Öncelikle mantık kurallarının zorunlu bir sonucu olan belirsizlik ilkesinden ve bu ilkenin bilimdeki temel işlevlerinden bahsetmek istiyorum. 20. yüzyılın başlarında, kuantum fiziği daha yeni ortaya atılıyorken, kuantum mekaniğinin kurucularından olan Heisenberg, bir ilkenin keşfinde bulunmuştu. Günümüzde kâşifinin ismiyle anılıp “Heisenberg’in Belirsizlik İlkesi” olarak bilinen bu ilkeye göre bir parçacığın hızını ne kadar "kesin" belirlerseniz konumu o kadar belirsiz olacaktır, parçacığın konumunu ne kadar "kesin" belirlerseniz hızı ise o kadar belirlenemez olacaktır. Yani belirsizlik ilkesine göre bir parçacığın konumu ve hızı aynı anda belirlenemez. Sezen Sekmen'den alıntı yaparak bu olayı kavramanızı kolaylaştırmak isterim:
Bu durum mantıken de imkânsızdır. Bir parçacığın konumunu tam kesinlikle ölçtüğümüzü varsayalım. Bu ölçüm durağanlık gerektirir ve ölçüm anını dondurarak elde ettiğimiz durağanlıkta parçacığın hareket hızını ve yönünü saptamamız da imkânsızdır. Aynı şekilde bir parçacığın momentumunu ölçmek, yani hareket yönü ve hızını anlamak için parçacığın hareket ediyor olması gerekir ve bu da bizim parçacığın konumunu ölçmemizi imkânsızlaştırır. (2)
Belirsizlik ilkesini en basit haliyle açıklamak gerekirse Sekmen’in açıklaması yeterli olsa da farklı bir analoji kullanmam gerecektir. Bir arabanın içinde hareket halinde olduğunuzu düşünün. O an bir telefon aldığınızı ve size ‘Neredesin’ sorusunun yöneltildiğini varsayın. Neredesiniz? Elbette hareket halindesiniz ve bu sorunun mutlak bir cevabı olmayacaktır. Belki de çiçekçinin önünden geçiyordunuz ve soruyu cevaplayana kadar çiçekçiyi geçtiniz. Hareket halinde olduğunuz zaman bu sorunun cevabı olmayacaktır zira cevaplayana kadar zaten konumunuz değişecektir. Bu soruyu cevaplayabilmek için durmanız gerekir. Bu soruya mutlak bir cevap vermek için durmalısınız ve durduğunuz anda ‘Çiçekçinin önündeyim’ demelisiniz. ‘Neredesin’ sorusu sorulduğu anda o anın fotoğrafını çekerseniz, soruyu cevaplayabilirsiniz. Tam o andaki konumunuz çiçekçinin önündeki arabanın koltuğu olacaktır. Ama bir dakika? O anın fotoğrafını çektiğiniz anda hareketi durdurmadınız mı? Kesinlikle… O halde ‘Hareket halindeyim’ dediğiniz anda mutlak bir konumunuz yoktur, mutlak bir konumunuz olduğu anda hareket durmuştur. İkisini aynı anda belirleyemezsiniz. Belirsizlik ilkesi tam olarak bunu ifade eder. Felsefi anlamda ifade edecek olursak:
X: Herhangi bir değer
Y: X değerinin değişim değeri
Bu durumda X ile Y aynı anda belirlenebilir mi? Kesinlikle hayır! X’i kesin olarak belirlediğiniz anda bu X değerini değişmez kılmış olursunuz, onu kesin olarak belirlediğinizde Y belirlenemez. Bir an için Y’yi kesin olarak belirlediğinizi düşünün. Bu durumda da X muğlâk olacaktır. X ile Y aynı anda belirlenemez. Bu mantıksal bir zorunluluğu ifade eder. Peki ya X yerine konum, Y yerine hız yazdığımız anda ne tür bir sonuca ulaşırız? Elbette hız derken ‘birim zamandaki konum değişikliği’ ifade edildiğinden dolayı hızın ve konumun aynı anda belirlenemeyeceği aşikâr olacaktır. Biri diğerinin değişimi olan iki değerin ikisi aynı anda belirlenemez. Bu mantıksal zorunluluktur. O halde sanıldığının aksine belirsizlik ilkesi parçacıkların doğasından kaynaklanan fiziksel bir ifadeden ibaret değil, aynı zamanda mantık kurallarının yansımasıdır. Bu durumda ‘Neden belirsizlik ilkesi doğrudur?’ sorusu da anlamsız bir soru olacaktır zira bu ilke ‘yanlış olması düşünülemeyen’ mantık kurallarından daha geride değildir.
Peki ya belirsizlik ilkesini elektromanyetik dalgalara uyarlarsak nasıl bir sonuç elde ederiz? Çok basit; bir parçacığın hızı ile konumu arasındaki ters orantı, bir dalganın genişliği ile genişliğinin değişme hızında mevcut olacaktır. Yani bir dalganın genişliği ne kadar belliyse, genişliğin değişme hızı o kadar belirsizdir; genişliğin değişme hızı ne kadar belliyse genişlik o kadar belirsiz olacaktır. Eğer bir dalganın genişliğini kesin olarak biliyorsak, genişliğin değişme hızı olası her değeri alabilir, belirsizdir. Bu durumda belirsizlik ilkesinin doğal bir sonucu olarak kuantum dalgalanmaları oluşacaktır. Ünlü fizikçi Brian Greene kuantum dalgalanmalarıyla belirsizlik ilkesi arasındaki ilişkiyi şu şekilde açıklıyor:
...Mikroskobik dünyanın kesin olmayan bu yönleri, değerlendirildikleri mesafe ve zaman ölçekleri küçüldüğünde daha katı bir hal alır. Parçacıklar ve alanlar, kuantum belirsizliğiyle tutarlı olarak, bütün olası değerler arasında dalgalanır ve sıçrar. Bu da mikroskobik alanın kargaşayla kaynadığı, kuantum dalgalanmalarıyla dolu çılgın bir denize benzediği anlamına gelir(3).
Kuantum dalgalanmaları, belirsizlik ilkesinin doğal bir sonucudur. Bir elektromanyetik dalganın genişliği mutlak surette biliniyorsa o dalganın genişliğinin değişim hızı olası her değeri alacaktır. Bu olası değerlerden birini almasına ise kuantum dalgalanması demekteyiz. Günlük hayatta, sahip olduğumuz sezgilerimizin "her şeyin bir sebebi olduğu" görüşünü sunuyor olsa da aslında bu sezgilerimizin mutlak doğru olamayacağını belirtmem gerekiyor. Laplace, evrenin, saatin işlediği gibi işlediğini ve belirli fiziksel kanunlar ve şartlar belli olduğu sürece geleceğin belirlenebileceğini düşünmekteydi. Paragrafın başında bahsettiğim "her şeyin bir sebebi var" görüşü doğru olsaydı, Laplace'ın determinizmi belki kabul edilebilirdi(aslında yine kabul edilemezdi, kuantum dünyası determinizme birçok yerden darbe vurmuştur ama konumuz bu olmadığı için bahsetmiyorum). Örneğin -atıyorum- bir yumurtanın kırılmasının sebebi yere düşmesidir, yere düşmesinin sebebi havanın esmesidir, havanın esmesinin sebebi... diye giden sezgilerimiz kuantum dünyasında işlemiyor. Anlayacağınız kuantum dalgalanmalarının herhangi bir etken sebebi yok.
Peki ya kuantum dalgalanmalarının herhangi bir “etken sebebi” olmadan gerçekleşiyor olmasının "mantıksal sebebi" bulunmakta mıdır? Bu mantıksal sebep az önce de bahsettiğim gibi belirsizlik ilkesinden ileri gitmiyor. Eğer bir parçacığın hızı kesin olarak belirlenebilirse, bu parçacığın hızı olası her değeri alabilir. Bu parçacığın hızı olası değerlerden birini almaya başlayınca konumu belirsizleşecektir. Yani bu "dalgalanma" hem sebepsiz gerçekleşmiştir, hem de var olan enerji değerlerini değiştirmemiştir. Yani enerji ve yük gibi değerlerin sıçramadan önceki durum ile sıçramadan sonraki durum arasında konsept olarak bir farkı olmuyor. Buraya kadarki açıklamalarımızdan çıkarabileceğimiz ve makalenin devamında ihtiyacımız olacağından dolayı bize gereken kısımları üç maddede özetleyebiliriz:
I-Bir dalganın genişliği ile genişliğin değişme hızının belirlenmesi arasında ters orantı vardır. Birinin bilinmesi diğerini belirsiz kılar.
II- Kuantum dalgalanmaları belirsizlik ilkesinin mecburi bir sonucu olarak sebepsizdir.
III- Kuantum dalgalanmalarında var olan enerji ortalaması korunur.
Bu noktaları aklımızda bulundurup 'hiçlik' hakkında konuşmamız gerektiğini düşünüyorum. Hiçlik dediğimiz şey tanımlanabilir mi? Tanımlanabilirse o şey hiçlik olur mu? Hiçliği 'bir şey' yapmadan da tanımlayabiliriz. Hiçlik ya varlığı potansiyel olarak bile barındırmaz ya da hiçbir varlık bulundurmasa bile mantık kurallarını dışlamadığından dolayı potansiyel olarak varlığı barındırır. Varlığı potansiyel olarak bile barındırmayan hiçlik, mantık kurallarını dışladığından dolayı imkansızdır. Geriye mantığın dışlanmadığı ve potansiyel anlamda bir şeylerin var olabileceği fakat hiçbir şeyin olmadığı hiçlik tanımı elimizde kalıyor. Bu durumda hiçlik, zamanın, mekânın, enerjinin, parçacıkların, uzam boyutlarının ve aklınıza gelebilecek her varlığın olmamasını ifade eder. Bu durumu "sıfır"a benzetebiliriz. Sıfır, bir niteliğin yokluğunu temsil eder. Dolayısıyla, hiçliği bir varlığın yokluğu olarak "tanımlıyorsanız", hiçbir niteliğinin olmadığını savunuyorsunuzdur. Oldukça makul bir görüş ve bunda size katılıyorum. Bu savunma, tüm niteliklerin sıfır olması durumunun hiçlik anlamına geleceğini gösterir. Buradan çıkacak sonuç da eğer bir uzay bölgesine boş diyorsak, oradan geçen bir dalga olmadığını, bütün alanların sıfır değerine sahip olduğunu anlatmaya çalıştığımızdır. Bir dalga yoksa bile o dalga hakkında konuşabiliriz: genişliği, dalga boyu ve diğer tüm olası değerleri sıfır olan dalga... Uzay-zaman boyutunun yokluğunu ifade ederken de Kap Argümanında da söylediğimiz gibi yarıçapı sıfır olan uzay-zamanı ifade ederiz.
Bir şeyin olmaması, o şeyin tüm olası değerlerinin sıfır olmasına eşdeğerdir. Kısaca bir uzay-zaman bölgesinde elektromanyetik dalga yoksa oradaki tüm dalgaların değerlerinin sıfır olduğundan bahsederiz. Paradoksal bir şekilde olmayan bir dalganın genişliğini kesin olarak biliyoruz demektir: SIFIR. Bir niteliğin olmaması durumu sıfırsa olmayan bir dalganın genişliğinin sıfır olmasından daha olası bir durum yoktur. Bu durumda olmayan bir dalganın genişliğini kesin olarak biliyorsak, az önce belirttiğimiz (I) numaralı maddeden dolayı genişliğinin "değişim hızı" olası her değeri alabilir demektir. Dolayısıyla, bu değişim hızı olası her değeri alabileceğinden, bir kuantum dalgalanması yaratıp genişliğin değerini sıfırdan farklı bir değere taşıyacaktır. Hiçlikten enerji oluşması... İşte bu kadar basit… Doğaüstü hiç bir güce ihtiyacınız yok, Süpermen’i, diş perilerini, tanrıyı, tanrıları/tanrıçaları, Noel babayı, Uçan Spagetti Canavarını bir kenara bırakın. Enerjinin oluşması için ihtiyaç olan tek şey: KOCA BİR HİÇ!
Enerjinin yoktan oluşabildiğini anlattığımı düşünüyorum. Peki ya madde? Madde nasıl oluştu? Bunun da cevabını 20. yüzyılın dehası Einstein vermişti. Herkesin artık duymakta aşina olduğu E=mc2 formülü bize enerji ile maddenin aynı şey olduğunu gösterdi. Dolayısıyla madde enerjiye, enerji maddeye dönüşebilir. Yine Brian Greene'in anlatımını kullanmakta problem görmüyorum: "Anlık alan dalgalanmalarının taşıdığı enerji E=mc2 yoluyla parçacık ve karşı parçacık çiftlerinin anlık yaratımına çevirebilir(4)."
Newton'un principia adlı eserinin yayınlanmasının 300. yıl dönümünde, Cambridge'te yapılan "Three Hundred Years of Gravity" adlı konferansta yaptığı konuşmada Stephen Hawking’in konuşması da aynı anlatımı sunar:
"Evren kuzey kutbu gibi tek bir noktayken içinde hiçbir şey yoktu. Ama şimdi evrende en az 10^80 parçacık bulunuyor. Tüm bu parçacıklar nereden geldi? Bunun yanıtı görecelik ve kuantum mekaniğinin parçacık-anti parçacık çiftleri şeklinde enerjiden yaratılmasına olanak vermesidir"
Maddenin de(aynı zamanda anti maddenin de), enerjinin de yokluktan, ilahi bir müdahale olmadan oluşabildiğini ve bunun sadece "sebepsiz" kuantum dalgalanmalarıyla yani simetri kırınımıyla oluştuğunu gördük. Anlayacağınız 13.7 milyar yıl önce bir simetri kırınımının gerçekleştiğini ve evrenimiz oluştuğunu bir Tanrının müdahalesine ihtiyaç duymadan açıklayabiliriz. (Her ne kadar kesin bir dille konuşuyor olsam da bir kesinlikten bahsetmiyorum. Bunun sadece ihtimallerden biri olmasının yanında Büyük Patlama teorisinin evrenin yoktan var olduğunu anlatan bir kuram da olmadığını yine belirtmeliyim. Evrenin yoktan var olması fikri sadece olası ihtimallerden biri olup bununla beraber benim gözümde en görkemli düşüncedir.)
Şimdi asıl sorumuza dönelim: Neden hiçlik değil de bir şey var? Bu sorunun cevabı "Çünkü olmak zorunda" cevabından başka bir şey değildir. Eğer hiç bir şey yoksa tüm değerler sıfır olacaktır. Dalga genişliğinin kesinliğinden değişme hızı belirsiz olacaktır, bu da mecburen bir kuantum dalgalanmasıyla enerji oluşturacaktır. Kısaca hiçbir şeyin olmaması durumunda bir şey oluşmak zorundadır, bir simetri kırınımı mecburen gerçekleşecektir. Bu cevaptan başka bir sonuç daha çıkıyor: her olası evren var olmak zorunda! Çünkü hiçliğin niteliği olsa da(bahsettiğimiz gibi bu nitelik, niteliğe sahip olmamasıdır), bir sayısı yoktur. Bu da sonsuz sayıda evreni zorunlu kılacaktır. Simetri kırınımı sonsuz kere gerçekleşmek zorundadır bu da sonsuz sayıda evrenin var olacağı, gelişeceği ve büyük ihtimalle yok olacağı anlamına gelir. Hiçbir şey yoksa bir şeyler olmak zorundadır. Bunun sebebi de kuantum dalgalanmalarının gerçekleşecek olmasından ibarettir.
ELEŞTİRİ (1)
İyi de bahsedilen tüm bu anlatım evrenin kökenini açıklamaya biraz yaklaşıyor olsa da sorunun özünü kaçırıyor. Zira teolojik açıklamanın bu problemi yalnızca bir adım geriye ittiğini iddia ettikten sonra aynı hataya düşmektesiniz. Bahsettiğiniz anlatım evrenin nasıl oluştuğunu açıklayabilir ama ortada ‘Neden hiçlik yerine kuantum dalgalanmaları oldu?’ sorusu kalacaktır. Öyle değil mi?
Tam olarak öyle değil… Yazının başında da belirttiğim gibi ‘Neden hiçlik yerine bir şey var?’ sorusu yalnızca bilimin cevaplayabileceği bir soru değil, bilim ve felsefenin işbirliğinin cevaplayabileceği bir sorudur. Tam da bu noktada felsefi akıl yürütme devreye girecektir. Eğer bir şey var olmak zorundaysa o şey var olacaktır. Bu durumda kuantum dalgalanmalarının mantıksal bir zorunluluk olduğunu ifade ettiğimiz anda ‘Neden hiçlik yerine kuantum dalgalanması var?’ sorusu da anlamsızlığını gösterecektir. Peki ya kuantum dalgalanmalarının sebebi neydi? Hatırlayacağımız gibi kuantum dalgalanmaları belirsizlik ilkesinin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmaktaydı. Peki ya bu durumda da ‘neden hiçlik değil de belirsizlik ilkesi var?’ sorusu ile bir adım geriye çekilemez mi? Açıkçası bu, pek mümkün gözükmüyor. Zira belirsizlik ilkesi mantıksal bir zorunluluk olarak vardır. Bir şeyin ‘zorunlu’ olması o şeyin yanlışlığı düşünüldüğünde çelişki üretmesinden kaynaklanıyordu. Tam bu noktada belirsizlik ilkesinin yanlışlığı düşünüldüğünde çelişki ürettiğine dikkat çekersek ’belirsizlik ilkesi doğru olmak zorundadır’ sonucuna ulaşırız. O halde şunu söyleyebiliriz:
-Evren var çünkü evreni var eden kuantum dalgalanması gerçekleşmiştir.
- O kuantum dalgalanması gerçekleşti çünkü belirsizlik ilkesi bunu gerektirmiştir.
- Hiçlik yerine belirsizlik ilkesi var çünkü belirsizlik ilkesi, yanlış olması durumunda çelişki üreten ifadelerdendir.
Hiçlik yerine neden bir şey olduğuna dair tam da aradığımız açıklamaya ulaşmış bulunuyoruz. Hiçlik yerine bir şey var çünkü hiçbir şeyin olmaması durumunda bir şeyler ortaya çıkmak zorundadır.
ELEŞTİRİ(2)
Hiçlikten bir şeyin ortaya çıkması termodinamiğin birinci yasası ile çelişmez mi? Termodinamiğin birinci yasası olarak bilinen enerjinin korunumu yasası ‘enerji yok olamaz yoktan da var edilemez’ der. Bahsedilen bu açıklama termodinamiğin birinci yasasıyla çelişiyor. Öyle değil mi?
Tam olarak öyle değil… Bahsi geçen yanlış anlaşılma termodinamiğin birinci yasasını yanlış anlamaktan kaynaklanıyor. Termodinamiğin birinci yasası bir sistemdeki toplam enerjinin değişmeyeceğini ifade eder. Fakat toplam enerji zaten ‘sıfır’ ise yokluktan enerjinin çıkmasında bir problem bulunmaz. Bu durumda iç enerji sabit kalır ve yine de yokluktan enerji oluşabilir. Termodinamiğin birinci yasasının ihlal edilmesi ancak toplam enerjinin sıfırdan farklı olduğu durumlarda geçerlidir. Hiçliğin enerjisi sıfırsa, hiçlikten kuantum dalgalanmasıyla enerji oluştuğu zaman toplam enerji yine korunursa burada termodinamiğin birinci yasasının ihlali yoktur. Unutmamamız gereken üç maddenin üçüncüsüne tekrar göz attığımızda sorunun cevabı ortaya çıkacaktır. "Kuantum dalgalanmalarında var olan ortalama enerji(net enerji) korunur" demek kuantum dalgalanmalarının enerjinin korunumu kanunu ile çelişmediğini ifade eder. Verdiğim örnek üzerinden incelediğimizde de bu sonuca ulaşırız: genişliği sıfır olan bir dalgadan(olmayan bir dalgadan) gerçek bir dalga ürettiğimizde net enerji değişmez. Zira boş alandaki ortalama enerji sıfırken, oluşan dalgalar pozitif ve negatif olarak değişeceği için yine ortalaması sıfırdır. Dalganın "+"(pozitif) ve "-"(negatif) değeri birbirini dengeleyecek ve sıfır değerini verecektir. Aynı şekilde madde ile anti madde tam olarak birbirini dengelediğinde yine ortalama enerjinin sıfır olduğunu gösterecektir. Evrenin enerjisini incelediğimiz zaman da net enerjinin sıfır olduğu görülür. Michio Kaku’nun anlatımı ile evrendeki net enerjinin sıfır olduğunu fark edebilirsiniz:
Kendinize şunu diyebilirsiniz: bu doğru olamaz çünkü bu, enerji ve madde korunumu yasasını çiğner. Hiçlikten bir evren nasıl yaratabilirsiniz? Evrenin toplam madde enerjisini hesaplarsanız bu, pozitiftir. Evrenin toplam enerjisini hesaplarsanız bu, kütle çekimi yüzünden negatiftir. Kütle çekimi negatif bir enerjiye sahiptir. İkisi bir araya getirip topladığınızda ne elde edersiniz? Sıfır! Dolayısıyla bir evreni yaratmak için enerjiye ihtiyaç yok. Eğer evrendeki toplam pozitif yükü hesaplar, evrendeki toplam negatif yükü hesaplar ikisini toplarsanız ne elde edersiniz? Sıfır! Evren sıfır yüke sahiptir! Peki, dönüşler ne olacak? Galaksiler döner, değil mi? Fakat tüm yönlerde dönerler. Eğer galaksilerin dönüşlerini katarsanız ne elde edersiniz? Sıfır! Bir başka deyişle evren sıfır dönüşe, sıfır yüke, sıfır madde enerji içeriğine sahip. (5)
Evrendeki enerji değerinin toplamı sıfır olduğu için kuantum dalgalanması hiçlikten varlık oluşturabilir. Kozmolojik argüman savunucularının sık kullandığı örnek olan :
0= 0 + 0
…ifadesi ‘hiçlikten varlık ortaya çıkmaz’ düşüncesini yansıtıyor olsa da bu eşitliği şu şekilde yazarsak:
0 = (-1) + (+1)
...hiçlikten varlığın ortaya çıkmasının enerjinin korunum yasasını ihlal etmediğini anlayabiliriz. Bahsedilen kanunun bize dediği şey sıfırdan sadece "+1" veya sadece "-1" oluşamayacağıdır. Yani bu başlıktan da anlayabiliyoruz ki evrenin enerjisi hala doğaüstü bir müdahale olmadan hiçlikten gelebilir. Sıfırın (-1) ve (+1)’e dönüşmesi yalnızca belirsizlik ilkesinden kaynaklanır.
ELEŞTİRİ(3):
Fizikçiler yokluktan enerji ortaya çıktığını iddia ederken kuantum vakum enerjisini hiçlik olarak ele alırlar. Bu hiçlik değildir. Felsefecilerin hiçlikten anladığı şey ile fizikçilerin hiçlikten anladığı şey birbirinden farklı. Fizikçiler bir enerji türüne hiçlik adını takınca gerçek bir açıklama sunmuş olmuyorlar. Bahsedilen ‘hiçlikten oluşum’ da vakum enerjisini anlatıyor, gerçek hiçliği değil. O halde tüm bu açıklamalar geçersizdir. Öyle değil mi?
Tam olarak öyle değil… Fizikçilerin çoğunluğu hiçlik derken kuantum vakumundan bahsederler. Bu bahsedilen vakum ise hiçlik değildir; bir tür enerjidir. Fakat benim burada bahsettiğim nokta kuantum vakumundan parçacıkların gelmesi ile sınırlı değildir. Kuantum dalgalanmalarının evrenimiz içinde enerji değeri sıfırdan farklı olan kuantum durumlarında gerçekleşiyor oluşu bu dalgalanmaların mutlak sıfır değerinde de gerçekleşmeyeceği anlamına gelmez.
Biraz akıl yürütme yaptığımız zaman bahsettiğim bu olayın kuantum vakum durumuyla sınırlı olmadığı da anlaşılabilir. Zira kuantum vakum enerjisi bir ortamda gerçekleşir. Eğer ortam yoksa kuantum vakum enerjisi de olmayacaktır. Ben ise evrenin hiçlikten kuantum dalgalanması ile oluştuğunu söylerken ortamın da bu dalgalanmanın sonucu olduğunu iddia ediyorum. Zira kap argümanına verilen cevapta hiçliğin tutarlılığını göstermek adına hiçlik sıfır yarıçapa sahip uzay-zaman olarak tanımlanmıştı. Eğer yarıçapı sıfırdan farklı olan bir uzay-zaman var olan geometrik yapıyı ifade ediyorsa aynı şekilde yarıçapı sıfır olan bir uzay-zaman hiçliği ifade edecektir. Yarıçapı kesinlikle belli olan uzay-zamanın yarıçapının değerindeki değişim belirsiz olacak ve kuantum dalgalanmasıyla uzay-zamanı yaratabilecektir. Kuantum vakum durumu uzay-zaman olmadan olamayacak bir şey iken uzay-zamanın kuantum dalgalanmasından oluşabiliyor olması, hiçlik derken yalnızca fizikçilerin hiçliğini değil, aynı zamanda felsefecilerin hiçliğini kastettiğimi gösterecektir. ‘Kuantum vakumu hiçlik değildir’ iddiası beni bağlamıyor. Ben burada evrenin kuantum vakumundan geldiğini değil hiçlikten geldiğini üstelik bunun sebepsiz ve zorunlu olduğunu söylüyorum. Gerçek hiçlik: uzay yok, zaman yok, parçacık yok, enerji yok… Sanıyorum bir felsefecinin de anladığı hiçlik tam olarak bu.
Sonuç olarak bahsettiğim belirsizlik ilkesine dayalı açıklama en sevdiğim açıklamalardandır. Zira ‘var olan her şeyin bir sebebi vardır’ iddiasında bulunan temel kozmolojik argüman ile ‘var olmaya başlayan her şeyin bir sebebi vardır’ önermesini temel alan kelam kozmolojik argümanın geçersizliğini gösterir. Belirsizlik ilkesi mantıksal bir zorunluluk olduğundan ‘Neden hiçlik yerine bir şey var’ sorusuna cevap verir. Çoklu evren senaryosunu da zorunlu kıldığından evrenin özel olarak insanlar için dizayn edildiğini iddia eden ince ayar argümanına yeterli bir eleştiri getirir. Tam da bu noktada bilim ve felsefenin aynı anda kullanıldığında ateizm lehine işlediğine tanık olabiliriz. Bu noktada "Az felsefe insanı tanrıtanımazlığa götürür, derinlemesine felsefe insanları tanrıya vardırır." sözlerini sarf eden Francis Bacon ile “Doğa bilimleri bardağından içilen ilk yudum insanı ateist yapar. Ama bardağın dibinde tanrı sizi beklemektedir.” ifadesini kullanan Werner Heisenberg(ki belirsizlik ilkesinin adıyla anıldığı kişidir kendisi) bir şeyi kaçırmaktaydı. Salt felsefe ile salt bilim insanı belki de tanrıya ulaştıracaktır fakat doğa bilimleri bardağıyla felsefe bardağını aynı anda içerseniz tanrısızlığa ulaşırsınız.
Notlar :
1- Henry Margenau ve Roy Abraham Varhese, Cosmos, Bios, Theos (Open Court, 1992), s.11
2- Sezen Sekmen, Parçacık Fiziği, ODTÜ Yayınları s.59-60
3- Brian Greene, Evrenin Zarafeti, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, s. 489
4- Brian Greene, Evrenin Zarafeti, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, s. 146
5- Bkz. Michio Kaku, Big Think Konuşması
İleri Okuma:
-Hiç Yoktan Bir Evren, Lawrence Krauss, Aylak Kitap
-Evrenin Zarafeti, Brian Greene, TÜBİTAK Yayınları
-Einstein'dan Ötesi, Michio Kaku, ODTÜ Yayınları
-Karadelikler ve Bebek Evrenler, Stephen W. Hawking, Sarmal Yayınevi
-Parçacık Fiziği, Sezen Sekmen, ODTÜ Yayınları
-Büyük Tasarım, Stephen W. Hawking, Doğan Kitap
Heisenberg belirsizlik ilkesinin maddenin doğasından mı kaynaklanıyor yoksa bir ölçüm problemi mi bu kısma fazla değinilmemiş. Keşke yazıda bu bölüm daha açıklayıcı ve geniş şekilde ele alınsaydı. Çünkü, zaten tüm yazı belirsizlik ilkesinin maddenin doğasından kaynaklandığı üstüne kurulmuş. Bu kısım yeterince açık olmadığı sürece yazının geri kalan kısmı da anlamlı olmuyor.
YanıtlaSilAlfa çok beğendim tebrikler. Diğer yazıya gelen eleştirileri de değerlendirmişsin. Ama bir de M-kuramı var. O a universe from nothing düşüncesinden çok farklı ve açıkçası daha çok bilim damını cezbediyor (tabi 11 boyut gibi şeyleri duyan herkes heyecanlanır:D). Anlıyorum sen kesinlikle böyle oluştu demiyorsun. Oluşmuş olabilir engel yok diyorsun lakin bu söylediğin bana sanki koca string düşüncelerini bir kenara itmiş gibi geldi. Bu konu hakkında ne düşünüyorsun ? Bu iki kuram birbirlerinin rakibi veya alternatifleri midir ? Buna da değinmelisin bence.M-kuramını da değerlendirmeli ve okuyuculara açmalısın. Sonuçta var olduğu düşünülen stringler muhteşem bir matematik üzerine oturtulmuş muazzam bir kuramsal fizik çalışması ( deneysel olarak hiçbir yere gelinememiş olunsa da). Fkata a universe from nothing düşüncesinde tek yaptığımız evernin sıfır yüke enerjiye ve spine sabit olduğunu saptayım 30 yıldır bilnen kuantumla yorumlamak fakat M - kuramında bir de genel rölativite ile bağdaştırma var kuantum dünyasını. Mikro boyut ile makro boyut arasındaki bu uçuk farkı nasıl açıklarız evren öyle hiçlikten oluştu diyerek ? M- kuramı bunları da sağlayabiliriyor. benim şahsi kanaatim geleceğin fiziği olacak m - kuramı. Belki de theory of everything? Bu konuda senin düşünceni almak istedim ve hatta ileri gitmiyorsam eğer bu sicimlerle ilgili bir yazı belki :D Bu kadar basit olamayacağını düşünüyorum.
YanıtlaSilBu arada, çok özel olmayacaksa hangi bölümü okuduğunu öğrenebilir miyim ? Söylemek durumunda değilsin ortalıkta bu kadar yobaz varken bazı tehlikeleri olduğunu düşünürsen bunu anlarım lakin bir sürü üniversite var nerden bilecekler hangisi ben sadece ve sadece hangi bölümü okuduğunu merak ediyorum.
Bu arada ne zaman çıkacak kitabin ? gözlerimiz yollarda kaldı, ağaç olduk :D
yazım yanlışım var ise özür dilerim klavyem ingilizce türkçeye çevirecek programlar kullanıyorum bazen pek olmuyor.
Alfa yanlış anlamadıysam bütün yazıyı "Potansiyel olarak bir şeyler oluşturabilecek hiçlik" üzerinden yazmışsın. Yani aslında uzayda bir hiçliktir, Bilmem kaç metre karede 2-3 parçacık var karıştırmayalım, ama sonuçta bir şeylerden etikilenebiliyor. Son soru gerçekten aklıma takılan soruydu ancak biraz dil ağır geldiği için anlayamadım. Orada cevabı var mı bu sorunun bilmiyorum ama gerçekten bir şeylerin "Hiçlikten" oluşması için "Potansiyeli olmayan hiçlik"ten gelmesi gerekmez mi?
YanıtlaSilAlfa, arkadaşların sorusuna cevap vermeni bekliyorum.
YanıtlaSilÖzellikle ilk yoruma bi açıklama getirmen temennisindeyim.
Çok güzel yazmışsınız elinize sağlık hocam...
YanıtlaSilSayın Alfa,
YanıtlaSilanlattıklarınızla ilgili bir sorum olacaktı. İzninizle sorayım:
Eğer evren bu şekilde simetri kırınımlarıyla enerjinin oluşması, bu enerjinin de maddeye dönüşmesi vs. vs. ile oluştuysa sonsuz zaman önce evrenin durumu neydi? Örneğin evrenin var olma süresi x olsun. X'ten bir milyar yıl önce ne vardı? Eğer X'ten bir milyar yıl önce hiçlik varsa neden bu bir milyar yıl sürelik zarf içinde simetri kırınımları, enerji vs. oluşmadı?
Lütfen cevap verin. Saygılar
merhaba arkadaşlar,alfanın bu makalesini okudunuz.aslında alfa bu yazıdaki çoğu bilgileri copy paste yapıyor ve amerikadan ve türkiye dışından ithal ediyor bunu belirtmemin sebebi alfanın sorgulamamasıyla birlikte ateizm propagandası yapmasıdır.
YanıtlaSilneyse şimdi,,alfa için şunu diyorum.alfa sen ya varlık felsefesi bilgin yok yada bilmene rağmen çarpıtma yapıyorsun.şimdi senin bilip yada bilmeden sorgulamadan yaptığın çarpıtmaları yazacağım
-hiç bir özelliği olmayan, gerçekte var olmayan bir kuantum dalgasının,genişliğinin sıfır oldugunun ve bunu bıldigımıze göre onun genişliğinin değişim hızının her deger alabılecegı ve sebesızce yok ıken dalgalanma olusturabılecegını yazmışsın
ilk olarak sana 2 örnek vereceğim
-atomları ele alalım,atomlar çekirdek ve çekirdek etrafındaki elektron,çekirdek içinde de proton ve nötronlardan oluşmaktadır..yani bir atom için proton,nötron ve elektron un varlığı olmazsa olmazdır
-bir arabayı örnek vereceğim,duran bir arabanın araba olmadıgını iddia edemezsin.arabanın durması araba olmadığını göstermez aynı marangoz un bir şeyler üretmediği halde onun marangozlugundan bir şey eksiltemediği onun halen marangoz oldugunu bıldıgımız gıbı
burada ne çıkarmalıyız.varlıklar hakkında konusurken onun özelliklerini konusuruz aslında...yanlız dikkat etmemiz gereken o özellik olmazsa olmaz mı? yoksa olmasada olur mu?
-bır atom için sadece protonların olmaması yeterlı olmaz demek ki proton olmazsa olmazdır
-fakat bir araba için ,hareket etmemesi onun olmazsa olmazı değildir.o hala arabadır.aynı marangoz örnegi gibi
şimdi senin yaptığın çarpıtma örneğine gelmek istiyorum
-gerçekte olmayan özellikleri olmadığı için onu sıfır kabul ediyoruz ve genişliği sıfır olan gerçekte olmayan bir dalganın genişliğinin değişim hızı her hangi bir değeri alabilir,belirsizdir diyosun
Burada senin çarpıtman şu şekilde oluyor
-Sen,gerçekte olmayan dediğin,yani olmazsa olmaz özeliklerini yok saydığın bir varlığı,sanki olmazsa olur özellikte ki bir özelliğin yokluğu gibi soruyosun..Aslında senin sorudaki ,olmayan dalga diye bir şey söz konusu değil aynı şunun gibi
-bir varlık düşünün bu varlığın bir özelliği olmasada olur,ve o özelliği yok kabul ediyorum,o özellik sıfı olduğu için bildiğimiz için onun değişim hızı belirsizleşecektir ve her hangi bir değeri alacaktır..
-ikinci olarak şunu düşünelim,bir varlık düşünün bunun olmazsa olmaz bir özelliğinin olmadığı durum o varlığın olmamasıdır.
yani alfa burada sahtekarlık yaparak,olmazsa olmaz bir özelliğide yok sayıyorum diyerek sonuca gittiğini söylüyor fakat soruyu olmazsa olur bir özeliğin olmadığı durum şeklinde cevaplıyor..sorun bu..sen olmazsa olmaz bir özelliği yok sayarsan o varlıgın gercekte varlıgı olamaz..potansıyel varlık kategorısınde kalacaktır...bunu bılmene ragmen sorunun sonunu istediği gibi cevaplıyor ilk önce bana şunu cevap ver
KUANTUM DALGALARININ GENİŞLİĞİNİN OLMAMASI,OLMAZSA OLMAZ MIDIR? komik bir soru ama sen insanları aldattıgın için sormak zorundayım
evet eğer sen kuantum dalgaları için genişliğin olmazsa olmazı diyebiliyorsan,o özelliği sıfır yada yok kabul ettiğinde onu gerçek olarak ortadan kaldırıyorsun.yanlız senınde dediğin gibi,onun hakkında konusamayacak değiliz sen potansıyel varlık kategorisinde onun hakkında konusabılırsın,ama o varlık kavramsal olarak kalacaktır.Potansıyel varlık kategorisinde kuantum dalgasından bahsederken kavramsal olarak bahdebılırız..onun parcaları yada birleşimleri olan bir özellikle iç içe olarak gerçek varlık kategorisinde gibi düşünemeyiz..
YanıtlaSilmutlak yokluk olamayacağı.bütün gerçekte olan olguların kavramların potansıyel varlık sınıfından geldığını.gerçekte olmayan varlık sınıfındaki bir dalganın genişliğini ,hızını yada değişiminin gerçekte alacağı bütün özellileri barındırdıgını, yanlız gercekteki gibi olmadıgını belirtiyorum..
eğer biz alfa gibi gerçekte olmayan bir varlığı düşünürsek
-gerçekte olmayan,potansıyel varlık sınıfında olan kuantum dalgasının genıslıgı sıfır ise yada bilinnen bir değer verdiğimizde ,onun genişliğinin değişim hızı da potansıyel varlık sınıfında olacaktır..gerçek varlık sınıfında değil
VEGAS TA OLAN VEGAS TA KALIR
sonuc olarak gerçekte olmayan bir dalga sebesız yere varlıga gelemez,vegasta olan vegasta kalır.potansıyelde kalan potansıyelde kalır
Burada en önemli soru; belirsizlik ilkesi parçacıkların doğasından mı kaynaklanır yoksa mantıksal bir zorunluluğun sonucu mudur? Bu sorunun cevabı net değil sanırım.
YanıtlaSilBelirsizlik ilkesi mantıksal bir zorunluluk ise neden sadece kuantumdaki mikro dünyada geçerli ve etkindir?
Belirsizlik ilkesi basit mantıksal belirsizlik değil, doğaya içkin bir ilke. Belki de doğaya tanrının müdahalesini mümkün kılan bir ilke.
Kuantum dalgalanmalarının olduğu yerde HİÇlikten zaten bahsedilemez.Hiçlikten kasıt hem hiçbir şeyin olmadığı ve hem de hiçbir şeye ait potansiyelin de mevcut olmadığı durumdur. Sen hiçlik yerine eser miktarda kuantum parçacıkları zaten vardı dersen çok açık bir şekilde lawrence Krausse nin yaptığı yanlışı kopyalıyorsun demektir.Onun için bu yazının bu sorunsalın açıklanması anlamında bir değeri yok.
YanıtlaSilsaint joseph yakalamış sanırım.
YanıtlaSilhiçliği tanımlarken mantık kurallarını dışlamaması gerektiğini yani ortada oluşabilecek potansiyel bir şeyler olduğunu söyleyip sonra bunun adına hiçlik diyor ilginç.
ortada bir mantık ve potansiyel varsa hiçlikten bahsedilemez bu yazıda yapılan (güzel yorumlar var) sadece belirli kabullerin üzerinden yürümektir hatalıdır.