28 Ocak 2014 Salı

Şüphecilik/Septisizm Üzerine


Tanımlar


Doğru bilgi mümkün mü? Doğru bilgiye ulaşabilir miyiz? Mutlak bir doğruluk mevcut mu? Tanrı var mı yok mu? Tanrı varsa olduğunu bilebilir miyiz? Tanrı yoksa olmadığını bilebilir miyiz? Ve daha akla takılan onlarca soru içerisinde tanrıya ve evrene dair takınılan bilinmez ve şüpheci tavırdır agnostisizm. Şüphecilik anlamına gelen septisizmi de bu görüşle bağlantılı hale getirebiliriz. Şüpheciliğe göre her şeyden şüphe edilmelidir, doğru bilgiye ulaşmak mümkün değildir ve tanrının varlığı-yokluğu bilinemezdir. Agnostisizm ve septisizm felsefi literatürde farklı kategorilerde bulunsa da ikisini bir arada işlemenin faydalı olacağını düşünüyorum. Septisizm doğru bilginin olamayacağını, agnostisizm ise tanrının varlığının bilinemeyeceğini savunuyor.

Septisizm üçe ayrılabilir: koyu şüphecilik, ılımlı şüphecilik, yöntemsel şüphecilik. Koyu şüphecilik bilginin insani varlıklar için imkansız olduğunu savunur. Ilımlı şüphecilik "doğru bilgi mümkün olabilir fakat bir inancın doğruluğundan emin olamayız" der. Bu iki septik görüş de doğru bilgiye ulaşmanın imkansızlığı üzerine kuruludur. "Önümüzde ne kadar veri olursa olsun, şüphe etmeliyiz. Şüphe amaç olmalıdır." önermesi üzerine kurulu bu iki görüşten farklı bir şüphecilik türü de mevcut: Descartes'ın yöntemsel şüpheciliği. Bu görüşe göre şüphe amaç değil araçtır. Bu görüş, koyu ve ılımlı septisizmden farklı olarak şüphenin bir sonu olduğunu savunur. "Doğru bilgiye ulaşana kadar her şeyden şüphe duymalıyız. Şüphe doğru bilgiye ulaşmak için kullanılması gereken bir araçtır." görüşü yöntemsel şüpheciliği özetleyebilir. Septisizme göre şüphe amaçken yöntemsel şüpheciliğe göre şüphe araçtır.

Öncelikle küçük bir dipnot vermem gerekiyor ki "bir şeyin varolduğu bilgisi" ile "bir şeyin ne olduğu bilgisi" birbirinden farklı şeylerdir. Epistemoloji adını verdiğimiz bilgi kuramı ve septisizm "şeylerin ne olduğu bilgisinin" bilinip bilinemeyeceği üzerine kuruludur. Burada bahsedilen bilgi türü de şeylerin özelliklerinin bilinip bilinemeyeceğidir. Ayrıca bir şeyin doğruluğundan kasıt ortaya atılan bir durum da olabilir. Fakat bir şeyin varolup olmadığı fikri bilgi felsefesinde ele alınacak bir konu değildir. Yazıda da yalnız bir bölümde ontolojiye atıf yapılıyor.


Koyu Septisizm: Bilginin Yokluğu


" Koyu septisizm 'doğru bilginin mümkün olamayacağını' savunurken bu bilginin doğruluğunu mu savunmaktadır? Eğer bu bilginin doğruluğunu savunuyorsa, doğru bilginin olduğunu söylemiş olur ve kendi içinde tutarsızlığını ortaya koyar. Eğer bu bilginin doğruluğunu savunmuyorsa zaten kendi tezini kabul etmemiş olur. O halde koyu septisizm kendi içinde tutarsız bir görüş değil midir? "

İlk başta 'koyu septisizmin hatası'nı göstermekte başarılı bir argüman gibi dursa da ben bunun kelime oyunundan ileri gitmediğini düşünüyorum. Bir septik, çoğu zaman "doğru bilgi yoktur" tezinin doğruluğundan bahsetmez, 'doğru bilgi vardır' tezinin yanlışlığından söz eder. Eğer bu durumda 'doğru bilgi yoktur tezinin yanlışlığının doğruluğunu savunuyorsun' gibi bir argüman ortaya atılırsa da iş çığrından çıkacaktır. Nitekim bilginin yokluğu bilgi değildir. Hobinin yokluğu hobi olarak nitelendirilebilir mi? Alışkanlığın yokluğu alışkanlık mıdır? Varlığın yokluğu varlık mıdır? İnancın yokluğu inanç mıdır? Örgü örmek hobiyken örgü örmemek gibi bir hobiden bahsedilemez. Uyuşturucu kullanmak alışkanlıktır ama uyuşturu kullanmamak gibi bir alışkanlık yoktur. Örnekler çoğaltılabilir. Aynı şekilde bilginin olmaması durumuna da bilgi diyemeyiz. Burada koyu septisizmi savunmaya çalışmıyorum, fakat konuyu bu şekilde ele almak bence hatalı bir görüştür. Koyu septisizm "doğru bilginin yanlışlığının doğrulanması" üzerine değil "doğru bilginin yanlışlanması" üzerine kurulu olduğundan yukarıdaki eleştiriyi yerinde bulduğum söylenemez.

Bu sorunu ele almak için bir bilginin doğruluğunun ne olduğunu anlamak gerekiyor. Bir bilginin doğru olduğunu söylemek için, iddia öne sürüldükten sonra doğrulama yapmak gerekir. Septisizm ise bu doğrulamanın mümkün olamayacağını savunur. Yani septisizm 'doğru iddia edilenin doğruluğunu çürütme' olduğundan yanlışlama üzerine kuruludur. Yanlışlama bizi doğru bilgiye götürmez, doğru bilginin yanlışlığına götürür. Tıpkı yokluğun varlığının, varlık olamayacağı ve varlık tezinin yanlışlanmasının yokluğu varlık yapamayacağı gibi...


Koyu Septisizm: Görüşü Temellendirmek


Bir koyu şüpheciye gelebilecek bir başka eleştiri ise kendi görüşünü savunamayacak oluşudur. Bir rasyonalist bilginin akıl tarafından oluşacağını söyler. Bir empirist doğru bilgiye deneylerle ulaşabileceğimizi söyler. Fakat bir koyu septiğe göre doğru bilgi yoktur. O halde kendi görüşünü savunamaz, eğer savunacak olursa bunu aklını veya başka bir ölçütü kullanarak yapacaktır. Eğer bir aşırı şüpheci kendi görüşünü temellendiriyorsa bir ölçüt belirlemiş demektir. Fakat bu ölçütü(örneğin aklı) doğru bilginin olmadığı yönünde kullanırken bir ölçütü doğru kabul etmiş olur. Kısaca açıklamak gerekirse:

1- Doğru bilgi ya vardır ya yoktur.
2- Eğer doğru bilginin yokluğu savunuluyorsa doğru bilgiye ulaşmak için gereken tüm ölçütler de hatalı ya da eksik sayılır.
3- Eğer tüm ölçütler hatalı ise doğrunun olmadığı görüşü mantıksal olarak temellendirilemez.
4- Dolayısıyla koyu septisizmi savunmak imkansızdır.

Dikkat ederseniz şu ana kadar yaptığım tüm savunmaları aklımı kullanarak yaptım. Fakat bir koyu septik olsaydım yukarıdaki argümanları sunamazdım çünkü "aklın yetersizliğini" savunuyor olurdum. Aklın yetersizliğini savunan bi septik görüşlerini temellendiremez, neden septik olmamız gerektiğini bize sunamaz. İşin aslına bakarsak bizim septik olup olmamız onların umurlarında bile değildir. Belki de bu yüzden eski bir sofist(Antik Yunandaki septik) yunan filozofu kendisiyle tartışmak isteyenlere gülümsüyor ve parmağını sallayarak cevap veriyordu.

Yukarıdaki en problemli öncül elbette 2 numaralı öncüldür. Fakat iyi düşünüldüğünde eğer bir ölçüt hatalı veya eksik değilse bizi doğru bilgiye ulaştıracaktır. Bu öncül için "Doğru bilgiye ulaşamamamızın sebebi öyle bir şeyin olmayışıdır, sorun ölçütlerde değil, ulaşmaya çalıştığımız şeydedir" denebilir. Fakat ulaşılacak bir "doğru bilgi" yoksa ölçütler bizi neye ulaştıracaktır ki? Ulaşılacak bir şey yoksa ölçütler anlamsız değil midir? Fakat buna da "Ölçütler bizi doğru bilgiye değil yanlış bilgiye götürecektir. Kullanacağımız ölçütlerle 'doğru bilginin yanlışığı' gösterilecektir. Bu durumda hem bir doğrulama yapmamış oluruz hem de görüşümüzü temellendirebiliriz" şeklinde bir cevap gelecektir. O halde gelebilecek en iyi eleştiri 2 numaralı öncülün "Tüm ölçütler hatalı olmalıdır" değil de "hiçbir ölçüt doğru olmamalıdır" diyerek değiştirebiliriz.

- Doğru bilgi ya vardır ya yoktur.
- Doğru bilgi yoksa, hiçbir ölçüt de doğru olamaz
- Eğer hiçbir ölçüt doğru değilse mantıksal bir temellendirme yapmak mümkün olmaz
- O halde koyu septisizmi savunmak imkansızdır.

Bir not olarak geçmeliyim ki bu öncüller doğru bilginin olduğunu göstermez, sadece bir koyu septiğin tartışmaya girmesinin imkansızlığını gösterir. Bu yönden ılımlı şüphecilik bir adım öndedir.


Ilımlı Septisizm : Yanılmak


O halde ılımlı septiklerin görüşlerini ele alalım. Bu görüş koyu septisizmden daha mantıklıdır ve daha savunulurdur. Eğer bir şeyi mutlak bir doğrulukla biliyorsak, eğer doğru olan bilgimiz kesinse yanılmamızın mümkün olmadığını anlatmaya çalışıyoruzdur. Ancak yanılma ihtimalimiz yoksa doğru bilgiye ulaşmışız demektir. Çoğu zaman bir şeyleri bildiğimizi düşünürüz fakat sonunda yanıldığımızı görürüz. Eğer doğru bildiğimiz şeylerde yanılabiliyorsak neden aynısını diğerleri için söylemeyelim? Herhangi bir şeyi kesin olarak bildiğimizden nasıl emin olabiliriz? Sürekli hata yapan bir beyne sahipsek, hiçbir şeyin doğruluğundan emin olamayız

1- Yanıldığımızın ortaya çıktığı zamana kadar, doğru bildiğimiz şeylerden mutlak bir doğrulukla bahsederiz.
2- Yanıldığımız ortaya çıktığında doğru bildiğimiz şeylerin yanlışlığını görmüş oluruz.
3- Yanıldığımız ortaya çıkmasaydı yanlış şeyleri doğru olarak biliyor olacaktık, yanlışlığını göremeyecektik.
4- Şu an bazı şeyleri doğru kabul ediyoruz (doğru bilgiye ulaştığımızı varsayıyoruz.)
5- Çoğu zaman yanıldığımız ortaya koyulabiliyorsa doğru bildiklerimiz üzerinde de yanlışlığımız ortaya koyulabilir.
6- Dolayısıyla mutlak bir doğru varsa bile bu doğruya ulaştığımızı bilemeyiz.

Bu akıl yürütme ılımlı septisizm üzerine kurulu bir akıl yürütme olmakla beraber, doğruya ulaşmanın imkansızlığı üzerine kuruludur. Eğer doğru bildiklerimiz üzerinde bazen yanılıyorsak doğru bilgiye ulaştığımızı sandığımızda yanılıyor olmadığımızı nereden biliyoruz? Şüphesiz bu tür bir ılımlı şüpheci savunma koyu septisizmden daha kabul edilebilirdir.


Ilımlı Septisizm: Doğrunun Dinamikliği


Doğruluk ile gerçeklik arasında şüphesiz belirli farklar bulunur. Öncelikle gerçeklik, kişiden kişiye değişmeyen, evrende bilinçten, zihinden bağımsız olarak varolan varlıktır. zihnimizin dışında kalabilen bir şey varsa gerçek odur. düşüncenin dışında varolan şey... İnsan algısını bir kenara bırakarak evreni kavramaya çalıştığınızda gerçeklere ulaşırsınız. Doğrularsa zihnin, gerçekleri algıladığı biçmidir. Zihnin-bedenin, varlıklara yüklediği anlamlar doğrulardır. Bir odun yanarken, odun ile oksijen arasında tepkime gerçekleşir ve bu tepkime sonucunda ısı yayılır. Odun gerçektir, oksijen gerçektir, gerçekleşen tepkime gerçektir, açığa çıkan enerji gerçektir. Siz odunu kahverengi olarak görürsünüz, bu gerçek değildir, doğrudur. Oksijen yüzünüze çarptığında hissettiğiniz şey gerçek değildir, doğrudur. Tepkime gerçekleşirken açığa çıkan enerji elinizi yakar. Enerjini eli yakması, bu enerjiye maruz kalındıgında beyin tarafından verılen tepkıdir, bu gerçek değildir, doğrudur. Bazı insanların sinir uçları deforme olduğundan elini yaktığını hissedemez, bu aşamada enerji hala gerçek iken enerjiden kaynaklanan yanık hissi doğruluğunu kişisel olarak yitirmiş olur.

Bu tür doğrular varolmak için bir zihne-bilince-bedene ihtiyaç duyarlar. Bir odun yandığında o enerjinin size sıcak geldiğini düşünün. Sıcak diye bir şey aslında yoktur. Sıcaklık kavramı, sizin zihninizin ve bedeninizin oluşturduğu bir üründür. Sıcaklık, sizin deneyiminize bağlı olarak doğrudur, ama gerçek değildir. Odunun rengi size göre kahverengi olabilir ama bu renk sadece siz öyle algılıyorsunuz diye bu şekildedir. Örneğin sizin kahverengi olarak algıladığınız rengi ben sizin kategorinizdeki pembe olarak algılıyor olabilirim. Yani sizin kategorinizdeki pembe benim kategorimdeki kahverengiye eşdeğer olur. Bu rengin ne olduğu göreceli bir kavramdır ve herkes için bir değildir. Eğer renkleri algılayan bir vücuda sahip olmasaydınız, odunun rengi olmayacaktı. Doğrular, kişilerin algılayışına göre değişir.

Doğruluk ile gerçekliği az çok anlatabildiğimi düşünüyorum. O halde bahsettiğimiz doğrular kişiden kişiye değişir, mutlak bir doğru yoktur. Algılar vardır ve algılar sürekli yanılır. Sizin sıcak olarak algıladığınız şey size göre doğru olabilir ama bu mutlak bir doğru değildir. Sizin bedeniniz onu sıcak olarak algılar, benim bedenim soğuk olarak algılayabilir. 25 derece sıcaklığında bir ortama getirilen iki kişi düşünün, biri kutuplardan diğeri çölden gelmiş olsun. Bu sıcaklık kutuplardan gelen için boğucu derecede sıcak, çölden gelen için serin sayılabilir. Sizin bir ortamı sıcak olarak algılamanız orasının sıcak olduğunu göstermez, aynı yer başkası için soğuk gelebilir. Eğer bir taşın sert olduğunu algılıyorsanız, bu taşın sert olduğu anlamına gelmez, sizin onu böyle algıladığınız anlamına gelir. O halde tüm bunlardan herkesin kabul edebileceği mutlak doğrulardan söz edilemeyeceğini anlıyoruz. Zihin olmadan doğrulardan bahsedilemez. Zihin mutlak değildir. O halde mutlak doğrulardan söz edilemez.

Not: Varlığın/Gerçekliğin var olup varolmadığı ontolojinin konusudur. Varlığın olduğunu savunanlara realist varlığın olmadığını savunanlara nihilist denir. Bu görüşler, konumuzun dışına çıkacağından anlatılmadı.


Ilımlı Septisizm: Zihnin Yanılgısı


Rüyada gördüğümüzde neredeyse her zaman orada yaşadıklarımızı gerçek zannederiz. Bilincimiz açık olmasa da rüyadaki şeyleri algılarız, o süre zarfınca yaşadıklarımız, tecrübe ettiklerimiz şu ankinden daha gerçek değildir. Algılar bizi rüyalarda hiç olmadığı kadar yanıltırlar. O zaman bize her şeyin doğru olduğunu düşündürürler. O kadar ki, rüyada terleriz, korkarız, heyecanlanırız. Cinsel bir rüya gördüklerinde erkeklerde meni gelmesinin sebebi de algıların bizi bu şekilde yanıltmasından başka bir şey değildir. Oysa rüyadaki şeyler gerçek değildir. Eğer uyanana kadar her şeyi gerçek varlık olarak algılıyorsak ve aslında yanılıyorsak aynı şeyi neden şu an için söylemeyelim? Rüyadayken nasıl her şeyi gerçek sanıyorsak şimdi de her şeyi gerçek sanıyor olamaz mıyız? Algılarımız hala kısıtlı.

Ayrıca şizofrenleri düşünün. Gördükleri şeyler gerçek değildir ama en az bizim varolduğumuz kadar o şeylerin gerçekliğini savunurlar. Yanıldıklarının farkında değildirler ve aslında sadece algılarına yenik düşmüşlerdir. Şizofrenler nasıl gördükler, duydukları ve hatta hissettikleri şeyleri gerçek sanıyorsa şu an gerçek olarak adlandırdığımız dünya bir yanılsama olamaz mı? Aynı şekilde şizofrenler davalarının haklılığını büyük bir yanılgıyla savunuyorsa siz de aynı şeyi yapıyor olamaz mısınız?

İşte ılımlı septisizmde (daha doğrusu nihilizmde) katılmadığım nokta. Varlığın olmadığını savunduğu için nihilizme girecek olsa da çoğu septikten bu argümanı da duymuşluğum var. Bu sebeple burada aktarıyorum. Bahsedildiği gibi varlık olmayabilir, bunu kabul ediyorum, her şey aslında bir halisünasyon olabilir. Bunu okuyan okuyucu aslında benim zihnimin bir ürünü olabilir. Aslında bu yazılardaki emek boşa gidiyor olabilir. Evrende tek ben varoluyor olabilirim. Diğer her şey zihnimin ürünü olabilir. Bunu yanlışlayamam. En az siz de benim varlığımdan, sokakta geçen Ahmet Amca'nın, Zeynep Abla'nın, her gün yanına uğradığınız Bakkal Hüseyin'in varlığından emin olmayabilirsiniz, onların varlığını kanıtlayamayabilirsiniz. Bu görüş yanlışlanaz bir görüş fakat en az bir şeyin varlığından emin olabilirim: kendi varlığından. Ben, şüphe edebiliyorum, o halde düşünüyorum. Düşünüyorum, o halde varım. Kendi dışımdaki kişilerin düşünebildiğinden emin olamam fakat buna inanıyorum. Bu bana daha rasyonel ve mantıklı geliyor. Yanlışlanamaz bir görüş olduğunda üzerine atlayacak olsaydım 'garajımda duran görünmez bir ejderha'dan 'marsın çevresinde dönen çaydanlığa' kadar çok sayıda şeye inanırdım. Fakat bunları mantıklı bulmuyorum. Tıpkı herkesin bir halisünasyon olduğu düşüncesi gibi...


Ilımlı Septisizm: Ölçütün Ölçütü


Doğru bilgiye ulaşabileceğimiz iddia ediliyorsa, bunu bir şekilde yapabilmemiz gerekir. Rasyonalizm bunu akılla yapabileceğimizi ve doğrunun akılla ölçülebileceğini savunur. Emprizm ise doğruya duyularla ulaşabileceğimiz görüşündedir. Kritisizm doğruya hem akılla hem duyularla/deneyle ulaşabiliriz der. Entüisyonizm doğrulara sezgi ile ulaşabileceğimiz görüşündedir. Bunun gibi çok sayıda akım, çok sayıda ölçüt vardır. Diyelim ki doğrulara ulaşabiliyoruz. Buna nasıl ulaşırız? Eğer doğrulara akıl ile ulaşacağımız iddia ediliyorsa "Doğrulara akıl ile ulaşırız" bilgisini bize kabul ettiren ne? Burda kısır bir döngüye girilmez mi?

- Doğru bilgi var mı?
+ Evet, var.
- Doğru bilgiye ulaşabilir miyiz?
    + Evet, ulaşabiliriz
    - Nasıl ulaşırız?
    + Aklımızla...
    -Peki doğru bilgiye aklımızla ulaşacağımızı nereden biliyorsun?
    + Aklım bana öyle ulaşacağımızı söylüyor.
    - Yani aklının doğru olduğunun kanıtı aklın öyle mi? Burda kısır döngüye girilmiş olmaz mı?
    + ...


    Kendini kanıtlayan şey "döngüsel mantık hatası"dır. Dolayısıyla doğru bilgi varsa bile buna ulaşamayacağımız sonucu çıkar. Argüman haline getirecek olursak:
1- Doğru bilgiye ya ulaşılabilir ya ulaşılamaz.
2- Doğru bilgiye ulaşılabilirse bunun bir ölçütü olmalıdır.
3- Doğru bilgiye ulaşmanın ölçütü X'tir.
4- "Doğru bilginin ölçütü X'tir" bilgisinin doğru olduğunu bilmek için X dışında bir ölçüte ihtiyaç duyuyorum.
5- Eğer böyle bir ölçüt bulursam bu sefer onun doğruluğunu başka bir ölçütle test etmem gerekir.
6- Bu sonsuza kadar devam eder ve ben asla doğru bilgiye ulaşamamış olurum.
7- Dolayısıyla doğru bilgiye ulaşılamaz.

Ama burada farklı bir problemle karşı karşıya kalmıyor muyuz? Yukarıda bahsi geçen problemin bir benzeri olarak "doğru bilgiye ulaşamadığımızı söylerken 'doğru bilgiye ulaşamıyız' fikrinin doğruluğunu savunuyorsun ve doğruya ulaşmadığımız fikri ile doğruya ulaştığını iddia ediyorsun, tutarsız bir görüştesin" denebilir. Fakat koyu septisizmi anlattığım ilk bölümde düşülen hataya burada da düşülüyor. Nitekim "doğru bilgiye ulaşamayız" derken, "doğru bilgiye ulaşamayız" fikrini doğrulamıyoruz. Yaptığımız "doğru bilgiye ulaşabiliriz" fikrini yanlışlamak oldu. "Doğru bilgiye ulaşamayız" fikrini doğrulamadığımızdan elimizde doğru bilgi yok, yanlış bilgi var; "doğru bilgiye ulaşabiliriz" tezi yanlış olduğundan herhangi bir tutarsızlık yok.


Ilımlı Septisizm: Faydacı Bilgi


Bir şeyin doğruluğunu savunuyor olmamız, onların işimize yarıyor oluşudur. Örneğin hiçbirimiz kaynayan bir suya elimizi sokmayız. O suyun orada kaynıyor olduğu fikrinin doğruluğunu bildiğimizden bunu yapmayız. Bir gökdelenden atlayacağımızda düşüp öleceğimizi biliriz. Gündelik yaşantımızda üzerimizdeki sıkıntılarlabaşa çıkabiliyoruz çünkü dünya üzerine olan bilgimiz doğru. Eğer onlar doğru olmasalardı, ölürdük.

İlk görüldüğünde yeterli bir kanıt gibi durmaktadır. Örneğin yemek yapacağınız zaman bile hareketleriniz çok sayıda doğru kabul edilen fikre dayanır. Yemeği hangi malzemelerden yapacağımız, ocağı yaktığımızda ne olacağı vb. Fikirler olmadan yemek yapamayız. Pratik başarıya dayanan kanıt diyebiliriz buna fakat bu kanıt(!) bir inancın doğruluğunu değil olsa olsa onların kullanışlı olduğunu gösterir. Ortaya attığımız teoriler, gözlemlediğimiz veriler üzerinde kullanışlı bir sistem oluşturur. Bu sistem bize olayları başarılı bir şekilde yönetebilmemizi, kullanışlı tahminlerde bulunmamızı, geleceği öngörmemizi sağlar. Fakat bu onların doğruluğunu göstermez. Felsefe Aracılığıyla Düşünme adlı kitaptan alıntı yapacak olursam:

"Kopernik'ten önce, kabul edilen güneş sisteminin merkezinde dünyanın bulunduğuna ilişkin model pragmatik açıdan hayli başarılıydı. O, gök bilimcilere gezegen ve yıldızların yörüngelerini, ay ve güneş tutulmalarını ve diğer benzeri olayları önceden doğru bir şekilde tahmin etme imkanı vermekteydi. Ancak biz bugün bu modelin kullanışlı olmakla birlikte gerçeğin doğru bir temsilini ifade etmediğini düşünüyoruz. O haşde görülüyor ki inanç sisteminin başarısı, pratik kesinliği o kadar çok sevmemizin ana nedeni olmakl birlikte bu başarı şüphecilerin talep ettikleri ve şüpheci olmayan filozofların arzu ettikleri kuramsal kesinliği vermemektedir."

Burada ılımlı şüpheciliğin etkisini bir adım daha fazla hissediyoruz. Eğer koyu şüphecilik kabul edilecek olsaydı, faydadan kalkan kanıt koyu septisizmi çürütecekti fakat ılımlı şüpheci biri için "bazı şeyler doğru olabilir" görüşü etkisini gösterdiğinden faydadan kalkan kanıt yeterli değildir.

Burada ise "teoriler" ile "doğa gerçekleri"ni karıştırdığım ileri sürülebilir. Fakat bu, olayları pek değiştirmez. Sıradan bir doğa gerçeği gözlemlere ve öncüllere dayanır. Peki ya o öncüllerin veya gözlemlerin doğru olduğunu nereden bilebiliriz? Eğer onların doğruluklarını bir kanıtla desteklemeye çalışırsak, o zaman asıl sorunu bir adım daha geriye itmiş oluruz, başka bir şey değil. Bu gösterilecek kanıtın da doğruluğunu başka gözlemlere ve öncüllere dayandırmak zorunda kalırız. Bu sonsuza kadar devam eder. Öncüller doğruluğunu göstermek için başka öncüllere ihtiyaç duyar...

Bu madde altında öğrenebileceğimiz bir şey vardır ki bazı şeyler "doğrulukları çok sayıda veri ile" desteklenir ve bunlar iş görür. Bilim işe yarar sonuçlar verir. Bu sebeple her ne kadar mutlak doğruya ulaştıramayacak olsa da bilime destek çıkmalıyız ve bilime güvenmeliyiz. Bize doğruya en yakın verileri bilim sunacaktır. Doğruya asla ulaşamayız, doğruya en yakın bilgiye ulaşabiliriz ve o zaman da "neredeyse kesin olarak" tabirini kullanırız.


Yöntemsel Şüphecilik: Nereden Bileceğiz?


Geriye yöntemsel şüphecilik kaldı. Bu görüşe göre şüphe kesin bilgiye gelene kadar kullanılır. Şüphe doğruluğa ulaşmak için kullanılması gereken araçtır. Fakat burda sorulması gereken "doğru bilgiye ulaştğımızı nereden bileceğimiz" sorusu olmalıdır. Sonu olmayan bir yolda yolun sonuna gelmiş olduğumuz düşünülemez. Yukarıda yapılan savunmalar da "doğru bilgiye ulaşmanın mantıksızlığı ve imkansızlığı" bir çok şekilde gösterilmiştir. Bu durumda, şüphenin ulaşacağı bir hedef olmadığından, şüpheler araçlıktan çıkıp amaca dönecektir.


Tanrı ve Din Üzerine Düşünceler


Yukarıda "doğru bilgiye ulaşma" fikrinin nasıl yanlışlandığını gösterdik. Bu durumda "doğru bilgiyi bulduğunu iddia eden" dinler de 'neredeyse kesin olarak' hatalı olmayacak mıdır? Ayrıca doğru bilgiye ulaşmak için ölçütümüzün kutsal kitap olduğunu savunan ve akıl-deney her ne kadar tersini gösterse de doğru bilginin kutsal kitapta yazdığını savunanlara ne demeli? Elbette onlara, yukarıda ölçütün ölçütü başlığı altında yaptığımız savunmayı yapmamız gerekmetedir. "Doğru bilgiye ulaşmaktaki ölçütün kutsal kitap olduğunu nereden biliyorsun?" diye soduğumuzda bize ta farklı bir ölçüt sunacaktır ya da 'kutsal kitabın öyle yapmamız gerektiğini yazdığını' söyleyecektir.

1- Doğru bilgiye kutsal kitaptan ulaşabiliriz.
2- Doğru bilgiye kutsal kitaptan ulaşabildiğimizi nereden biliyoruz?
2.a- Farklı bir ölçütten...
2.b- Kutsal kitapta öyle yazıyor.
3- Eğer 2.a savunuluyorsa bu farklı ölçütün ne olduğu sorulur
4- Buna da farklı bir ölçüt cevabı verildiğinde, bu sorular sonsuza kadar devam eder.
5-Doğru bilgiye dair ölçütümüzün ne olduğunu, sonsuza kadar devam eden bir diziden anlayamayız.
6- Sonsuza kadar devam eden ölçüt doğruluğu silsilesinden doğru bilgiye ulaşılamaz.
7- Eğer 2.b doğruysa bu döngüsel kanıtlama mantık hatasıdır.
8- Dolayısıyla kutsal kitap da doğru bilgiye ulaşmakta ölçüt olamaz.

Buradan, doğru bilgiye din ve kutsal kitaptan ulaşamayacağımızı anladık. O halde kutsal kitabın doğruluğunu mutlak bir gerçeklik olarak savunmak hatalı bir yaklaşım değil midir?

Buraya kadar savunduğum septik görüş, hiçbir şeyin mutlak bir doğrulukla savunulamayacağı üzerine kurulu bir görüş. Gerçek bir bilim insanının ve felsefecinin de savunması gereken şey tam da bu. Bilim asla mutlak bir doğruya ulaşacağını iddia etmez, sürekli eklemeler ve güncellemelere açık bir sanattır bilim. Felsefe de sürekli yolda olmak, bir sonuca ulaşmamaktır. O halde ılımlı septik olmaktan daha doğal bir durum var mıdır?

Ilımlı septik olmanın bize getireceği görüşleri az çok belirtebildiğimi düşünüyorum. Bu görüşü kabul ettiğimiz zaman bir teizmin kabulu doğru olamayacağı gibi, pozitif ateizm de kabul edilemez. Bu sebeple pozitif ateist değilim, negatif ateistim. "Neredeyse kesin olarak doğrular" vardır ama mutlak ve değişmez doğrular yoktur. Bu sebeple, tanrı hakkında tavınacağımız tavır da "neredeyse kesin olarak tanrı yok" veya "neredeyse kesin olarak tanrı var" görüşlerinden ileri gitmemelidir. Bir agnostik kadar ortada bırakmaz bizi septisizm, negatif ateist olacak kadar inançsız olabilirsiniz.

Sevgilerimle...

17 yorum:

  1. şu an elimde bir kırmızı kalem var diyorum ve sana kalemi gösteriyorum.......peki bu bilgi neden yanlış olsun?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çoğu zaman görsel yanılsamalar bizi yanıltırlar, şizofrenlerdeki ve rüyalardaki gibi. Algılar doğruya ulaşmada hatalı olan ölçütlerdir. Algılar bizi sık sık yanıltır.

      Belki de şizofrensindir ve kırmızı kalem yanılsamasını gerçek sanıyorsundur?
      Ama dediğim gibi bu bizi nihilizme götürür ve ben bu görüşü reddediyorum. Varlık bilgisinin imkanı ile özellik bilgisinin imkanı arasındaki farktan özellikle bahsettim

      Sil
    2. kırmızı kalemin varlığını bile inkar etmek toplumu bir şizofreniye götürmez mi? Hatta durup düşününce toplumu değil, yalnızca bu konular üzerine kafa yoran aydın kesimin elini ayağını kendi kendine bağlamaz mı septisizm? Konu septisizm veya bilimsel gerçekleri açıklamak değil de günlük siyaset olduğunda işler daha karmaşık bir hal alıyor. Bir gazete yazısına septik bakış açısıyla baktığında binlerce ihtimal bulunabilir. Önemli olan septisizmin, göreliliğin, yabancılaşmanın toplumu nereye götürdüğü olarak düşünmekteyim uzun zamandır. Türkiye solunun kanayan yarasını kastediyormuşum gibi ama dünya üzerindeki aydın kesimin dünya siyasetine etkisizliğinin bir sebebi de bu derece bilimsel olmaktır belki diyorum.

      Sil
    3. belkide kalem kırmızı değil ve sen öyle sanıyorsun..belkide sen yeşil rengi kırmızı olarak tanımlamışsın ve bana göre o kalem yeşil...ya da belki de sen renk körüsün..vs.vs.

      Sil
  2. alfa yokluğun kanıtı olurmu ? mesela tanrı yok diyorum karşımdaki kanıtla diyor tanrının olmadığınıda kanıtlamak aslında yokluğu kanıtlamak değilmidir ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tanrısız Deist29 Ocak 2014 10:39

      Adsız,
      Varlığı kanıtlanmamış bir şeyin yokluğu da kanıtlananaz. Yokluğu kanıtlamak diye bir şey söz konusu değildir. Var olduğu sanılan bir şeyin, var olduğunu düşünmeye sebep olan fikir/olay/olgu'nun gerçek sebebi ortaya çıkartıldığında varlık veya yokluk hakkında konuşulabilir. Eğer dinden bahsediyorsak, yokluk ortaya çıktığında teistler mutlaka; "O halde yokluğu yapan da tanrıdır" ya da "O yok ama o fikri veren olguyu tanrı yapmıştır" gibi cevaplar vereceklerdir. Alfa bu konuda da yazmıştı. (Kaya parçasını melekler oluşturur gibi içerik vardı) inceleyin faydasını görürsünüz.

      Sil
  3. Alfa tek kelimeyle muhteşemsin zekana tapıyorum.

    YanıtlaSil
  4. Tanrısız Deist29 Ocak 2014 10:38

    Adsız,
    Varlığı kanıtlanmamış bir şeyin yokluğu da kanıtlananaz. Yokluğu kanıtlamak diye bir şey söz konusu değildir. Var olduğu sanılan bir şeyin, var olduğunu düşünmeye sebep olan fikir/olay/olgu'nun gerçek sebebi ortaya çıkartıldığında varlık veya yokluk hakkında konuşulabilir. Eğer dinden bahsediyorsak, yokluk ortaya çıktığında teistler mutlaka; "O halde yokluğu yapan da tanrıdır" ya da "O yok ama o fikri veren olguyu tanrı yapmıştır" gibi cevaplar vereceklerdir. Alfa bu konuda da yazmıştı. (Kaya parçasını melekler oluşturur gibi içerik vardı) inceleyin faydasını görürsünüz.

    YanıtlaSil
  5. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  6. ''Oha gerçekten okuduğum en iyi yazılardan biri benim de septiklik ve agnostiklik bu kadar net açıklanabilirdi Bir agnostik ve septik olan bende bu iki durumun birbiriyle aynı görüş içinde belirtilebileceğini düşünüyordum aynısını görmeme sevindim. Ben bunun yanına bireyciliği de ekleyip işi daha da çıkmaza götürüyorum. Gerçekten materyalist insanları çok şanslı buluyorum çünkü septiklik size hayatı zehir edebiliyor, ve bende etrafımdaki çoğu kişiye kendi kimliğimi yaratamayacağımı çünkü bir görüş veya düşünceyi kendime doğru olarak alamayacağımı söylüyordum hatta bu konu üzerine psikoloğumla tartışmıştık ve tek sorunumun karakter oluşturamama olduğunu temel aldık. Gerçekten şüphecilik sizi ataraksiye (umursamazlık) ve afazi (içe dönüklük ) tavrını takındırıyor. Septisizm in yazılarından bu ona karşı yürütülen karşı tezleri çürütmek için gördüğüm en iyi makaleydi fakat benim de bunun üzerine çok sevdiğim bir söz var ünlü anarşist düşünür Max Stirner'in Biricik ve Mülkiyet adlı kitabında . Söz şöyle ''Pyrrhon'un öğretisine göre dünya ne iyidir nede kötü, ne güzeldir nede çirkin vb. Bütün bunlar benim dünyaya yüklediğim sıfatlardır. Timon der ki ''Aslında her şey ne iyidir nede kötü sadece insanlar öyle yada böyle olduğunu düşünürler.'' Dünyanın karşısında ataraksiya (umursamazlık) ve afazi (içe dönüklük) tutumunu takınmaktan başka yol yoktur. Dünyada artık hakikati teşhis etmek mümkün değildir, her şey birbirinin tersini gösterir, düşünceler arası fark yoktur. (iyi veya kötü birbirinin aynıdır; örneğin birinin iyi dediğini öteki kötü bulur) bu durumda hakikati bulmak olanaksız olur. Geriye sadece hiçbir şeyi tanımayan bilgisiz insan, dünyada itibar edecek, kabul edecek birşey bulamayan insan kalır ve bu insanda içinde hakikat bulunmayan bu dünyayı bir yana bırakır ve onunla ilgilenmez. /Stirner''

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekte iyi ve kötü diye bir şey olmaması bizi değil evreni umursamaz kılar. İyi ve kötünün ne olduğunu insanlar hissedebilir ve eylemleriyle evreni yine kendileri için daha iyi veya daha kötü yapabilirler. Var olduğumuz sürece iyi veya kötü sonuçlar doğuracak şeyler yaparız, bu da umursamaz ve içe dönük olmayı varoluşumuz için yapılabilecek en yanlış seçimlerden biri olarak karşımıza koyar. "Varolmamış olsan daha mı iyiydi?" sorusuna "hayır" deme ihtiyacı duymuyorsa insan, hayatın güzelleğini elbette tadamaz. Yok eğer "hayır" diyebiliyorsan, iyiyi doğru kabul etmişsin demektir. İyi ve kötüyü umursamıyorum diyemezsin.

      Sil
  7. bu yazıyı yazan kişinin yaşı kaç (olumlu anlamda soruyorum)

    YanıtlaSil
  8. Koyu Septisizm: Bilginin Yokluğu başlığı altındaki 2. paragrafın 3. satırının son kısmında geçen ''doğru bilgi yoktur tezinin yanlışlığının doğruluğunu savunuyorsun'' cümlesinde bir yanlışlık var. bir kelimeyi hatalı yazmışsınız sanırım.Çünkü doğru bilgin yoktur tezinin yanlışlığı doğru bilginin var olduğu bilgisini doğururki bununda septisizm konusuyla ilgisi olmamış olur ayrıca cümlenin doğru şeklini yazarsak yani: ''doğru bilgi vardır tezinin yanlışlığının doğruluğunu savunuyorsun'' olarak orayı düzeltirsek bu cümleden sonraki kısım hep yokluk üzerinden verilen örneklerden oluştuğu için bu kısım tamamen yanlış yada konuyla alakasız kalacaktır. oraya bi ayar çekin

    YanıtlaSil
  9. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  10. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  11. septisizm şüphecilik üzerine septisizm.com

    ( editör aranıyor )

    YanıtlaSil
  12. Ilımlı septisizmin "Koyu Septisizm: Görüşü Temellendirmek" bölümündeki eleştiriye açıklamayı nasıl sunuyor?

    YanıtlaSil