7 Temmuz 2014 Pazartesi

Allah Yazan Nesneler

Pareidolia olarak bilinen ‘şekillerden anlam çıkarma’ eğiliminden bahsetmek istiyorum. Beyinlerimiz, evrimsel süreçte olaylar arasında ilişki kurmak üzerine evrimleşti. Zira ilişki kuran bireyler, bu özellikleri bakımından hayatta kalma şanslarını arttırıyorlardı. Bir popülasyondan iki birey düşünelim; bu iki bireyden biri(S kişisi) yüze benzeyen şekilleri yüz olarak algılayabilecek bir yetiye sahipken öbürü(D kişisi) yüz siluetini yüz olarak algılayacak yetiye sahip olmasın. Yüze benzeyen boğuk bir şekli yüz olarak algılayan S kişisinin hayatta kalma şansı daha yüksektir. Zira bu kişi uzaktan gelen bir canlının kendi türüne mi ait yoksa başka bir türe mi ait olduğunu tahmin etme eğilimi olacaktır. Bu da yüksek surette avantajlıdır, dostu/düşmanı tanıyıp buna göre önlem alabilen bireyler daha iyi hayatta kalırlar; atamız olan bireyler onlardır, doğal olarak bizde de buna benzer bir algılama eğilimi olmalıdır. Bu algılama biz insanlarda net olarak görülemeyen cisim veya yapıları daha önceden bilinen cisimlere benzetme; net duyulamayan sesleri psikolojik durumumuzun da etkisiyle farklı şekillerde algılama ve onlara anlam yükleme şeklinde ortaya çıkar.

Doğal olarak insan beyni, benzetme konusunda oldukça yeteneklidir. Bulutlardan İsa’yı görmek, ağaç dallarında Arapça ‘Allah’ yazısı görmek, tost ekmeğinin üzerinde Meryem Ana’yı görmek, bu benzetim makinesinin yan ürünüdür. Ay’a bakıldığında bir insan silueti görmek, bir kaseti tersten çalınca anlam bulmaya çalışmak, bir dağ gölgesinde tarihi bir kişiliğin yüzünü bulmak, bir ağacın şeklini bale yapan bir kadına benzetmek gibi çok sayıda yan ürün de dinsel tecrübelerin kaynağıyla aynıdır; yanılsama içerirler. İşitsel yanılsamanın bir diğer örneğine de Richard Dawkins kendi yaşantısından sunmaktadır:

Bir keresinde çocukken, bir hayalet sesi duymuştum. Bir erkek sesi, bir şiir ya da dua gibi bir şey mırıldanmaktaydı. Sözcükleri hemen hemen seçebiliyordum ama ne söylediğini tam olarak anlamıyordum ki bu ciddi, heybetli bir ses tonuydu. Eski evlerdeki rahip sığınaklarının hikâyelerini duymuştum ve biraz korkmuştum. Ancak yatağımdan kalktım ve sesin kaynağına doğru yavaşça süründüm. Ben yaklaştıkça ses artıyordu ve aniden ses kafamın içine ‘atladı’. Şimdi, bu sesin gerçekte ne olduğunu anlamaya çok yaklaşmıştım. Rüzgâr, kilit deliğinden içeri süzülen ve beynimdeki benzetim yazılımının bir erkek sesi meydana getirmek için kullandığı sesler yaratıyordu. ‘Duyduklarımın’ yalnızca anlaşılmaz konuşmalar olduğu söylenemezdi, bazı sözcükler, bazı cümleler duymuştum. Ve eğer, hem aşırı duygusal olsaydım hem de dindar bir yetiştirilme tarzım olsaydı, rüzgârın bana o gece neler söyleyeceğini merak ediyorum.

Rastgele gelen bir girdiye beyin, hâlihazırda bulunan bilgi ile cevap verebilir. Bu durum yanlış benzetim iddialarını oluşturacaktır. O halde gerek üzerinde haç işareti olan ineğe, gerek üzerinde Allah yazan koyuna, gerek Allah diyen aslana, gerek ‘Onu al ve oku’ sesini duyan Augustine’in tecrübesine, gerekse secde eder gibi duran kayaya açıklık getirilmiş olunur.

2 yorum:

  1. Bir de bazı şeylerde hile hurda olabiliyor. Özellikle o şekil çıkarılabiliyor. Örneğin bitkiler bir kalıbın içinde büyütülüp şeklini alabilir. Hayvanların tüy renklerinin buz ile değiştirildiği biyoloji deneyi vardı. Ekmeğe belli şekilde su veya yağ sürülüp şekilli yanma sağlanmış olabilir. Yurt dışında yapılan bir heykeli, kuranı yakınca çarpılan kız diye yutturan korku ve duygu sömürücü insanlardan bahsediyoruz, her hileyi kullanacaklardır.

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil