1- Olgu Değer Problemine ve Ahlaki Argümana Genel Bir Bakış
Felsefenin yıllarca konusu olan "etik", daha yaygın kullanımıyla ahlak felsefesi, birçok temel problemle yüzleşmek zorunda kalmıştır. Temel ahlaki ikilemlerden tutun iradenin kaynağına kadar çok sayıda sorun arasında "olgu-değer problemi" de bulunmaktadır. Şöyle ki evrende var olan her bilgi olgusal bilgiyken, ahlaka dayanan bilgiler olgusal değil, değere dayalı bilgilerdir. Değere dayalı bilgiler ise olgusal ifadelerden çıkarılamaz. O halde "Sadece olgusal önermeler vardır." ifadesini kabul eden ve sezgilere dayanan naturalist tablo ile "Nesnel ahlaki değerler bulunmaktadır." görüşünü temel alan ve tıpkı natüralizm kadar sezgilere dayanan ahlaki realizm birbirleriyle çelişmiş olur. Zira birinin temel savı diğerini dışlamaktadır. Bu da günümüz natüralist ahlak teorilerinin çözmesi gereken problemlerdendir.
Olgu-değer probleminin din felsefesinde en yaygın kullanımı "Aksiyolojik Argüman/Ahlak Argümanı", temelinde nesnel ahlaki değerlerin var olduğunu ve bu değerlerin Tanrı'nın olmadığı düşüncesine sahip biri tarafından temellendirilemeyeceği savı üzerine oturtulmuştur. Bu argümanı anlamak ise Hume Yasası olarak da bilinen -dır/-malıdır problemini, yani olgu-değer problemini anlamaktan geçiyor. Öncelikle Hume Yasasını inceleyelim.
2- Hume Yasası/Olgu-Değer Problemi
Hume yasasının temelinde argüman mantığı ve temellendirilmesi yatıyor. Tümdengelimsel bir argümanda öncüller sonucu içinde barındırıyorsa argüman doğru kabul edilir. Örneğin:
1- A doğru ise B doğrudur.
2- A doğrudur.
3- O halde B de doğrudur.
...gibi bir argüman tümdengelimseldir ve ilk iki öncül doğruysa sonuç öncülü olan üçüncü öncül de doğru olmalıdır. Buna da bir örnek verecek olursak şu argümanı gösterebiliriz:
1- Ahmet insansa hücrelerden oluşmuştur.
2- Ahmet insandır.
3- O halde Ahmet hücrelerden oluşmuştur.
Bu argüman, mantık açısından doğru bir argümandır çünkü sonuç öncüllerin içerisinde gizlidir. Fakat söz konusu öncüllerin tamamı olgulara dayalı ise yani ahlaki veya estetik bir değeri ifade eden öncül yoksa, sonuç öncülü asla değere dayalı bir ifade olamaz. Yani tüm öncüller "-dır" cümlesi ise sonuç da "-dır cümlesi" olmalıdır: herhangi bir "-meli cümlesi" bu tür argümanlarda çıkarılamaz. Örneğin:
1- Berat, Zeynep'i öldürdü
2- Zeynep yedi yaşında bir kızdı ve hiç kimseye bir zararı dokunmamıştı.
3- O halde Berat, Zeynep'i öldürmemeliydi.
...gibi bir argüman doğru kabul edilemez çünkü sonuç öncüllerde gizlenmemiştir. Bu da argümanı, sonucun doğru veya yanlış olmasından bağımsız olarak hatalı yapar. Bir argümanın kabul edilmesi ancak öncüllerin doğru olması ve sonucun öncüllerden çıkması ile mümkündür. Bu sonuca ulaşabilmek için argümanın içinde bir "-malı cümle" yani değere dayalı cümle bulunmalıdır. Kısaca yukarıdaki argümanın doğru olabilmesi için şu şekilde güncellenmesi gerekir:
1a- Berat, Zeynep'i öldürdü.
2a- Zeynep yedi yaşında bir kızdı ve hiç kimseye bir zararı dokunmamıştı.
3a- Hiç kimseye zararı dokunmayan kişiler öldürülmemelidir.
4a- O halde Berat, Zeynep'i öldürmemeliydi.
Bu güncelleme de göstermektedir ki nesnel ahlaki değerlerin varlığı ancak ve ancak öncüllerde "-malı cümle" varsa temellendirilebilir. Yazının başında da belirttiğim gibi "-malı cümle"ler yani değere dayalı cümleler naturalizmle uyuşmaz. Bu sebeple nesnel ahlaki değerlerin varlığı kimi teist filozoflara göre naturalizmle uyuşmamaktadır. Bu felsefecilerin ateizm ve naturalizm aleyhüne kurdukları ahlaki argüman da şu şekilde özetlenebilir:
1- Natüralizm doğruysa temel yasalar olgusal olan doğa yasalarından ibarettir.(Hume Yasası ve yukarıdaki savunma)
2- Nesnel ahlaki değerler vardır ve bunlar olgusal yasalar değildir.
3- O halde natüralizm yanlış, tersi olan teizm doğrudur, bu sebeple Tanrı vardır.
Olgu-değer problemi ve bunun din felsefesiyle ilişkisi bu şekilde özetlenebilir. Bu yazımda genel olarak Hume yasasına, buna dayanan ahlaki argümana ve natüralist felsefenin ahlakı nasıl temellendireceğine değineceğim.
3- Ahlaki Argümanın Geçerliliği
Öncelikle argümanın ikinci öncülü muğlak bir ifadedir ve bu öncüle karşın ahlaki görelilik savunulabilir. Örneğin John Mackie gibi kültürler ve insanlar arası ahlaki anlaşmazlıktan yola çıkarak ahlakın göreli olduğunu savunmak mümkündür. Bundan bağımsız şekilde Thrasymachus gibi Antik Yunan sofistlerinin görüşlerini takip edip nesne ahlakı reddetmek de argüman için yeterli bir eleştiri oluşturur. Fakat benim getireceğim eleştiri bu yönde olmayacak. Yani her ne kadar ahlak argümanının ikinci öncülü olan "Nesnel ahlaki değerler vardır." ifadesi temellendirmeden yoksun olsa da ve ahlak argümanına karşın ahlaki rölativizm savunulabilirse de benim eleştirim bu yönde olmayacak. Bu yazı temelde sanki ahlaki realizm kesin olarak temellendirilmiş gibi ikinci öncülü bir kenara bırakacak, bunun yerine argümanın dayandığı ilk öncülü yani yazının başından beri belirttiğim Hume yasasının natüralizmle ilişkisine göz atacak. Aynı zamanda söz konusu argüman için Hume yasası da eleştirilebilir. Misal Hume'un yanlış yorumlandığını düşünen filozoflar arasından A. C. MacIntyre ile G. F. Hunter'ın eleştirileri söz konusu argümana sunulabilir. Aynı şekilde John Searle de Hume Yasasına ciddi eleştiriler getirmiş ve bu problemin ahlak felsefesiyle değil dil felsefesiyle ilgili olduğunu savunmuştur. Fakat tüm bu "Hume yasası eleştirileri"ni de bir kenarda bırakarak aksiyolojik/ahlaki argümana farklı bir eleştiri getirmeye çalışacağım. Zira aksiyolojik argümana bir natüralist ahlak teorisyeninin (ahlakı doğal kökenlerle açıklayıp nesnel ahlakın olduğunu söyleyen kişinin) eleştirebileceği kanaatindeyim. Ahlakın tanımı yapıldığı anda nesnel ahlaki önermelerin var olması ateizm için bir problem oluşturmayacaktır.
Öncelikle “Natüralizm doğruysa bütün temel yasalar doğa yasalarından ibarettir.” diyen (1) numaralı öncüle itiraz etmek mümkündür. Zira tanrı yoksa yalnızca doğa yasaları var değildir. Aynı zamanda Tanrıdan bağımsız olarak mantıksal yasalar da mevcuttur. Mantık yasalarının var olmasının Tanrı gibi bir varlığa bağımlı olduğu düşünülemez zira onlar doğaları gereği hiçbir şarta bağlı olmadan doğru kabul edilecektir. Yani tanrının olmadığını iddia eden biri için temel yasalar doğa yasalarından ibaret değildir, bunlar aynı zamanda mantıksal yasalar ve çıkarımları da içerisinde barındırır. Tanrı yoksa bile “A, A'dır” diyen özdeşlik yasası doğru kabul edilecektir. Tanrı yoksa bile “Bir şey hem A hem A-değil olamaz” diyen çelişmezlik yasası doğru kabul edilecektir. O halde (1) numaralı öncül “Naturalizm doğruysa temel yasalar doğa yasaları ve mantıksal yasalardan ibarettir” öncülü ile değiştirilmelidir. Bunu bir kenarda tutalım. İleride ihtiyacımız olacak.
Bir eylem için “Bu yapılmalıdır” derken ne kastediyoruz? Bir şeyin ahlaki olmasından kasıt nedir? Bir ahlaki önermenin “malı-önerme” olarak ifade edilişi, o önermenin ahlaki açıdan doğru olduğunu söylemeye eşdeğerdir. Bu ahlaki önermelerin doğasından kaynaklanmaktadır. Eğer ahlaki bir önerme olarak “-meli” cümle kuruyorsak o şeyin ahlaki açıdan doğru olduğunu anlatmaya çalışırız. Yani “X eylemi ahlaki açıdan doğrudur” demek “X'i yapmalıyız” demekle aynı şeydir. Bu durumda her “-meli önerme” olarak aktarılan ahlaki yargı “-dır önerme” olarak sunulabilir. O halde aksiyolojik önermeler dır-önerme şeklinde ifade edilebildiğinden dolayı Hume Yasasını ihlal etmeden ateizmle uyuşabilir:
1. Ahlakın temeli X'tir.
2. Y yapılırsa X sağlanacaktır.
3. O halde Y ahlaki açıdan doğrudur.
...şeklinde kurulabilecek bir argüman, hiçbir meli-önermeye başvurmadan ahlaki sonuçlar üretebilecektir. Ahlakın temelinin ne olduğu belirlendiği anda nesnel ahlaki yargıların olduğunu söylemek ateizmle uyumlu olacak şekilde savunulabilir. Peki ya ahlakın temeli nedir? Buna dair çok sayıda görüş bulunmaktadır. Kimi insanlar “Ahlakın temeli duygulardır” derken kimileri “Ahlakın temeli tanrının sözleridir” diyebilmektedir. Fakat ahlakın temelinde insan refahı yatmaktadır. Ahlakın temeli insan refahıdır çünkü ahlakın ortaya çıkış amacı budur. Ahlak, bir tür toplum sözleşmesi olarak görülmelidir zira ahlakın temelinde bu yatmaktadır. Ahlakın hem biyolojik hem evrimsel hem de toplumsal kökeni, ahlakı insan refahı ile temellendirmemizi söyler. Ahlakı insan refahı ile temellendiriyoruz çünkü insanız ve insanlar arasında yaşıyoruz. Sanırım tüm bunlar yeterli sebepler olacaktır. Bu durumda:
1. Ahlakın temeli insan refahıdır.
2. Y eylemi insan refahını arttırır.
3. O halde Y eylemi ahlaki açıdan doğrudur.
...şeklinde bir argüman sayesinde ahlakı hem rasyonel hem de ontolojik açıdan temellendirmiş oluruz. Ahlaki yargıları bu şekilde algıladığımız sürece nesnel ahlaki yargıların olmasıyla Tanrının var olmadığını söyleyen iddialar arasında herhangi bir problem bulunmayacaktır. Zira ahlakın temeli belirlendiği anda ahlaki önermeler olgusal önermelere dayanarak çıkartılabilir. Bir ahlaki natüralistin yapacağı tek işlem herhangi bir eylemin ahlakın temeliyle uyuşup uyuşmadığını kontrol etmektir. Bu kontrol ise elbette yalnızca olgusal gözlemlere dayanacaktır. O halde ahlaki yargıların ontolojik temelinde, ahlakın kaynağının ne olduğuyla eylemlerin bu kaynağa uygunluğu yatacaktır. Ahlakın kaynağının ne olduğu ise ahlakın doğasından çıkartılabilir: ahlak insanlar arası ilişkilere yönelik bir disiplin olduğundan dolayı ahlakın kaynağı da bu ilişkilere ve insan refahına dayanmalıdır. O halde teistlerin çoğunluğunun sandığı “Tanrı yoksa ahlaki önermler tamamen keyfidir” düşüncesi önyargılara dayanan bir eleştiridir. Bir ateist ahlakın kaynağına, bir şeylerin iyi veya kötü olduğuna, hiçbir doğaüstü güce atıf yapmadan ulaşabilir. Kısaca ahlakın rasyonel bir tanımı yapıldığı anda Hume Yasasına karşı çıkmadan ahlakın ontolojik temeli olgusal önermeler dahilinde oluşturulabilecektir. Bu sebeple Tanrının yokluğunda bile insanların Hitler'in kötü olduğuna, savaşmanın ahlaki açıdan yanlış olduğuna dair ifadelerinde ontolojik ve rasyonel bir temel bulunacaktır.
Ayrıca ahlaki önermeler yalnızca meli-önerme olarak anlaşılsa ve “A yapılmalıdır” ifadesi “A ahlaki açıdan doğrudur” anlamına gelmediği düşünülse bile meli-önermeler ahlaki önermelerle sınırlı olmadığından dolayı nesnel ahlaki önermelerin ontolojisini açıklamak mümkündür. Zira ahlaki önermeler, meli-önerme olmakla beraber her meli-önerme ahlaki önerme değildir. Örneğin şu argümana bakalım:
1. X gerçekleşirse Y sonucunu verecektir.
2. Y amaçlanmaktadır.
Sonuç: O halde X yapılmalıdır.
Fakat bu haliyle argüman geçersizdir zira Hume Yasasını ihlal etmektedir. Hume yasası dır-önermelerden meli-önermelerin çıkarılamayacağını söylemekte, eğer meli-önermeye ulaşılmak isteniyorsa öncüllerden en azından birinin meli-önerme olması gerektiğini söylemiştir. Bu sebeple argümanın geçerliliği için üçüncü bir önerme eklenmelidir:
1. X gerçekleşirse Y sonucunu verecektir.
2. Y amaçlanmaktadır.
3. Herhangi bir sonuca ulaşılmak isteniyorsa, o sonuca ulaştıracak sebep gerçekleştirilmelidir.
Sonuç: O halde X yapılmalıdır.
Argüman bu şekilde sunulduğu zaman, öncüllerinden en az biri meli-önerme olduğundan dolayı, geçerli bir çıkarım sağlamaktadır. Fakat dikkat edilirse (3) numaralı önerme bir tür meli-önerme olsa bile, bu önermenin ontolojik kaynağı ateizmle uyuşmaktadır. Zira bu önerme bir tür gereklilik önermesidir bununla beraber mantıksal bir önermedir. Yazının başında da belirtildiği gibi ateizm doğruysa temel yasalar yalnızca doğa yasalarından ibaret değildir ve mantık yasalarını da kapsamaktadır. O halde en az bir meli-önerme (yukarıdaki argümanın üçüncü öncülü gibi) temelini doğaüstü bir kaynaktan almadan ateizmle uyuşmaktadır. O halde bu durumda elimizde ahlaki önermelerin temeli olabilecek bir meli-önerme bulundurmaktayız. Bu önermeyi, “ahlak” kavramının analitik incelemesini yapıp bu inceleme ile birleştirebilirsek, nesnel ahlaki önermeleri ateizmle uyumlu hale getirebiliriz.
Öncelikle analitik incelemenin ne olduğundan bahsetmek gerekiyor. Analitik önermeler B yükleminin A öznesinin zaten tanım olarak bir özelliği olduğu önermelerdir. Yani B kavramı incelendiğinde doğrudan A kavramına ulaşılıyorsa, B'nin analitik incelenmesinin A'yı gerektirdiği söylenecektir. Eğer B yükleminden yola çıkarak ve B yüklemine herhangi bir şey eklemeden A'ya ulaşılabiliyorsa B'nin A'ya eşit olduğu söylenebilir. Örneğin “Ahmet keldir” cümlesindeki “Kel olma” yüklemini ele alıp analitik incelemeye tabii tutarsak, “Ahmet saçsızdır.” cümlesine ulaşabiliriz. Çünkü kavram olarak “kel olmak” ile “saçsız olmak” arasında bir ayrım bulunmamaktadır. Bir kişiye “kel” yerine “saçsız” derseniz, ona yakıştırdığınız sıfata herhangi bir ekleme yapmış olmazsınız. Bu sebeple kel olmak saçlı olmayı gerektirmektedir. Benzer şekilde “ahlaki davranış” ya da daha öz şekliyle “ahlak” kavramının analitik incelenmesi bizlere ahlaki realist yargılar için ipucu sağlayacaktır. “Bir şeye ahlaki derken ne kastederiz? Ahlak nedir?“ Tam da bu sorulara rasyonel bir cevap sağlandığı anda ahlakın ontolojik kaynağını anlamaya yaklaşıyoruz demektir.
Ahlak, ortaya çıkış sebebiyle insanlar arası ilişkileri düzenleme yöntemidir. Genel anlamıyla ahlakın analitik incelenmesinin sonucunda toplumsal bağlara ve insani ilişkilere atıf yapılacaktır. Zira ahlak derken kastettiğimiz şey budur. Bir toplum, farkındalığa sahip özneler arasında bulunan ilişkiler yoksa ahlaktan bahsedilemez. Bu sebeple ahlak derken anladığımız şey de temel refah seviyesi olmalıdır. Bu durumda nasıl “kel” kavramından anladığımız şey bir kişinin saçsız olmasıysa ve bu analitik inceleme sonucunda kellikten bahsederken aynı anlama gelen saçsız olmanın kullanılabileceği görüldüyse, aynı şekilde ahlak kavramının analitik olarak incelenmesi sonucunda, ondan anladığımız şey bu olduğu için “toplumsal refah seviyesi” tanımına ulaşılabilir. Ahlak, bir tür insanlar arasında var olan toplum sözleşmesi olarak görülmelidir.
Bu noktaları birleştirdiğimizde, hiçbir doğaüstü varsayıma ihtiyaç duymadan nesnel ahlaki önermelerin çıkarsanabileceğine ulaşabiliriz. Örneğin herhangi bir “ahlaki açıdan meli-önerme” ele alındığı zaman o önermenin doğruluğu ve yanlışlığı, tanrıya veya doğaüstü iddialara ihtiyaç olmaksızın şu şekilde üretilebilir:
1. Ahlak, toplum sözleşmesidir ve insan refahının artışını ifade eder (Ahlak kavramının analitik sonucu)
2. Gereksiz yere adam öldürmek toplumun refahının azalmasına yol açar. (Olgusal çıkarımlar)
3. Herhangi bir sonuç amaçlanıyorsa , o sonuca ulaştıracak sebep gerçekleştirilmelidir; amaçlanmıyorsa gerçekleştirilmemelidir.(Mantıksal açıdan zorunlu doğru olan önerme)
Sonuç: Ahlak(refah seviyesi) amaçlanıyorsa gereksiz yere adam öldürülmemelidir. Ya da “gereksiz yere adam öldürmek kötüdür.”
(1) numaralı öncül ahlak derken kastettiğimiz şeyin ne olduğunu ifade eder. Elbette tıpkı “Bekar olmak evlenmemiş olmak değildir” denebileceği gibi “Ahlak toplum sözleşmesi/refah seviyesi değildir” denebilir. Fakat bu söylenildiği zaman bekar derken anlaşılan şeyin değiştirilmesi gibi ahlak derken anlaşılan şeyin değiştirildiğini gözlemleriz. Elbette ahlak derken farklı bir şeyi anlıyor olabilirsiniz. Fakat eğer farklı bir şeyi anlıyorsanız bizlerin de farklı bir tanım kabul ettiğimizi göz önünde bulundurarak ahlaki rölativizmden daha ileriye gidemezsiniz. Ahlakın tanımının boş bırakılması veya keyfi olarak doldurulması zaten zorunlu olarak nesnel ahlakla uyuşmayacağı için (1) numaralı öncüle karşı çıkan birinin aksiyolojik argümanı tutarlı bir şekilde savunamayacağı da açıktır. Bununla birlikte (2) numaralı önerme yalnızca bir eylemin (örneğin gereksiz yere adam öldürmenin ya da çocuklara tecavüz etmenin) toplumsal refah bakımından incelenmesini içerir ve olgusal bir önermedir. (3) numaralı önerme ise mantıksal bir önerme olup “temel yasalar” diyebileceğimiz mantıksal çıkarımlardandır.
“X amaçlanıyorsa ve Y, X'in nedeni ise Y yapılmalıdır” gibi mantıksal önermelerle beraber ahlakın analitik incelenişi bizi ahlaki önermelere ulaştırabilecektir. Sonuç olarak, ister onu ahlak olarak nitelendirin ister nitelendirmeyin; belirli eylemlerin toplumsal refahı arttıracağı olgusundan yola çıkarak “Toplumsal refahı arttırmak için A, B, C, D... eylemleri yapılmalıdır” sonucuna nesnel olarak çıkılabilir. Ahlaktan anlaşılan şey de refah seviyesi ve insani toplum sözleşmesiyken nesnel ahlaka ulaşmak ateizm ile mümkün hale gelecektir. Eğer ahlak ile anlaşılan insan refahından farklı bir temelse, bu durum ahlaki nesnelciliğin yanlışlığından daha net bir sonuç oluşturmayacağından dolayı ahlaki realizmden Tanrıya ulaşmaya çalışan aksiyolojik argümanın temeli çökecektir. “Ahlak” kavramından ne anlaşıldığı belirtildiği anda, yani bu kavramın analitik incelenmesine girilmesiyle beraber, ahlaki önermeler, temel yasalardan çıkartılabilecektir.
4- Sonuç
Sonuç olarak bir eylemin "haksız" olması, "ahlaki açıdan yanlış olması" ya da "kötü" olması natüralizmle de uyuşmaktadır. Üstelik bu tür haksız eylemler, birilerinden korktuğumuz için değil yalnızca kaçınmak doğru olduğu için "ahlaki açıdan yanlış" kategorisinde değerlendirilir. Natüralist ahlak teorisinden çıkan bir sonuç varsa o da haksız eylemlerin yapılmaması gerektiğidir ve "haksız eylem" temelini atan en rasyonel düşünce de bir tür toplum sözleşmesini zihinde kurmaktır. Üstelik bu temel, mantıksal açıdan temellendirilmesiyle beraber sezgisel açıdan da müthiş bir ilerleme sağlamaktadır. Zira "Kötü olan şeyleri yapmıyorum çünkü insanım ve insanların yaşadığı bir toplumda yaşıyorum." ifadesiyle ahlaki toplum ütopyasına ulaşmada ileri bir adım atacaktır. Haksız olmayı sırf öyle olmak yanlış olduğu için yapmamayı sağlayacaktır. Bu da binlerce yıllık felsefe tarihinin ulaşmaya çalıştığı sonuçtur. Cennet ancak bu tür natüralist ahlak teorisince Dünya'ya kurulabilir.
Elinize sağlık, uzun süredir aksiyolojik argümanla ilgili de bir şeyler yazmanızı bekliyordum :) bununla ilgili önerebileceğiniz kitap vb. var mı?
YanıtlaSilAslina bakarsaniz bu yazi uzunca bir elestirinin kisaltilmis ve ozetlenmis hali. Uzun versiyonu.kitabimda yer alacak. :)
SilBizzat Tanri argumanlarindan Aksiyolojik argumani konu alan turkce kaynak bildigimi soyleyemem. Ama bu konu hakkinda soyle ucundan dokunulabilecek birkac kaynak verebilirim:
-Etigin Dogal Temelleri
-Ateizm
-Yalan (Sam Harris)
Merhaba alfa size ulaşabilceğim bir e mail facebook adresiniz varmı acaba felsefe ödevim hakkında 1-2 sorum olacaktıda
YanıtlaSilalfa.centauri.ba@gmail.com
Sil1) -- Mantık yasalarının var olmasının Tanrı gibi bir varlığa bağımlı olduğu düşünülemez zira onlar doğaları gereği hiçbir şarta bağlı olmadan doğru kabul edilecektir. --
YanıtlaSilMantık yasalarının temeli yine "doğa" değilse nedir? Bence bu bakış açısına göre mantık yasaları da ateizm için "ahlak" gibi bir hal alır ve o da bu konudan bağımsız olarak reddedilmelidir. "Naturalizm doğruysa temel yasalar doğa yasaları ve mantık yasalarından ibarettir" demek ile "Naturalizm doğruysa temel yasalar doğa yasaları ve aksiyolojik yasalardan ibarettir" demek arasında bir fark yok senin bu açıklamana göre.
2)
-- 1. Ahlakın temeli insan refahıdır.
2. Y eylemi insan refahını arttırır.
3. O halde Y eylemi ahlaki açıdan doğrudur. --
Bu argüman bence kelime oyunundan ibaret. Zira ahlak diye bir şeyin olmadığını düşündüğümüzde, zaten insan sadece refahı için uğraşacaktır. Naturalizm bakış açısına göre bu böyledir. Daha önce yanılmıyorsam Çağan "Eğer bir kadın sarhoşsa ondan faydalanmam benim açımdan ahlakidir" diye.
Öte yandan mesela tecavüz. Argümanda "y" dediğin şeye "tecavüz" yazarsak yine argüman çalışır. Yada hırsızlık. Aklına hangi "kötü" fiil geliyorsa. Yani argümanın anlatmaya çalıştığının aksine ahlakın subjektifliğini anlatıyor. Neticede Ali, ahmetin parasını çalarsa, Alinin refahı artar, Ahmet'in refahı azalır. Yani bir fiil birisi için ahlaki iken, diğeri için gayri ahlaki oluyor senin bakış açına göre. Diğer kötü fiillere de "ahlaki" süsü verilebilmesi de cabası.
3)
--1. X gerçekleşirse Y sonucunu verecektir.
2. Y amaçlanmaktadır.
3. Herhangi bir sonuca ulaşılmak isteniyorsa, o sonuca ulaştıracak sebep gerçekleştirilmelidir.
Sonuç: O halde X yapılmalıdır. --
Bu hiçbir şekilde pratikte işe yaramaz. Örneğin:
1. Ahmet'in parasını çalarsam refahım artar.
2. Refahımın artmasını istiyorum.
3. Herhangi bir sonuca ulaşılmak isteniyorsa, o sonuca ulaştıracak sebep gerçekleştirilmelidir.
Sonuç: O halde Ahmet'in parasını çalmalıyım.
4) --
1. Ahlak, toplum sözleşmesidir ve insan refahının artışını ifade eder (Ahlak kavramının analitik sonucu)
2. Gereksiz yere adam öldürmek toplumun refahının azalmasına yol açar. (Olgusal çıkarımlar)
3. Herhangi bir sonuç amaçlanıyorsa , o sonuca ulaştıracak sebep gerçekleştirilmelidir; amaçlanmıyorsa gerçekleştirilmemelidir.(Mantıksal açıdan zorunlu doğru olan önerme)
Sonuç: Ahlak(refah seviyesi) amaçlanıyorsa gereksiz yere adam öldürülmemelidir. Ya da “gereksiz yere adam öldürmek kötüdür.”--
Yukarıda yazdıklarım, burada söylediklerin için de geçerli. O yüzden tekrar yazmamın bir anlamı yok. Aslında uydurduğun ahlak tanımı da ayrı bir konu. Bu argüman da ahlakı açıklayamıyor. Asıl sorun "neden tecavüz etmemeliyiz" "neden hırsızlık yapmamalıyız" gibi soruların naturalizm açısından cevapsız olmasıdır. Eğer ben nedeni bilinmeyen ama doğaüstü olmadığına iman ettiğim ve ilerde bir gün natüralist bir açıklamasının bulunacağına inandığım ve umduğum rastgele bir patlama ile ortaya çıkmış madde yığınından başka hiçbirşey değilsem ve eğer ben irrasyonel bilinçsiz oluşmuş bu evrenin hesaba katmadığı kaostan fırlamış kıytırık bir yaratıksam neden başkasının refahını düşürmemek adına kendi refahımı hiçe sayayım?
Öte yandan yazının başında "savunmuyorum" dediğin şeylere değinmedim. Savunsaydın onlar hakkında da bir şeyler yazardım. Ya hak verirdim yada neden katılmadığımı yazardım.
Bence alfanin anlatmak istedigi toplum refahinin artmasi amaclanmalidir. Eger Ali Ahmetin parasini caliyorsa Alinin refahi artar ama Ahmetin refahi azalir, dogru. Ancak belirtildigi gibi amac toplum refahinn artmasidir, ornekde ise toplum refahi degismiyor. Bunun icin Ali Ahmetin parasini calmamalidir.
SilÖncelikle, senin yaptigin ahlak tanimina karsi cikarsak aksiyolojik argumani savunamayacagimiz iddiasi yanlış, zira aksiyolojik arguman butun ahlaki ilkelerin nesnel oldugunu degil, nesnel ahlaki ilkelerin varoldugunu söyler sonuc olarak senin yaptigin (ya da baska herhangi bir) ahlak tanimina itiraz etmek, nesnel ahlaki ilkelerin varligini savunmakla celismez. Ayrica ,ahlaki "insan ve toplum refahini artitan eylemler" olarak tanimlamissin,fakat bu tanimda problem olduğunu dusunuyorum,mesela "yalniz basina yasayan kimsesiz bir adami öldürüp onun servetini fakirlere dağıtmak veya bu parayla okul,hastane vb. acmak" senin tanimina göre tamamen ahlaken dogru olan bir eylemdir cunku bu yalniz adamin ölmesinin topluma bir zarari olmadigi gibi bilakis onun servetinin toplum.icin kullanilmasi toplumun faydasina olacaktir,bu durumda bu adami öldürmek dogrudur diyebiliriz ,baska ornekler de verilebilir yani senin sundugun ahlak taniminda ( ki aksiyolojik argumani curutmen icin yapman gereken sey ahlakı rasyonel olarak temellemektir) ciddi bosluklar olduğunu düşünüyorum
YanıtlaSil