24 Mart 2015 Salı

Kısa Bir Ropörtaj

1) Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

Sanıyorum kendimi tanıtacak kadar çok şey yaşamış değilim. Söyleyeceğim sözler fazla klasik olacaktır ama Hatay’da doğup büyüyen, 18 yaşında bir gencim. Dört yıla yakın zamandır kendimce bir şeyler yazıp çiziyorum. Zira düşünceleri aktarma konusunda yazı yazmanın gerekliliğini biliyorum. Bununla birlikte 2014 yazında “Tanrının Alfabesi” adında, henüz basılmamış ve yayınevini bekleyen bir kitap yazdım. Bu kitap içerisinde felsefi ateizmin temellerini anlatmaya çalışıp kişiler arasında yaygın olan sorulara cevap vermeye çalıştım. Sanıyorum din felsefesi bağlamında kitapta aktardığım kadar argümanı bir arada sunan/eleştiren Türkçe bir yapıt daha yok. Bu konuda bir ilke imza attığımı da düşünüyorum. Bununla birlikte Ekim 2014’te gerçekleşen II. Teoloji Sempozyumu’nda “Kıyasa Dayalı Teleolojik Argüman” başlıklı konuşmamda “Bir kalemin bile yaratıcısı varken şu muazzam canlıların nasıl yaratıcısı olmasın?” sorusuyla özetlenebilecek argümanı cevaplamaya çalıştım. Henüz sanal olmayan yayın dünyasına yeni girdiğim için kişisel başarılarımdan fazla söz etmem o kadar da mümkün değil. Bu kadarının yeterli olabileceğini düşünüyorum

2) Kabul ettiğiniz ya da tutarlı bulduğunuz dini düşünce biçimleri neler?

“Kabul ettiğim ve benimsediğim” farklıdır “tutarlı bulduğum” farklıdır. Tutarlı bulup kabul etmediğim bir görüş bizatihi mümkündür. Misal “Dünya dışı yaşam” fikrini tutarlı bulup bu fikri kabul etmemem mümkündür… Bu sebeple tutarlı bulduğum görüşleri açıklarken o görüşleri kabul etmek zorunda olmadığımı belirtmeliyim.

Belirgin şekilde kabul ettiğim iki din felsefesi ekolü bulunuyor: Ateizm ve Agnostisizm. Kısaca bu iki görüşün birleştiği Negatif Ateizm de diyebiliriz. Bu görüşe göre Tanrı’nın varlığı hakkında her ne kadar kesin sonuçlara ulaşamasak da akıl ve mantık süzgecinden geçirildiğinde ateizmin daha mantıklı ve rasyonel olduğu görülecektir.

Bununla birlikte her ne kadar açıklama konusunda eksiklikleri bulunsa da Tanrının varlığını kabul edip dini duruşları reddeden deizmi de tutarlı bulduğum söylenebilir. Deizmin Tanrısı kesin olarak çürütülememesine rağmen bu Tanrıya inanmak için yeterli sebebin olmadığı gösterilebilir ki bu da deizmi şüpheli kılar. Buna rağmen Deizmde çok bariz bir çelişki bulmak zordur. Belki Tanrı ve zaman ilişkisi konusunda belli problemler ortaya konulabilir ki farklı zaman teorileri kabul edildiğinde bu sorunlar da aşılabilir. Bu sebeple rasyonel bulmamakla beraber deizmi de tutarlı buluyorum.

Ek olarak İman-Akıl ilişkisinde Katı Rasyonalistler-İmancılar- Eleştirel Akılcılar arasındaki tartışmada eleştirel akılcılığın baskın geleceğini düşünüyorum. Bu ekolleri kısaca açacak olursam katı rasyonalistler Tanrı ile ilgili her görüşün akıl ile çözülebileceğini ve kutsal kitabın her vahyinin akılla çözülebileceğini savunur. İmancılar Tanrının varlığına dair herhangi bir kanıt olmadığını iddia edip ona iman etmenin gerektiğini çeşitli yollarla kabul ettirmeye çalışır. Eleştirel akılcılar ise her ne kadar Tanrının akılla kavranabileceği geçerli olsa da Tanrının özellikleri arasından akla uymayan özelliklerin olduğunu ve kutsal kitabın yalnızca büyük bir kısmının akılla çözülebileceğini savunur. Bir teist olunacaksa eleştirel akılcılık hem kutsal kitaplarla hem de genel olarak Tanrı tasavvurlarıyla en tutarlı açıklamayı yaptığından eleştirel akılcı olunmalıdır.

Daha detaylı bir inceleme yapılabileceği gibi bu kadarının şu an için yeterli olduğunu düşünüyorum.

3) Sizi sorgulamaya iten şey ne oldu?

Açıkçası evrenin muazzamlığı konusunda insanı araştırmaya iten şeylerin ne olduğunu sormak yerine, insanları sorgulamamaya iten şeyleri araştırmak gerekiyor. Evrenin hayranlık uyandırıcı yapısını araştırmak için özel bir sebebe ihtiyaç var mı bilemiyorum. Küçüklükten beri bilime ilgi duyuyordum. Teolojik konulara da… Teoloji üzerine araştırma yapma sürecim ise bir zamanlar kutsal olduğunu varsaydığım kitap olan Kuran’ı anlama ihtiyacı duyduğumda başladı. Daha sonra teolojiye duyduğum ilgi ve araştırma beni din felsefesine ardından pozitif bilimlere yöneltti. Kısaca sorgulama sürecim bu şekilde işledi.

4) Kaç yaşındayken sorgulamaya başladınız?

Tam bir tarih vermem mümkün değil zira bir çocuk doğası gereği soru sorar: Her konu hakkında… Çevresinde gördüğü şeyleri merak eder, onların işleyişini anlamak ister vs. Bununla beraber kendilerine anlatılan dini iddiaları da kavramak ister. Ben de aynısını yaşadım. Tanrı kavramını gerçekten bilmek için sürekli soru sorarken bir yandan da günah işleme korkusuyla bunları bastırdım. Misal Tanrının her yerde olduğunu söyleyen iddialara karşı “Tanrı benim içimde de var mı? Eğer benim içimde Tanrı varsa ben de Tanrı olmaz mıyım?” gibi çocuksu soruları kendime sormuşumdur.

Küçükken bana "Her işin başında 'Bismillah' deyip besmele çekeceksin" diye öğütlemişlerdi. Eğer her işin başında besmele çekeceksem, besmele çekmeden önce de besmele çekmeliyim. Bu besmele de bir iş olduğuna göre bundan da önce besmele çekmeliyim. O halde ömrüm boyunca besmele çekmeliyim diye düşünürdüm. Gülüp geçerdim tabi. "Bir kere besmele çeksen yeter!" derdim kendi kendime. Şimdi, o anki halime yine gülüyorum. Ne garip sorular varmış aklımda.

Elbette bu tür çocuksu soruları bir tür “sorgulamaya başlama” olarak görmüyorum. Zira bunlar sorgulamadan öte detaylı yapılmamış sezgiye aykırı olaylardan ibarettir. Bunları düşündüğümde henüz çok küçüktüm ve bu sorular dinden çıkmamda etkili bile olmadı diyebilirim. Asıl sorgulamaya başladığımda 15 yaşındaydım. Ayrıntılara girebilirim ama şu an için yeterli diye düşünüyorum. Evet, diğer soru?

5) Ülkedeki din eğitimi ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

İki farklı soru sormalıyım bu soruyu cevaplayabilmek için:

a) Din eğitimi gerekli mi?
b) Gerekliyse nasıl olmalı?

Birinci sorunun cevabı açık bir şekilde “Evet”tir. Din olgusu öncelikle ilgi çekicidir. Sosyal hayatın şekillenmesinde etkilidir. Çok sayıda felsefi konuyla ilgilidir. Tüm bu sebepler din eğitimini gerekli kılmaktadır. Kaldı ki gerek din eğitimi gerek din felsefesi karşı konulmayacak şekilde hayatımızla iç içeyken garip olan dini araştırmamaktır. Bu konuda apateizm kavramından bahsedebilirim. Apateizm, ateizmin pekiştirilmiş hali olan “en kral ateist ekol” olarak görülmemeli; aslında bakılırsa bu kavramın ateizmle ilişkisi çok zayıf bile denebilir. Apateizm, dini konulara kayıtsız kalmayı ve bu konuları araştırmamayı öğütleyen bir görüştür. Kısaca din eğitimini gereksiz gören biri apateizme yakındır. Bu sebeple din eğitiminin gerekli olduğu lehine getirilecek argümanlar, apateizme getirilecek eleştirilere eşdeğerdir.

'Tanrıya, tanrısal olana ve dinsel düşüncelere kayıtsız kalmak doğru bir tutum olabilir mi?'

Bu soru din felsefesinin gerekliliği açısından muhakkak cevaplanması gereken sorulardan biridir. Bir ateist olarak din ile ve din felsefesiyle uğraşmanın gerekli olduğunu düşünüyo-rum. Bu insanlara garip gelebilir. Zira bunu ‘İnanmıyorum dese bile içten içe tanrıya inanı-yorsun. Yoksa neden bu kadar uğraş veresin ki?’ diyen dindarların gülünç argümanlarından anlayabiliyorum. Üstelik ‘Süper kahramanlar üzerine felsefe yapmak ile Tanrı üzerine felsefe yapmak arasında neden fark görüyorsun? Sonuçta ikisi de senin görüşüne göre var değiller’ diyen apateist kişilerle de tanışınca neden din felsefesine girilmesi gerektiğine dair açıklama ihtiyacı duydum. Zira süper kahramanlar üzerine felsefe yapmak ile Tanrı üzerine felsefe yapmak arasında derin farklar bulunuyor.

Her ne kadar tek boynuzlu atlara, örümcek adama, tanrıya da inanmıyorsam da tanrı konusu ile tek boynuzlu at konusu arasında derin ayrılıklar olduğunu düşünüyorum. Öncelikle tek boynuzlu atlar üzerine felsefe yapmak yaşantımızın önemli bir kısmını oluşturmuyor, evrenin kökenine dair bir açıklama ve beyin fırtınası sağlamıyor, hayatın anlamı gibi sorunlara elini uzatmıyor ve evrenin var oluş biçimine karşı kayıtsız kalıyor. Fakat Tanrı adına felsefe yap-mak tüm bu soruları irdelememizi beraberinde getiriyor. Tanrı ve dinsel konular hayatımızın önemli bir yerinde bulunuyor. Bu sebeple tek boynuzlu atlara karşı kayıtsız olmak ile tanrıya karşı kayıtsız olmak birbirleriyle karşılaştırılacak türden felsefi duruş değildirler. Bu gibi fel-sefi sorunlara ve hayatımızın akışını değiştirebilecek konulara giren bir felsefe ile ilgilenme-mem aslına bakarsanız daha garip olurdu.

Ayrıca belirtmem gerekir ki günümüz felsefesinde din felsefesine ayak basmamak büyük bir talihsizlik olacaktır. Zira on dokuzuncu ve yirminci yüzyıllara kıyasla din felsefesi derin bir canlanma içine girmiştir. Üstüne üstlük tamamen beyin fırtınası yapılacak bir dal halini almış-tır. Günümüzde diğer felsefe dallarıyla bu kadar ilişki içerisinde olan bir dal daha bildiğimi söyleyemem. İncelerseniz ‘Kelam kozmolojik kanıt’ gibi argümanlar nedensellikle, metafizikle ve zaman felsefesiyle ilgilidir. Bilinç argümanı gibi konular zihin-beden teorileriyle ve zihin felsefesiyle ilgilidir. Ahlaki argümanlar meta-etikle ilgilidir. Din dili ile ilgili felsefeler dil felse-fesiyle ilgilidir. Din ve bilim ilişkisini ele alan konular bilim felsefesiyle ilişkilidir. Tasarım ka-nıtları bizzat bilimle, biyolojiyle ilgilidir. Darwinci kötülük problemi evrim felsefesi ile ilgilidir. Kozmolojik kanıtlar fizikle ilgilidir. İman ve akıl ilişkisi bilgi felsefesiyle alakalıdır. Bu kadar felsefe ve bilim dalı ilişkiye giren bir dal daha yok gibiyken din felsefesine karşı kayıtsız kal-mak derin bir kayıp halini alacaktır.

Sonuç olarak din eğitimi, dinin doğası gereği gereklidir. Peki ya bu nasıl olmalıdır veya Türkiye’de gerektiği gibi uygulanmakta mıdır?  Din eğitimi kanımca “karşılaştırılmalı” olmalı ve din felsefesini tarafsız bir şekilde kapsamalıdır. Karşılaştırılmalı din eğitiminde, Türkiye’de olduğu gibi bir “İslam görüşleri empozesi” yerine “Her dinin temel inanç esaslarının öğrencilere aktarılması” esas olacağından, tarafsız bir din eğitimi olacaktır. Türkiye ise bu din eğitimiyle uzaktan yakından alakasızdır.

6)Daha önce “Karikateist” gibi büyük ateist sayfalarında yöneticilik yapıyordunuz. Tam olarak hangi sayfalarda yöneticilik yaptınız? Bunların size katkıları oldu mu?

Yalnızca iki sayfada uzun süre yöneticilik yaptım. Bunlardan biri Karikateist biri de mahlasımla kurduğum Alfa adlı facebook sayfası. Bununla beraber “alfasorgulama.com” başlıklı internet sitesinde blog yazarıyım. Tüm bu sayfaların bana kattığı çok şey oldu. Öncelikle Karikateist çok daha fazla kişiye hitap etmeme ve kendimi bir nebze de olsa geliştirmeme yaradı. Bununla birlikte Alfa adlı facebook sayfam ve kişisel bloğum da az ve öz kişilere ulaşma, onlardan fikir alma gibi önemli unsurlarda bana yardımcı oldu.

7) İnanmadığınız için herhangi bir tehdit aldınız mı?

Elbette… Karikateist Türkiye’de en geniş kapsamlı ateist oluşumlardan biri. Bu da oldukça tepkiye yol açtı. Dini bağnazlık derecesinde savunan kişiler, kişisel bazda olmasa da genel olarak yönetici grubuna nefret içerikli mesajlar yolladılar. Elbette bu bizi etkilemedi.

8) Etrafınızdan veya sosyal medya aracılığı ile dini görüşünüzü değiştirdiğiniz kişiler oldu mu? Olduysa kaç kişinin fikrini değiştirdiniz?

Hiç sayamayacağım kadar oldu. Bırakın sosyal medyayı, çevremde bile dini fikirlerini değiştirdiğim çok kişi oldu. Bu sebeple “kaç kişinin fikrini değiştirdiniz?” sorusuna net bir cevap veremem. Zira ne bunların verisini tutuyorum ne de fikrini değiştirdiğim her insana ulaşabiliyorum. Blog sayfamı okuyan kaç kişinin fikir değiştirdiğini bilemeyeceğime göre bu soruyu es geçmeyi tercih ediyorum.

9) Sizi tekrar İslam’a döndürmeye çalışan oldu mu?

Ailem bu konuda ısrarcı davrandı. Arkadaşlarım da ilk başta beni değiştirmeye çalıştılar fakat başarısız olduklarını gördüklerinde benle dini konuları tartışmaktan çekindiler. İnternet üzerinden de çok sayıda kişiyle “Tanrının varlığı” gibi felsefi konularla “İslamı bildiriler” gibi teoloji ağırlıklı tartışmalara girdim. Şu an için bu uğraşta başarılı olan olmadı. Bakalım gelecekte ne olacak.

10) Ailenizin ya da çevrenizin dini görüşünüzden haberi var mı? Varsa ilk tepkileri ne oldu?

Haberleri var. Öğrenmeleri de garip bir yolla oldu. Hatay’ın geleneği itibariyle her ay mutlaka birkaç ailede cemaat namazı düzenlenir ki bu namaz sünni namazından çok ayrıdır. Nusayriliğin inanç esaslarını daha sonra konuşabiliriz, şimdilik geçiyorum. Yine böyle bir toplanmanın ardından şeyh ile yemek masasına oturuldu ve doğal olarak dini konular açıldı. Bu konular sonrasında ben şeyhin söylediklerine sürekli karşı çıktım ve ardından inançsız olduğumu tüm sülaleme açıklamış oldum. Orada 3-4 saatlik bir din tartışmasının ardından konu aile içi kavgaya gidiyordu ki şeyh tartışmayı sonlandırdı. Velhasıl ailenin büyük çoğunluğu görüşümü saygıyla karşılarken azınlık tepkisini bağırarak ortaya koydu. O tartışmada ne mi tartışıldı? Tanrının varlığına dair saçma ötesi argümanlar… “Eğer Allah yoksa neden insanlar inek doğurmuyor?” diyen mi dersiniz yoksa “Madem evrim var neden insanlar şempanze gibi doğmuyor?” diyen mi? Sonuç olarak o konuşmadan sağ çıktığıma seviniyorum.

5 yorum:

  1. senın yazdığın her şeyi takip ediyorum genç.yaptığın bütün çarpıtmaları ele alacağım zamanım oldukça....al sayfamda bu :) http://burakgurbuzoglu.blogspot.com.tr/

    YanıtlaSil
  2. http://burakgurbuzoglu.blogspot.com.tr/

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  4. 18 yaşında bu donanıma nasıl geldin merak ediyorum. O kadar vaktin oldu mu? Kaynakların nelerdi, neleri okudun, nerelere gittin? Gelecekteki planların neler? Bu alanda devam etmeyi düşünüyor musun? Öyleyse geleceğin bilim ve din felsefecisine selam diyebiliriz. Yeteneklisin bu konuda. Benim de uğraşlarım var bu konularla.

    YanıtlaSil