: 
4.1- Bu arzular natüralist-ateistlerin öngördüğü şekilde tesadüf ve zorunluluk ile oluşmuştur. 
4.2- Bu arzuları insanda Allah oluşturmuştur. 
5- Bahsedilen farklı doğal ve temel arzuların hepsinin (2. madde) aynı ontolojiyi gerektirmesi (3. madde) ile doğal ve temel arzularımızın birçoğunun objesinin bulunduğunu gözlemlememiz (1. madde); Allah’ın varlığının ve bu arzuları oluşturmasının (4.2’nin), bu inancın tek alternatifi konumundaki natüralizmden (4.1’den) daha rasyonel olduğunu gösterir. 
6- Demek ki Allah’a inanç (teizm), Allah’ı inkârdan (natüralizm-ateizm) daha rasyoneldir.

Bu argümanın iki işlevi var gibi gözüküyor:

1- Tanrının varlığına inanmanın yokluğuna inanmaktan daha mantıklı olması 
2- Tanrının var olduğunu savunan fakat dinlerin geçersizliğini kabul eden deist argümanın haksızlığının gösterilmesi ve dinler arasında en mantıklı dinin seçilmesini

Bu arzuların Allah tarafından verilmiş olmasını savunmak, tesadüflerle ve zorunlulukla açıklamaktan daha mantıklıdır, bu sebeple Tanrıya inanmak, inanmamaktan daha rasyoneldir. Bu arzuları veren bir Tanrıya inanmak ama bu arzuları gerçekleştirmeyeceğini savunmak tutarlı da değildir; iyi  bir tanrı bu arzuları boşu boşuna vermiş olamaz. O halde cennet-cehennem inancını sunmayan dinler doğru değildir. Yazının devamında bu iki işlevin sağlanıp sağlanmadığını inceleyeceğiz.

Evrimsel Biyoloji Bağlamında Arzular


Öncelikle argümanın (4.1) numaralı öncülü üzerinde özellikle durulmalıdır. Zira natüralist ateizmin savunusunu ‘tesadüf ve zorunluluk’ olarak sunmak ve içeriği boş bırakmak, kişilerin duygularına hitap ederek argümanı doğrulamaya çalışmaktan ileriye gitmemektedir. Argümanı bu şekilde sunan Taslaman, teistlere ‘Ne?! Tesadüf ve zorunluluk mu? Gerçekten bu şekilde mi açıklıyorsunuz? Elbette Allah yarattı demek daha mantıklıdır’ demeye götürür. Fakat arzuların oluşmasında tesadüf ve zorunluluğun nasıl işlediğini açıklarsak, evrimin işleyişini anlatırsak, ‘Allah tarafından yaratıldı’ diyen (4.2) numaralı öncülün rasyonalitesi, natüralist görüşten daha yüksek olmayacaktır.

Yaşama arzusuna sahip olan ve olmayan iki canlı düşünelim. Yaşama arzusu olan kişinin mi yaşam şansı daha yüksektir yoksa yaşam arzusu olmayan kişinin mi? Elbette yaşam arzusuna sahip kişinin yaşama avantajı daha yüksek olacaktır ve yeni nesilde yaşama arzusu olan canlılar kalır. Yaşama arzusunun ortaya çıkması söz konusu olduğunda teist açıklama, ateist açıklamadan daha rasyonel olmayacaktır.

Korkuların giderilmesini arzulayan bir birey, arzulamayan birine göre daha iyi yaşayacaktır. Eğer bir canlı korkularının giderilmesini arzularsa bu korkuların giderilmesi için çaba gösterecektir; bu korkular giderilirse yaşam şansı artar zira korkuların giderilmesi için uğraşmayan bir canlı bu korku yüzünden ölüme gidebilir. Vahşi hayvanlardan korkan iki birey düşünün. Vahşi bir hayvanla karşılaştığında bu hayvandan korkan canlı, korkusunun giderilmesini arzulayan birey bunun için çaba gösterecektir ve hayvandan kaçacaktır. Bu arzuya sahip olmayan birey ise hayvandan kaçmayacak ve hayvana yem olacaktır. O halde korkuların giderilmesini arzulayan canlılar bizim atalarımız olmaya en uygun bireylerdir ve bu arzunun natüralist bir temeli vardır.

Mutluluğu arzulamak evrimsel açıdan yarar sağlar mı? Elbette sağlar. Mutluluğu arzulayan bireyler psikolojik açıdan daha olumlu bir birey olacaktır. Psikopatik hastalıkların giderilmesinde bu bireylerin yaşama şansı daha yüksek olduğundan mutluluk arzusuna sahip canlılar bizim atamız olmaya en uygun canlılardır. Doğal olarak mutluluk arzusuna sahip olmamız garip değildir.

Diğer bir arzu olan ‘gaye’ arzusu, olayların amacını düşünme arzusu, evrimsel açıdan natüralist bakış açısıyla bakıldığında da yararlı bir özelliktir. Olaylara amaç atfeden bir canlı olaylar arasında ilişki kuran bir canlıdır. Geçmiş ve gelecekle ilişki kuran canlılar amaç bulma arzusuna sahip olurlar. Alet yapan bir canlı da geçmişi ve geleceği düşünebilme yeteneğine sahip olmalıdır. Zira bir aleti yapmak için vazgeçilmez faktör gelecekle ilişki kurmaktır; aletlerin işlevi ancak bu şekilde kavranabilir. Alet yapan canlılar da aletlere amaç yüklerler: tekerleğin amacı ulaşımı sağlamaktır, bıçağın amacı meyveleri kesmektir gibi… Amaç bulma arzusu ya gelecekle ilişki kurabilme açısından doğrudan evrimleşmiştir ya da alet yapmanın amaç bulmayı gerektirmesinden ötürü yan ürün olarak evrimleşmiştir. Her iki düşüncede de gaye arzusunun natüralist bağlamda savunulması mümkündür ve teist bakış açısı daha rasyonel değildir.

Bilgi edinme arzusu da amaç bulma arzusuna benzer şekilde işlev görecektir. Şüpheden uzak bilgi edinmeye çalışmak, olayları anlamaya gayret göstermemizi sağlayacaktır. Olayları anlamaya gayret gösteren biri ise çevresini, bu arzuya sahip olmayanlara göre daha iyi kavrayacaktır. Çevreyi kavrayabilme yeteneği ise hayatta kalmak için müthiş bir avantaj sağlar. Çevreyi kavrayabilen canlılar ilişki kurabilirler, tahmin yeteneğine sahip olurlar, nelerden kaçınmaları gerektiğini bilebilirler, nelere yaklaşması gerektiğini anlayabilirler. Tüm bu evrimsel avantajlar bize, bu arzunun doğal yollarla oluşmasında bir problem olmadığını gösterecektir.

Başkaları tarafından iyi davranılma arzusu yüksek ihtimalle başkalarına iyi davranma yetisi ile beraber evrimleşmiştir. Bu arzunun ve yetinin birlikte evriminin, bireyleri avantajlı konuma getireceği barizdir. Bir toplumda ‘başkalarına iyi davranma eğilimi ve başkaları tarafından iyi davranılma arzusu’ gelişirse, bu toplumda birliktelik çok daha kolay şekilde sağlanacaktır. Birlikte hareket eden bir toplumun, diğer toplumlara göre yaşama şansı daha yüksektir. Bir grup seçiliminin ardından bu doğal arzunun oluştuğunu savunmakta hiçbir problem durmamaktadır.

O halde şunu söylememiz mümkün: bahsi geçen (4.1) numaralı öncülün detaylı açıklaması yapıldığında, (4.2) numaralı öncülün daha rasyonel olduğunu söylemek için elimizde bir gerekçe kalmaz. Evrimsel biyoloji bağlamında düşünüldüğünde ‘Allah’ın yaratmış olması tesadüf ve zorunluluklara göre daha rasyoneldir’ ifadesi geçersizliğini tüm çıplaklığıyla ortaya koyar. O halde teizmin ateizmden tutarlı olduğu açıklaması temelsiz kalmaktadır. Fakat Taslaman yazısının sonlarına doğru arzuların evrimsel biyoloji bağlamında sunulması konusuna değinmiş. Taslaman’ın ilk eleştirisi ise şu şekilde olmuş:

Burada Evrim Teorisi ile ilgili tartışmalara değinmeyeceğim; fakat bu teoriyi doğru kabul ettiğimizde de buradaki sonucun değişmeyeceğini belirtmek istiyorum. Eğer evrim sürecinde bu arzuların oluştuğu kabul edilirse; evrimi, Allah’ın yaratma yolu ve doğal seleksiyonu “Allah’ın yaratma araçlarından biri” kabul eden anlayışlar desteklenmiş olmaz mı?

Hayır… Evrim teorisinin arzulara dair bir temel olduğunu kabul ettiğimiz anda argümanın birinci işlevi mutlak surette çökecektir. Evrimi ‘Tanrının yaratma aracı’ olarak görmek argümanın geçerliliğini korumayacak yalnızca Tanrı varsayımının bir alternatif olarak kalmasını ve doğal olarak inançlı kimselerin bu durumu problem etmemesini sağlayacaktır. Fakat bu görüş, teist açıklamanın natüralist açıklamadan daha rasyonel olması konusunda tamamen etkisiz bir savunu olacaktır. Böyle bir açıklama yalnızca önümüzdeki seçeneklerden biridir ve yalnızca bir seçenek olması onun savunulmasını daha mantıklı kılmaz. Argümanın birinci işlevinin gereksizliğinin gösterilmesi için, natüralist evrim açıklamalarından en az bir tanesinin tutarlı olması yeterlidir.

Eğer argümana dair farklı bir yaklaşım sunulacak ve ‘Allah evrimle yaratıyor’ görüşü savunulacaksa, argümanın (4) numaralı öncülü ve bu öncülün alt öncülleri yeniden düzenlenmelidir:

4a- Bu durumu açıklayacak dört tane alternatif açıklama mevcuttur. 
4a.1- Bu arzular tesadüfen oluşmuştur. 
4a.2- Bu arzular evrimsel süreç bağlamında hayatta kalma avantajını arttırdığından bu arzulara sahip canlılar hayatta kalmıştır, arzulara sahip olmayanlar ölmüştür. Doğal olarak bizler de hayatta kalanların torunlarıyız. 
4a.3- Bu arzular Tanrı tarafından doğaüstü bir yolla insanlara verilmiştir. 
4a.4- Bu arzular Tanrı tarafından doğal yollar aracılığıyla insanlara verilmiştir.

Argümanın ateizm aleyhine kullanılmaması için bir ateistin (4a.2) numaralı öncüle benzer bir natüralist açıklamanın tutarlılığını göstermek yeterlidir. Bir teist (4a.4) öncülünü savunabilecek olsa bile, bu öncülün natüralist açıklamaya olan üstünlüğü gösterilmeden argüman işlev yapamaz. Zira argümanın temel savı teist açıklamanın daha tutarlı olduğudur.

Taslaman evrimsel perspektifin yetersiz olduğuna dair de bir savunma yapmaktadır. Taslaman’a göre bu argümanların evrimsel bağlamda geliştiği savunulsa bile natüralist bir evrim görüşünde savunulamazdır. Taslaman bu görüşünü aşağıdaki savunularla desteklemeye çalışmaktadır.

Birinci Arzu; Yaşam: Bu dünyada yaşamamızı ve ürememizi en çok destekleyen arzunun bu olduğu adından bellidir. Fakat insan zihninin, diğer türlerden farklı olarak çok uzun bir geçmiş ve çok uzun bir gelecekle ilişki kurması ve biyolojik organizmamızın imkân vereceğinden daha uzun bir süreçte de yaşamayı sürdürmeyi arzu etmesinin; bu dünyadaki yaşamamız ve ürememizle bir alakası yoktur.

Biyolojik organizmanın imkân vereceğinden daha uzun bir süreçte yaşamayı arzulamak hem tasavvur edilebilirdir (evrimsel süreçte böyle bir fikir oluşabilir) hem de kişinin kendi genlerini koruması bakımından yarar sağlar. Yaşama arzusu sönmeyen yaşlı bir birey düşünün, daha uzun yaşama arzusu sebebiyle bu kişi kendi üremese bile, kendi genlerini taşıyan yavrularına yardım etmek kaydıyla genlerinin korunmasında etkili olabilir. Ayrıca ölümden sonra yaşama isteği, yaşama arzusunun bir uzantısı olarak da görülebilir. Eğer canlılarda bir yaşama arzusu varsa ve bu yaşama arzusunun çoğalması ek bir zarar sağlamıyorsa(ya da sağlıyorsa fakat sağladığı yarar daha fazlaysa), yaşama arzusunun genişleyerek ölümden sonrayı da kapsayacak şekilde büyümesi evrimsel açıdan mümkündür. Zira ölümden sonra yaşama arzusunun ek bir zararı yoktur. Bu durumda bu arzu evrimin bir yan ürünü olarak görülebilir.

Peki ya çok uzun bir geçmiş ve gelecekle bağlantı kuran bir zihnin evrimsel açıdan yarar sağlamadığı görüşü doğru mudur? Çok uzun geçmişi umursamak bugünü değerlendirebilmemiz açısından fayda sağlar. Çok uzun gelecek hakkında kaygı duymak ise kendi neslinin devamını sağlamak açısından önlem almayı ve kendi genlerini korumayı beraberinde getirecektir. Kendi soyundaki insanlar için endişelenmek, insanları, bazı eylemleri uygulamaya eğilimli hale getirebilir. Örneğin uzun bir gelecek kaygısı torunları için endişelenen bir adamda daha verimli çalışma eğilimini doğurabilir. Bu da genlerini koruma açısından yararlıdır. Bunların dışında, yaşamın sonlarına gelen bir bireyin ölüm döşeğinde yaşama arzusunun bitmesi için bir sebep de yoktur. Aksine bunu yapmak faydalı bile olabilir. Ölüm döşeğindeki babasının bile yaşama arzusunu gören bir kişi babasından feyz alarak yaşama arzusunu tetikleyebilir ve bu faydalıdır. Ölüm döşeğinde yaşama arzusuna sahip olmak kişiyi yaşama döndürmeyecek olsa da çocuklarının yaşama şansını arttırarak genlerini yaşatabilir. Ayrıca bu tür faydaları bir kenara bıraksak bile ölüm döşeğindeki bir kişinin gençliğini düşünerek o zamanlardaki gibi olmak istemesinin önünde engel yoktur.

İkinci Arzu; Korkuların Giderilmesi: Yırtıcı hayvanlardan veya yüksek bir yerden düşmekten korkma, elbette bu dünyada yaşamamıza ve ürememize bir katkıda bulunur. Fakat insan zihninin evrenin genişliğini ve kendi aczini kavraması sonucunda, bu durumdan korku duyunca; tüm evrendeki oluşumlara gücüyle etki edebilen bir Varlığa, korkuların giderilmesi arzusunun kendisini yöneltmesinin, bu dünyada yaşama ve üremeyle bir ilgisi yoktur. Nitekim birçok tür de kendilerini öldürebilecek canlılardan korkuya benzer bir his duyuyor gibidirler; fakat evrenin genişliğine karşı kendi acizlikleri üzerine düşünmeleri üzerine çıkan korkulardan kurtulma arzularının, kendilerini bu evrene aşkın olana yönelttiğini gözlemlemiyoruz.

Öncelikle zekâ seviyeleri bakımından yüksek derecede farklı türleri karşılaştırmak hatalı bir benzetmeye kucak açacaktır. Zaten zekâ seviyeleri ve nöron sayılarının vücut büyüklüğüne oranı arasındaki fark oldukça büyük olan iki farklı türün davranışlarında doğal olarak niteliksel farklar bulunmalıdır. Bu durum ‘Evet tüm canlılar koşabilir fakat hiçbiri çitanın hızına ulaşamaz, o halde çitanın hızının sebebi doğaüstü bir etken olmalıdır’ savunusuna benzemektedir. Çitalarla diğer hayvanlar arasında niteliksel fark görmemiz doğaldır, bunu farklı konulara alet edemeyeceğimiz gibi aynı şey zekâ konusunda geçerlidir. Bu tür niteliksel farkları temel alarak natüralist açıklamaya sunulan eleştiriyi temellendirmek öncelikle hatalıdır.

Sigmund Freud’un dinin kökenine dair kuramının biraz farklı yorumlanışı da bu korkuların kaynağına dair elimize yeni ve özgün fikirler getirecektir. Bir çocuğun korktuğu dönemlerde anne babasına sığındığı reddedilemeyecek gözlemlerdendir. Eğer bir çocuk korkarsa, bu korkunun giderilmesi için sığınacak bir dal ararsa, fakat bu dalı sınırlı gücü olan anne ve babasında bulamazsa; doğal olarak bir baba figürü oluşturup ona bağlanacaktır. Korkuların giderilmesi arzusunun derin bir şekilde değişmesinin olası bir sebebi bu figürün oluşturulması ve bunun üzerine gidilmesi de olabilir. Aslında temelde doğal korkuların giderilmesi arzusuna dayanan ‘korkuların giderilmesine dair üst arzu’ bir üst ebeveyn oluşturmaktan kaynaklanmış olabilir. Bu figürü oluşturmak evrimsel açıdan yarar sağlamışsa (ki inanmak evrimsel açıdan faydalıdır) bu sefer üst ebeveyne inanç yaşama şansını arttırdığından buna bağlı olarak korkuların giderilmesine dair arzunun da gelişmesi doğal hale gelir. İlk aşamada natüralist bağlamda korkuların giderilmesi arzusu oluşacaktır, ikinci aşamada bu arzunun giderilmediği fark edilecek ve bir üst ebeveyn modeli olan Tanrı oluşturulacaktır, üçüncü aşamada bu Tanrı fikrine duyulan inanç evrimsel fayda sağladığından korunup gelişecektir, dördüncü aşamada bu inancın evrimi ile korkuların giderilmesine dair arzu varoluşun kökenine kayarak bir üst arzu modelini oluşturacaktır. Eğer ki korkuların giderilmesi arzusu diğer hayvanların korkularının giderilmesi arzusundan daha üst modelde ise böyle bir evrimin gerçeklemiş olması muhtemeldir.

Ayrıca her ne kadar birbirlerinden farklı olsalar da aynı temelin çeşitlenmesinden oluşan duyguları göstererek eleştiriyi güçlendirmeye çalışmak hatalı bir düşünme tarzıdır. ‘Korkuların giderilmesi arzusunun’ yalnızca farklı yorumlanmasını göstermek, bu arzunun veya eylemlerin özünün farklı olduğunu göstermez. Örneğin beş yaşındaki bir çocuğun korkularını yorumlaması ile bir bilim adamının deneyleri üzerine duyduğu korkunun yorumlaması, bir felsefecinin varlığın kökenine dair duyduğu korkunun yorumlaması birbirlerinden farklı gibi gözükse de aynı özden kaynaklanırlar. Yalnızca yorumlanmaları farklıdır. Evrendeki yerimize ve evrenin varoluşuna dair korkuların kaynağı ile normal korkuların kaynağı temelde aynıdır. Yalnızca yorumlanma biçimleri farklılık gösterecektir.

Üçüncü Arzu; Gaye: İnsanların gayesel -teleolojik- düşünmesi, diğer canlıları anlamaları gibi avantajlar sağlayarak, bu dünyada yaşamaya ve üremeye katkıda bulunabilir. Fakat insanların gaye-anlam arzusunun, kendilerinin ve evrenin bir gayesini aramaya yöneltecek şekilde insanda mevcut olmasının, bu dünyada yaşamak ve üremekle bir ilgisi bulunmamaktadır.

Gayesel düşünmenin insanlarda çevresel bağlamdan ayrılıp evrene uygulanmasına dair bir kısıtlama bulunmuyor. ‘Amaçsal düşünme bu dünyada yaşamaya ve üremeye katkı sağlayacak kadar evrimleşmek zorundadır. Tam o noktada duracaktır’ gibi bir düşünce gülünç duruyor zira o eylemin gerçekleşmesi için önümüzde bir kısıtlama yoksa gayet tabii o şeyin evrensel bağlamda yorumlanması doğaldır.

Burada koyu adaptasyoncu görüşün farklı bir versiyonuna rastlıyoruz. Bu görüşe göre organizmalardaki özelliklerin büyük bir bölümü hayatta kalma ve üreme bağlamında yarar sağlamalıdır. Temelde bu görüş doğru olsa da bunun aşırılaşmış versiyonu olan ‘Yetilerin ulaşabileceği sınırlar da adapte olunan durumlara göre belirlenir ve yetiler yarar sağlamayı bıraktığı anda o yetinin evriminin devam etmesi imkânsızdır’ görüşü hatalıdır. Zira bir yetinin evrimleşmesi zarar sağlamıyorsa, önünde o şeyin doğal seçilim tarafından engellenebileceği bir zarar yoksa ve o yeti bir şekilde evrimleşmeye başlamışsa o yetinin sınırları hayatta kalma ve üreme bağlamının dışına çıkabilir demektir. Yani gayesel düşünmeyi evrenin bütününe uygulamak hayatta kalma açısından yararı olmasa bile bize zarar vermediğinden evrimsel süreçte oluşmuş olabilir. Bu durumda gayesel düşünmenin evrene uygulanması olan bir üst arzu modeli, gayesel düşünmeden temel alıp bu temelin yan ürünü olarak evrimleşmiş olabilir.

Bu arzunun evrimsel bağlamda oluşamayacağına dair savunuya bir başka eleştiriyi de Berat Mutluhan Seferoğlu şu şekilde yapmıştır:

(…)Evrendeki diğer nesneleri değerlendirirken de gayesel düşünme biçimi bize yardım etmektedir. Nesneleri işlevleri aracılığıyla biliriz. Dolayısıyla onların "belli bir iş için" oldukları kanısını ediniriz. Evrenin parçalarına gaye yüklemek ise bizleri evrene gaye yüklemeye yönlendirebilir. Sadece zeki varlıkların gayeleri olduğunu biliyoruz. O yüzden evrenin gayesini de zeki bir varlığa bağlayabiliriz. Ancak bu varlık doğal olarak insandan daha "yüce" bir varlık olmalıdır. Gayesel düşünmeyle evrene amaç yükleme ve tanrı inancı arasındaki ilgi işte tam da bu noktadan kaynaklanmaktadır.

Gaye yüklemenin evrimin doğrudan bir sebebi olmadığına dair elimizde yeterince sebep var ve açıkçası bu sebepler birebir natüralist evrim teorisi ile uyuşuyor

Dördüncü Arzu; Mutluluk: Mutluluğun hazza indirgenmesiyle; canlıların yeme, içme, cinsel ilişki gibi faaliyetlerinden aldıkları hazzın yaşamaya ve üremeye katkıda bulunduğu söylenebilir. Fakat uzun bir geçmiş ve gelecekle ilişkide bulunan insan zihni, mutluluğunu ahret yaşamında da devam ettirmek ister. İnsanın doğuştan mutluluk isteyen doğası, sahip olduğu bahsedilen zihinsel yetenekleriyle birleşince durum olur ve böylesi bir mutluluk isteğinin ise bu dünyada yaşamı sürdürmek ve üremekle bir alakası yoktur.

Birinci arzuda bahsedilen şeyin pişirilip tekrar huzura sunulmuş hali… Öncelikle bir kişinin ölüm döşeğindeyken mutluluk istememesinin önünde herhangi bir engel yoktur. Ölüme yakın kişilerin ölümü derhal kabul etmesinin, yaşama arzusunu bir anda bir kenara bırakmalarının evrimsel açıdan yarar sağlamayacağı ortada iken ölüm döşeğindeki insanların mutluluk duymasını doğaüstü bir nedene bağlamak öncelikle yersiz bir istektir. Ölüm döşeğindeki bir insanın mutluluğunun devam etmesinin evrimsel açıdan bir yararı olmadığını düşünsek bile sırf bu sebepten ötürü bunun olmasını beklememeliyiz. Yaşlı bir insanın, mutluluğunun devam etmesini istemesinin evrimsel bir avantaj sağlamadığını düşünsek bile bu hareketleri evrimleşmelidir; zira kendi yarar sağlamaz ama tersi zarar sağlar…

Ayrıca yine az önce belirttiğim gibi ölüm döşeğindeki bir kişi mutluluğunu devam ettirme arzusuna sahip olursa çevresindeki çocuklarını, torunlarını motive edebilir. Bu da genlerini koruması açısından yarar sağlayacaktır. Bununla beraber mutluluk arzusunun, ölüme yaklaşan insanlarda da ölümden sonrasına yönelik bir biçimde devam etmemesi için hiçbir sebep yoktur. Evrimsel sürecin, bu arzuyu ölüm döşeğindekiler için silmesinin hiçbir mantıksal temeli yok. Zira hem bu arzu ölüm döşeğinde silinirse evrimsel zarar ortaya çıkar, hem bu arzu ölüme yakın zamanlarda silinmezse evrimsel yarar oluşur, hem evrimsel yarar ve zararın olmadığı bir konumda evrim sürecinin bu mutluluk eğilimini silmesi için seçilimsel bir baskı oluşturmasını kabul etmemizde bir gerekçe yoktur. Böyle bir sınırın var olduğunu savunmak için hiçbir temelimiz bulunmaz.

Beşinci Arzu; Şüpheden Uzak Bilgi Edinme: İnsanların, evrenin kökeninden uzak galaksilerden atomun yapısına kadar birçok şeyi bilme arzuları; bu evrende yaşamak ve üremek için gerekenden çok daha fazladır. Yaşaması için gerekenden çok daha fazla bilmek isteyen insan, bilme süreci üzerine derinlemesine düşününce ise en temel bildiklerinin ne kadar şüpheli olabileceğini kavrar ve şüpheden uzak bilgi edinme arzusu duyar. Daha çok felsefi düşünce sürecinde ortaya çıkan bu şüpheleri üretebilecek bir zihinsel kabiliyette olmak da bu dünyada yaşamak ve üremek için gerekmemektedir. Ayrıca en temel bilgilerimizin ancak Allah’ın varlığını kabul edersek rasyonel temel bulacağı iddiasını ancak felsefeyle ilgilenen bir kesim anlayacaktır; onların önemli bir bölümü de bu iddiayı reddedecektir. Sonuçta şüpheden uzak bilgi edinme isteğinin de, bu isteğin rasyonel temel bulmasının Allah’ın varlığını gerektirmesi de bu dünyada yaşama ve üreme için bir avantaj sağlamaz.

Öncelikle diğer maddelerde de belirttiğim adaptasyonculuğun aşırı versiyonuna bu açıklamada da rastlamaktayız. Bilgi edinme arzusu yarar sağladığı için doğal seçilim tarafından seçilmeye başlamıştır. Fakat bu arzunun yalnızca yaşama şansını arttırmayı gerektirecek kadar evrimleşebilmesini sınırlandıracak bir faktör yoktur. Felsefi düşünce sürecinde ortaya çıkan şüpheleri üretebilecek zihinsel kabiliyetin ise beynin gelişmiş yapısının bir yan ürünü olarak ortaya çıktığı savunulabilir. Gelişmiş bir beyin ise mutlak surette yarar sağlayacaktır. Daha gelişmiş beyin olayları yorumlama yeteneği, geleceği planlama yetisi, kültürel faaliyetlerin gerçekleştirilmesi, alet yapma kapasitesi gibi çok sayıda yetinin daha kolay, daha hızlı dolayısıyla daha pratik olarak gerçekleşmesini sağlar. Gelişmiş bir beyin ise bu yeteneklerin yanında felsefi sorunları da düşünmeye başlayacaktır. Felsefi sorunlar üzerine düşünmek, gelişmiş bir beynin yan ürünü olarak ortaya çıkacaktır. Bu sorunlar üzerine düşünmenin yaşama şansını arttırmasa bile yaşama şansını arttıran başka bir organın/yetinin evrimleşmesinin bir yan ürünü olarak ortaya çıkabilir.

Az önce de belirttiğim gibi bu savunu entelektüel zekâ seviyesinin tamamen doğal yollarla işleyen evrim anlayışıyla açıklanamayacağı anlayışını savunan ‘Natüralizme Karşı Evrimsel Argüman’ kapsamına girer. Felsefi problemlerle uğraşan bir zekânın yaşama ve üreme için bir avantajı olmasa bile bir yan ürün olarak oluşabileceğinden de bahsettim. Buna benzer bir örnek vermek istiyorum. Vücudumuzdaki kasları ele alınca şunu fark edebiliriz; bu kasların gelişiminin belli bir sınırı vardır ve doğal olarak bırakıldığında belli düzeyde bekleyecektir. Kasları zorlamazsak gelişeceği düzey bellidir. Fakat vücut geliştirmeye yönelik çalışmalar yaparsak bu düzeyin oldukça üstüne çıkabiliriz. Bu durumda ‘Kasların bu kadar gelişmesinin evrimsel açıdan bir avantajı yoktur’ demek iyi bir savunma olmaz zira akışına bırakıldığında zaten gelişmiş bir kas yapısına sahip olunmayacaktır. Yalnızca vücudun gelişiminin belli bir yöne çekilmesi, bunun için çaba sarf etmek kasları geliştirmede etkili olacaktır. Kaslarımız; dişinin ilgisini çekmek, karşı türü korkutabilmek, monoton hayatımızdaki çalışmalarımızda işlev görebilmek adına evrimleşmiştir, daha fazlası için değil. Fakat bunun üzerine gidilince daha üst düzeyde bir kas yapısına sahip olunabilir. Aynı şeyin entelektüel zekâ seviyesi için de geçerli olduğunu savunmak tutarlıdır. Zekâmız; yaşayabilme, çevreyi anlayabilme, dost ve düşmanı tanıyabilme, alet yapabilme, ilişki kurabilme üzerine doğal yollarla evrimleşmiştir, daha fazlası için değil. Fakat eğitim ve kültür gibi faktörler, tıpkı vücut geliştirmenin kasların sınırlarını zorladığı gibi, zekâ seviyesini zorlar ve entelektüel zekâ seviyesini oluşturur. Dünya’nın unutulmuş, tenha yerlerindeki kabilelerde bu zekâ seviyesi zorlanmamakta ve zekâ düzeyi halen yalnızca barınma, alet yapma gibi işlevler görmektedir. Bu kabilelerden bir çocuğu alıp eğitimle donatır ve üniversite ortamlarında büyütürsek, bu çocuk zekâ seviyesini zorlayacak ve entelektüel zeka seviyesine ulaşabilecektir. Anlatmaya çalıştığım şey, felsefi sorularla ilgilenen entelektüel zekâ kapasitesi evrimin amaçladığı bir şey değil, yalnızca normal zeka seviyesinin zorlanmış halidir. Evrimin oluşturduğu zekânın bir yan ürünüdür. Natüralist- ateist bir görüşü savunan kişi, bu arzunun da evrimsel bağlamda oluşabileceğini savunabilmektedir.    

Bu arzunun rasyonel temel bulmasının ancak Tanrı ile mümkün olduğu iddiası ise arzu delilinin kapsamının dışındadır. Taslaman burada C. L. Lewis’in Mantıktan Argümanına atıf yapmıştır. Fakat bu argümanın geçerli olup olmaması Arzu Deliline bir etkileme yapmayacaktır. Konuyu etkilemeyip farklı meselelere kaydıracak olan bu argümana daha sonra değineceğim.

Altıncı Arzu; Başkaları Tarafından İyi Davranılma: Başkaları tarafından iyi davranılma, insanın psikolojik ve fiziksel bir ihtiyacı olarak yaşama ve üreme için önemlidir. İnsani üretimler olan birçok kültür de bu amaca hizmet ederek, bu arzunun talebini ahlaki kurallarla karşılar. Fakat daha önceki incelememizde gördüğümüz gibi ahlaki bir yapının rasyonel bir şekilde temellenmesi Allah’ın varlığını gerektirir. Oysa Allah’ın varlığına atıf yapmadan birçok kültür bu arzuyu rasyonel temellendirmesi olmadan da karşılayabildiğine göre, bu arzunun rasyonel temellendirmesinin Allah’ı gerektirmesinin, bu dünyadaki yaşama ve ürememizle hiçbir ilgisi yoktur.

Taslaman burada, bahsi geçen arzunun en iyi şekilde karşılanması için kişiden kişiye göre değişmeyen ahlaki ve estetik değerlerin var olması gerektiğini savunuyor. Taslaman’a göre, kişiden kişiye göre değişmeyen, nesnel ahlaki değerlerin var olmasının tek temeli Tanrı olabilir diyen Ahlaki/Aksiyolojik Argüman tam olarak bu arzuyla alakalıdır. Bu savunuya iki şekilde cevap verilebilir:

1- Bu arzunun nesnel ahlaki önermelerle alakası yoktur. 
2- Nesnel ahlaki önermelerin yoktur, varsa bile bu ahlak tanrı ile temellendirilmeyebilir.

Nesnel ahlaki önermelerin var olup olmamasına dair bir tartışma da yazının amacını aşacaktır. Bunun için apayrı bir başlık açılmalı ve orada tartışılmalıdır. Benim burada savunacağım temel sav Arzu Delili ile Ahlak Delili arasında rasyonel bir bağ kurulamayacağı üzerine kurulu olacaktır.

Bu arzunun oluşabilmesi için nesnel ahlaki önermelerin var olmasına gerek yoktur. Yani nesnel ahlaki önermelerin var olduğu savunulsa da savunulmasa da bu arzu için bir değişim yaratmayacaktır. Zira bu arzuyu ‘başkalarının size zarar vermemesini ve sizin yararınıza olan şeyleri yapmalarını istemek’ olarak nitelendirebiliriz. Bu istek ahlaki kurallarla karşılanıyor olsa bile bu durum, ahlaki kuralların kişiden kişiye göre değişmediğini gerektirmez. Bahsi geçen ahlaki kurallar biyolojik yapımızdan ve toplumdan kaynaklansa bile aynı faydayı sağladığından, zaten bu işlevi görecektir. ‘Başkaları tarafından iyi davranılma arzusu’ kişiden kişiye göre değişmeyen bir ‘iyi/kötü’ kavramını gerektirmez. Bu arzu ‘başkaları tarafından gerçekleştirilen ve kişiyi etkileyen davranışların, kişinin kendi çıkarları doğrultusunda gerçekleşmesini arzulamak’ olarak tanımlandığında Ahlak Delili ile bir ilişki kurulamayacağı görülür.

Görüleceği gibi arzu delilinin temel savı olan ‘teist açıklama arzuların temelini natüralist/ateist açıklamalardan daha iyi betimler’ görüşü gerekçelendirilemeyen bir görüştür. Bahsi geçen arzu delili bu sebeple ateizm aleyhine kullanılamaz. Bu sebeple yazının başında belirttiğim ‘- Tanrının varlığına inanmanın yokluğuna inanmaktan daha mantıklı olması’ olarak ifade edilen birinci işlev geçersizdir. Arzuların doğal bir açıklaması olduğunu savunmak tutarlı olup aynı zamanda rasyoneldir de… Fakat argümanın birinci işlevini korumaya yönelik farklı bir argüman sunulacaktır: Her arzunun bir objesi varsa ölümden sonra hayat arzusunun da bir objesi olmalıdır.

Nesnesi Olmayan Yetilerin Evrimi


Tüm bunların dışında arzu delilinin savunusuna dair küçük bir not düşmek gerekiyor. Bu not, argümanın ilk öncülünün hatalı bir genelleme yapmasıyla ilgilidir. Evrimsel perspektiften bakılınca her arzunun bir objesi olduğu düşünülebilir. Örneğin yemek yeme arzusu, yiyecek bir şey yoksa evrimleşemez. Su içme arzusu varsa, bu arzu gerçekleşmese bile suyun var olduğunu gösterir. Doğal yollardan cinsel arzuya sahipsek, bu durum karşı cinsin gerçekten var olduğunu gösterecektir.  Argüman bu gözlemlere dayanarak Tanrıya, ahrete duyulan doğal arzuların da objelerinin olması gerektiğini söyler. Bu objeler de Tanrının bizzat kendisi ve yarattığı ölümden sonra hayat olmalıdır.

Argümanın sunulduğu makalede de vurgu yapılan bir noktaya değinmek istiyorum. Zira inançsız kişilerin, bu argümanı eleştirirken hataya düşmelerini istemem. Burada doğal arzularla sonradan kazanılan arzuların farkına dikkat çekilmelidir. ‘Bir çocuğun örümcek adam olmaya duyduğu arzu’ elbette örümcek adamın olduğunu göstermez. Masallarda anlatılan dünyalara gitmeye duyulan arzu elbette o dünyaları gerçek yapmaz. Fakat arzu delilinin bu versiyonu için, bahsi geçen bu eleştiri geçerli değildir. Zira argüman doğal arzulardan hareket etmekteyken bahsi geçen bu arzular sonradan kazanılan arzulardır. Fakat mutluluğun devam etmesine dayanan arzu, ölüm korkusunun giderilmesine dayanan arzu sonradan kazanılan arzular değil, doğal arzulardır.

Yine de bahsi geçen ‘objeye dayanan evrim’ düşüncesinde su götürmez bir hataya düşülür. Zira argümanın bu versiyonunun düştüğü hata, yararlı olmak için objesinin var olmasına muhtaç olan arzularla, dolaylı yoldan yarar sağlayabilecek arzuları karıştırıyor olmasıdır. Cinsel arzuların var olması için karşı cinsin, su içme arzusunun olması için suyun var olması zorunludur. Fakat dolaylı yoldan yarar sağlayan arzular için bu geçerli değildir. Zira Tanrı inancının sosyolojik ve kültürel sebeplerin bir yan ürün olarak evrim geçirmiş olması düşünülebilir. Tanrı inancının, sosyal ve psikolojik süreçlerin bir yan ürünü olarak oluştuğu düşünülürse bu inancın dayandığı Tanrı modeli gerçek olmasa bile evrimleşmesi mümkün olacaktır. Başka bir şeyin yan ürünü olarak ortaya çıkan herhangi bir yeti, dış dünyada gerçekliğe karşılık gelmek zorunda değildir. Aynısı ölümden sonra yaşam arzusu için de söylenilebilir.

Yemek yeme arzusunun evrimleşmesinin sebebi vücuda enerji depolama ve hammadde ihtiyacını karşılamaktır. Su içme arzusunun evrimleşmesinin sebebi vücudun termal dengesinin korunması için vücudun suya ihtiyaç duymasıdır. Cinsel arzular ise karşı cinse yaklaşmayı kolaylaştırdığı ve neslin devamını sağlamada yardımcı olmak için evrimleşmiştir. Yani bir arzunun nasıl evrimleştiğine bakınca eğer arzunun objesini görüyorsak doğal olarak o arzunun objesinin olduğunu söyleriz. Tanrı inancının ve mutlu kalma, yaşama arzusunun evrimleşme sürecine bakıldığında ise buna benzer bir obje ihtiyacına gerek duymadıkları görülmektedir. O halde bunu anlamamız mümkündür: Kimi arzuların fayda sağlaması için nesnelerinin dış dünyada var olması gereklidir. Kimilerinde ise hedefi olan nesne gerçeklikte var olmasa bile, dolaylı yoldan fayda sağlayabilir. Tanrı inancı da ikinci kategoriye girmektedir.

Nesnesi olsa da olmasa da avantaj sağlayacak arzularla, ancak nesnesi varsa fayda sağlayabilecek arzular arasındaki ayrım iyi yapılmalıdır. Yukarıda da gösterildiği gibi cinsel arzu gibi arzular ancak ve ancak dış dünyada objesi olunca fayda sağlayabilecek arzularken (karşı bir cins olmadığı zaman cinsel arzunun oluşunun anlamsızlığını düşünün) mutluluk arzusu, Tanrı inancına duyulan arzu, ahlaki arzular dış dünyada bir gerçekliğe karşılık gelse de gelmese de aynı avantajı sağlarlar. Bu sebeple objelerinin olması zorunlu değildir.

Deizm ve Dinler Karşısında Arzu Delili


Arzu delilinin ateist-natüralist bir görüşe karşı bir üstünlük sağlayamadığını gösterdiğimi düşünüyorum. Peki, bu görüş deistlere ve ahiret inancı olmayan dinlere karşı kullanılabilir mi? İlk başta kullanılabilir gibi gözükse de tam olarak öyle olmadığını anlatabilirim. Deizmin birçok türüne karşı bu delil etkisiz kalacaktır. Örneğin ahlaken iyi bir tanrıya inanan, ahiret hayatı sunan ama din göndermeyen bir tanrıya inanan deistler için bu kanıt, dinlerin lehine bir argüman sunmaz. Diğer bir deist model ise evrenin işleyişine hiç karışmamış, insanları yaratmayan, evrenden haberdar olmayan bir tanrı modelidir. Bu tür bir tanrıya inanan deiste göre insanlardaki arzuların kaynağı tanrının yaratması olmadığından dolayı, tanrının bu evreni tasarlamayıp yalnızca yarattığından dolayı ve tanrının tek işlevinin bu evrenin sebebi olmasından kaynaklanarak, tanrının bu arzuları karşılamak zorunda olmadığı savunulabilir. Argümanın etkileyemeyeceği bir başka deist tanrı modeli ise ahlaki açıdan bir tarafta bulunmayan tanrıdır. Eğer natüralist görüş bu arzuların kaynağına dair veriler sağlıyorsa (ki sağladığını gördük), tanrı da insanı yaratırken bu yolu kullanmış olabilir ve ahlaken nötr olduğu için bu arzuları karşılamayabilir.

Peki ya ahiret sunmayan dinler ve ‘ahlaken iyi olup insanları yaratan’ bir tanrı modeli için arzu delili kullanılabilir mi? Sonuçta bu tanrı modelleri (din yollayan ya da insanı yaratan ve ahlaken iyi olan tanrı modelleri) umursayan bir tanrıyı gösterir; bu tanrı umursuyorsa ve arzuları yarattıysa  bu arzuları boşu boşuna vermiş olamaz. O halde yalnızca bu arzuları karşılayacağını iddia eden dinleri kabul edebiliriz. Öyle değil mi? Aslına bakacak olursak, tam olarak öyle değil…

Teistler arasında, tanrı kavramı ve dinler bazında çıkmaza giren ve kafasında soru işaretleri oluşan bazı kişiler bu soru işaretlerini çözmek adına ‘Tanrının aklına erişemeyiz, onun ahlaken iyi olması, onun her şeye gücü yetmesi ve yaratması bizim aklımızın sınırları dışındadır’ görüşüne sığınan insanlar bulunuyor. Özellikle kötülük problemi söz konusu olduğunda şüpheci teistler tanrının iyiliğini anlayamayacağımızı savunabiliyorlar. Kötülük problemine dair bu eleştiri, tanrının bazı konularda kötülüğü tercih edebileceğini ama bu tercihin mantıklı gerekçelerinin olduğunu, bu gerekçelerin ise bizim kapasitemizi aştığını savunur. Şüpheci teizmin bu versiyonu kötülük probleminde yeterli bir cevap sağlayamayacak olsa da arzu deliline karşı ahiret hayatı sunmayan dinlerin ve bir takım deist tanrı modellerinin savunabileceği argümanlardan biridir. Buna göre deistler; tanrının bazı şeyleri hangi amaçla yaptığını bilemeyeceğimizi, bu arzuların başka bir amaçla tanrı tarafından özel olarak koyulmuş olabileceğini, bu bilinmezlik durumunda deizme ve olası dinlere karşı argüman çıkarılamayacağını söyleyebilir. Arzu delili bu sebeple deizme ve arzuları karşılamayan tanrı modeline karşı olası bir üstünlük sağlamaz. Argümanın ikinci işlevi de boşlukta kalmaktadır

Sonuç


Arzu delili altında sunulan ‘Arzulardan Tanrıya Ulaşma Kanıtı’ olarak bilinen kanıtlama türü, arzuların kaynağının Tanrı olduğuna ve bu arzuların natüralist-ateist bir felsefe ile açıklanamayacağını; deizme ve ahiret inancı sunmayan dinlere karşı ahiret inancı sunan dinlerin savunulması gerektiğini belirtir. Bu kanıtlama metodunun birkaç temel hatası bulunur:

- Bahsi geçen argümanda ‘Bu arzular tesadüf ve zorunluluklar tarafından oluşturulmuştur’ öncülü olan (4.1) numaralı önerme üstü kapalı bir şekilde sunulmuştur. Bu öncülün detaylı açıklaması yapılıp arzuların kaynağının evrimsel kökeni gösterildiğinde, ‘Bu arzular Tanrı tarafından verilmiştir’ diyen (4.2) numaralı öncülün daha rasyonel olduğunu söylemek için elimizde bir gerekçe kalmaz. Evrimsel biyoloji bağlamında düşünüldüğünde ‘Allah’ın yaratmış olması tesadüf ve zorunluluklara göre daha rasyoneldir’ ifadesi geçersizliğini tüm çıplaklığıyla ortaya koyar. O halde teizmin ateizmden tutarlı olduğu açıklaması temelsiz kalmaktadır.

- Taslaman’ın bu bağlamda iki eleştirisi bulunur. Birinci eleştiri ‘Tanrının evrimsel süreçlerle yarattığı düşünülürse argüman çürütülmüş olmaz’ şeklindedir ve ciddi bir hataya düşmektedir. Zira bir teist arzuların evrimsel oluşumunu böyle yorumlayabilecek olsa da argümanın amaçladığı şey ‘Tanrının yaratmış olması natüralist açıklamadan daha rasyoneldir’ görüşü olduğundan eleştiri başarısızdır. Natüralist bağlamda bu arzuların oluşumu tutarlı ve kabul edilebilir şekilde sunulduğunda argüman işlev yapmaz hale gelecektir çünkü kanıtlamayı amaçladığı görüş temelsiz hale gelir. Dolayısıyla Arzu Delili, teizm için natüralizme karşı bir delil sağlamak konusunda -delilin vurguladığı arzuların tatmin edilmesi gerekliliği lehine bir argümanla desteklenmediği sürece- başarısızdır.

- Taslaman’ın ikinci eleştirisi ise natüralizme karşı evrimsel argüman bağlamında sunulmuş olup bahsi geçen arzuların evrimsel süreçte oluşamayacağına dayanmıştır. Oysa tüm bu eleştirilerde arzuların başka bir şeyin yan ürünü olarak ortaya çıkmasını göz ardı etmiş ve katı adaptasyoncu bir görüş sergileyerek ‘Bir yetinin sınırı, yaşama ve üremeye katkı sağlayacağı kadardır’ ifadesine sığınmıştır. Oysa bir yetinin evrimleşmesinin herhangi bir zararı yoksa doğal seçilim bu yetiyi sınırlamak için bir baskı uygulamayacaktır. Taslaman’ın eleştirileri evrimin yanlış bir yorumuna dayanmaktan ibarettir.

- Argüman ‘her arzunun bir objesi olmalıdır ve ahiret arzusunun da nesnel bir objesi olacaktır’ diyerek kuşku götürmez derecede hataya düşer. Bu versiyon, yararlı olmak için objesinin var olmasına muhtaç olan arzularla, dolaylı yoldan yarar sağlayabilecek arzuları karıştırmaktadır. Cinsel arzuların var olması için karşı cinsin, su içme arzusunun olması için suyun var olması zorunludur. Fakat dolaylı yoldan yarar sağlayan arzular için bu geçerli değildir. Zira Tanrı inancının sosyolojik ve kültürel sebeplerin bir yan ürün olarak evrim geçirmiş olması düşünülebilir. Tanrı inancının, sosyal ve psikolojik süreçlerin bir yan ürünü olarak oluştuğu düşünülürse bu inancın dayandığı Tanrı modeli gerçek olmasa bile evrimleşmesi mümkün olacaktır. Başka bir şeyin yan ürünü olarak ortaya çıkan herhangi bir yeti, dış dünyada gerçekliğe karşılık gelmek zorunda değildir. Aynısı ölümden sonra yaşam arzusu için de söylenilebilir.

- Argümanın ikinci önemli işlevi olan ‘deizmeve ahiret sunmayan dinlere karşı ahiret sunan dinlerin üstünlüğü’ de şüphe içindedir. Bu işlev öncelikle her deist modelde işe yaramaz. Evreni yaratıp evrenden haberdar olmayan, arzuları yaratıp ahlaki bakımdan nötr olan, iyi ve ahlaklı olup din göndermeyen bir tanrı modeli için bu argüman işlev görmez. Din yollayıp ahiret inancı olmayan teist tanrı modellerinde; insanları yaratıp ahlaki bakımdan iyi olan deist tanrı türlerinde de arzu delili işlev görmekte zayıftır. Zira bu kişiler tanrının amacının ne olduğunun bilinemeyeceğini ve çok farklı bir amaçla bu arzuları vermiş olabileceğini savunabilirler.

5 yorum:

  1. Eline sağlık.Yazılarını geçen seneden beri takip ediyor ve bu konudaki gelişimini takip ediyorum.İşini iyi yapıyorsun.Ancak amaç insanları din ve tanrının olmadığı konusunda bilgilendirmek ise dilini biraz daha indirgemen seni daha anlaşılır yapar.Geçen seneye oranla yazıların baya ağırlaştı.İki üç kere okuyunca anlayabiliyorum.Daha akıcı olursa sonunu okurken başını unutmam.Sevgiler ve Saygılar. :)

    YanıtlaSil
  2. taslamanın yazıyı görünce daha başlıktan gülmüştüm bu ne diye. sonra inandığım zamanları hatırlayıp ateizme nasıl gülüp geçtiğimi düşündüm. ciddiyetle okuyayım dedim. belki güzel fikirler vardır. başından sonuna kadar belliydi evrimin bu sözde argümanı alt üst ettiği. boşa zaman kaybettim diye düşündüm kusura bakmasın. çok zorlamak ve gözleri baya kapamak lazım bu argümana kapılmak için. alfacım seninde eline sağlık kafası karışanlar olduysa iyi olmuş.

    YanıtlaSil
  3. Doğa yasası argümanıyla ilgili yazın var mı veya önerebileceğin yazı

    YanıtlaSil
  4. "Bir şeyin yan ürünü olarak ortaya çıkan yeti" kısmını o kadar zorlama yapmışsın ki kendin bile inanmamışındır eğer aklın hâlâ başındaysa. Nesnesi olsa da olmasa da avantaj sağlayacak arzu demişsin, ahireti nasıl nesne olarak bulabilirsin ki şu dünya hayatında. Yani demem o ki "ateizme ağır iman etmişsin". Mutluluklar.

    YanıtlaSil
  5. Tanrıyı zamana bağlı düşünürseniz herşeyi yazılmış bi senaryo gibi algılarsınız adlı cümle ve benzerleri için tanrı zaman dışıdır diyip tamamından yani görüşlerin tamamından sıyrılmalar başladı bunla ilgili yazı yazıcakmısınız ?

    YanıtlaSil