Bir
teist, bir yaratılışçı ile tartışırsanız size göstereceği
ve ya söyleyeceği şey büyük ihtimalle şu olacaktır "Bak
bu canlılar şu kadar yıldır evrim geçirmemiş nasıl evrimi
kabul ediyorsun ?". Yaratılışçıların değimi ile 'yaşayan
fosiller' evrimi çürütüyordur. Evrim mahvolmuş bitmiş tükenmiş
puf olmuştur. Bu yazıda yaşayan fosil iddialarını ele almayı
düşünüyorum. [Sakın ola fosil sergilerini ciddiye almayın.
Fosillerin künyesini sorduğunuz zaman 'künye ne ya?' diye cevap
verecek zihniyetin gerçek fosil taşıdığını iddia etmek mantık
dışıdır.]
Yaratılışçıların
birinci yanılgısı şudur: dış görünüşe bakarak evrimi
çürüttüğünü zannetmek. İzlediğim bir yaratılışçı
programda yaşayan bir fosili şu şekilde tespit etmişlerdi:
"Çeneleri birbirine benziyor, fosilde de yaşayan canlıda da
gözler birbirine yakın. Bakın demek ki aynı canlılar(malesef
cümleleri tam hatırlayamıyorum fakat yöntem bu şekildeydi.)."
Bunu söyleyen kişiler paleontoloji bildiklerini iddia ediyorlar. Ne
hazin bilim(!) ama...
Dış
görünüş bir çok kez bizi yanıltır. Evrimsel değişimin olup
olmadığını anlamak için dış görünüşe bakmak yetmez. Bir
örnek vermek gerekirse http://i.imgur.com/sun3xta.jpg
Şekildeki
fotoğrafta Anguilla Anguilla ile Anguilla Rostrata yı
görebilirsiniz. Dış görünüşe bakarak yorum yapan biri ikisini
aynı tür sanabilir fakat gerçek bunun tersidir. Aynı şekilde bir
çok fosil şu an yaşayan canlılara oldukça benzeyebilir ama bu
onların aynı canlı olduğunu göstermez. Evrim morfolojiden ibaret
değildir.
Yaşayan
fosil iddiasına bir başka yerden bakacak olursak evrimin
gerçeklemesine rağmen tür değişimi gerçekleşmeyebilir. Örneğin
insanlar arasında çeşitlenme oldukça görülmüştür(çekik
gözlüler, siyah tenliler, beyaz tenliler vs.) buna rağmen henüz
farklı bir tür oluşmamıştır. Siyah tenlisi de beyaz tenlisi de
çekik gözlüsü de Homo Sapienstir. Hepsinin aynı tür oluşu hiç
bir şekilde daha önce evrim geçirmemiş olduğunu ve ya hiç
çeşitlenme yaşamadığını göstermez. Ve yine eklemek istiyorum
canlılar evrimle son hallerine gelmiştir ama yine evrim teorisine
göre bir yerden sonra değişim azalabilir. Ama canlı önceki
evrelerde evrim geçirmiştir
Yaşayan
fosil iddiasına verilebilecek bir başka yanıtsa ataya dönüş
düşüncesi olacaktır. Bilindiği üzere canlılar silahlanma
yarışı içerisindedir. Silahlanma yarışını çok kısa bir
şekilde anlatmak gerekirse: av ve avcı olan farklı iki tür
birbirleri ile rekabet halindedir. Avcı sürekli avını yakalama
peşinde olacak, av ise ondan kurtulabildiği sürece yaşayıp döl
verecektir. Düşünün: bir kartal türü ve bir yılan türü
arasındaki rekabet sürecinde en kıvrak ve hızlı yılanlar
kartallar tarafından tutulmayacak, yavaş ve tembel olanlar ise
tutulup ölecektir. Nesiller içinde yılanlar büyük bir değişim
gösterip en hızlı ve en kıvrak yılan türünü oluşturacaktır.
Ve aynı şekilde yılanlar hızlandığı için kartal türündeki
bireyler arasında da en yavaş ve gözü en az görecek olan
kartallar yem bulamayıp döl veremeyecek, nesiller sonra en hızlı
ve gözü daha iyi gören türler oluşacaktır. Bir olayın
gerçekleşip bahsedilen kartal türünün yokolduğunu düşünelim.
Bundan sonra yılan türü ataya dönüş yaşayacaktır.
Burda
da evrimsel ekonomi ilkesinden bahsetmek gerekir. Bu yılan türü
içinde artık en yavaş ve en tembel olanlar nesil vermeye
başlayacaktır. Şöyle ki bu yılan türü içerisinden iki birey
düşünelim. Biri daha yavaş ve tembel öbürü daha hızlı ve
kıvrak olsun. Daha hızlı ve kıvrak olan hızına daha fazla
enerji harcayacaktır. Yavaş ve tembel olan ise hızına harcayacağı
enerjiyi (atalarının yaptığı gibi) başka yaşamsal
faaliyetlerine harcayıp hayatta kalma şansını arttıracaktır. Bu
durumda yavaş ve tembel olan birey döl verirken hızlı ve kıvrak
olan elenecektir. Bu şekilde evrim geçirmiş olan yılan türü
daha sonra tekrar atasının yaptığı faaliyetlere dönecektir.
Bunun fosillerini bulan bizler bu canlının milyonlarca yıl içinde
değişmediğini düşünürüz. Oysaki bu yılan türü önce evrim
geçirmiş sonra rakibinin yokolması durumunda tersine evrim
sürecine girmiştir. Yani değişmeyen fosiller(!) aslında değişmiş
olabilir.
Bir
başka değişimin azalması sebebi eşeysel seçilimden verilebilir.
Eşeysel seçilim önceki yazılarımızda açıklanmıştı. Eşeysel
seçilimde dişinin seçtiği en iyi birey döl verir ve gelecek
nesil bu seçilen erkek bireye göre olur. Fakat bir yerden sonra
eşeysel seçilim azalacaktır. Bunun sebebi büyük oranda az önce
bahsettiğimiz evrimsel ekonomi ilkesi olacaktır. Doğal seçilim
bir yerden sonra eşeysel seçilimi engelleyip evrimi durdurabilir.
Örneğin geyiklerin boynuzu bir yerden sonra çok fazla büyürse
rakip türlere karşı savunması azalıp yerinde sayabilir. Ya da
bir bölgede avcı tür yoksa ve geyikler eşeysel seçilimle
seçiliyorsa daha sonra avcı tür geldiğinde evrim tersine işler
ve geyik türleri ataya dönüş yaşayabilir.
Güney Amerika kurbağalarının (Gastrotheca guentheri) alt çenelerindeki dişlerin tam 200 milyon yıl sonra yeniden ortaya çıkması ataya dönüşe iyi bir örnek olacaktır. Bu kurbağaların bu dişlere 200 milyon yıldan beri sahip olmadığını, ancak ondan önce sahip olduklarını biliyoruz. Doğal Seçilim sayesinde Kullanılmamaktan ötürü kaybedilen dişler, kurbağaların bugün gereksinim duymalarından ötürü yeniden evrimleşmiştir.
Güney Amerika kurbağalarının (Gastrotheca guentheri) alt çenelerindeki dişlerin tam 200 milyon yıl sonra yeniden ortaya çıkması ataya dönüşe iyi bir örnek olacaktır. Bu kurbağaların bu dişlere 200 milyon yıldan beri sahip olmadığını, ancak ondan önce sahip olduklarını biliyoruz. Doğal Seçilim sayesinde Kullanılmamaktan ötürü kaybedilen dişler, kurbağaların bugün gereksinim duymalarından ötürü yeniden evrimleşmiştir.
Bahsedilen
iddiaya bir başka yerden verilmesi gereken cevap ise şudur: evrim
geçirmeye ihtiyacı olmayan türler neden evrim geçirsin ki? Hiçbir
silahlanma yarışı yoksa, mutasyonlar oldukça az geerçekleşmişse,
ortam değişmemişse neden tür değişimi olsun? Yaşayan fosillere
verilen bir çok örnek denizin dibinde yaşayan canlılar. Denizin
dibinde kozmik ışınlardan kurtulan canlılarda çok büyük bir
değişim görmeyi beklemezsiniz. Örneğin Latimeria türü
evrimsel süreçte türleşmemiştir. Bununla ilgili Kör Saatçi
kitabından alıntı yapmak isterim:
"Bazılarımız,
Latimeriayı
dek inen soy çizgisinin aynı kaldığını, çünkü doğal
seçilimin bu çizgiyi hareket ettirmediğini söyleyeceklerdir. Bir
anlamda, Latimerianın
evrimleşmeye “gereksinimi” yoktu, çünkü bu hayvanlar
koşulların fazla değişmediği bir yerde, denizin diplerinde
başarılı bir yaşam sürdürüyorlardı. Belkide, hiç silahlanma
yarışına girmediler. Karaya çıkan kuzenleriyse evrimleşti,
çünkü doğal seçilim, içlerinde silahlanma yarışlarının da
olduğu çeşitli düşmanca koşullarla onları zorladı."
Bir
başka düşünceye geçmek istiyorum. Türleşme tek bir türün iki
tür haline geldiği bir süreçtir. Ve bu iki türden biri ortak ata
ile aynı tür olabilir. Örneğin X canlısı türleşme geçirecekse
Y ve Z türlerini oluşturabileceği gibi Y ve X türlerini de
oluşturabilir. Yani X türüne hala rastlıyor olmamız onun tüm
populasyonlarının evrim geçirmediği anlamına gelmez. Farklı
yere göç eden populasyonlar yeni tür oluştururken ortamın
değişmediği yerde kalan X türü populasyonu aynı kalabilir.
Böylece X türü hem değişerek hem değişmeden günümüze
gelecektir.
Yine
belirtmek isterim ki yaşayan fosilin bulunmuş olması onun evrim
geçirmediği anlamına gelmez: Yaşayan
fosiller de zorunlu olarak evrimsel değişiklikler geçirmişlerdir.
Buna örnek olarak, bulunan Coelacanth
balık
fosilleri bir zamanlar kıyılarda ve sığ denizlerde yaşayan bir
canlı türü iken, günümüzde bu balık sadece derin denizlerde
yaşayan ve bu ortama uyum sağlamış bir canlı türüdür.
Yaşayan
fosillerin yine evrim geçirdiğini bir başka yerden daha
anlayabiliyoruz: canlının genomundan. 18 Nisan tarihli Nature
dergisinde "yaşayan fosil" olarak popülerize olmuş
Coelacanth'ın
genomu yayımlandı. Her ne kadar dış görünüşü hiç evrim
geirmemiş olduğunu söylese de genomu bize tersini söylüyor.
Bununla ilgili Ergi Deniz Özsoy'dan alıntı yapacağım:
"Her
şeyden önce, bu canlıdaki protein evrimleşme (değişim) hızı
akrabası olduğu akciğerli balıklara ve kök verdiği tetrapodlara
(dört ayaklı-üyeli canlılar) oranla oldukça düşük. Bu durum
dışsal olarak neden hiç değişmemiş gibi gözüktüğünü
açıklıyor. Ayrıca, vucut planlarının oluşumunda rol alan
merkezi gen grubu (Homeobox) dahilindeki değişimler ise tetrapod
yapısına giden yolu izah eder gözüküyor. Karasal yaşama geçişe
ilişkin bir sürü adaptasyonun genetik izleri de genomunda mevcut.
Diğer tetrapodlarla karşılaştırıldığında, tetrapodların
Coelacanth
genomuna oranla 50 kadar gen kaybettiği, bu kaybedilen genler
nedeniyle karasal yaşam için gerekli olan işitme, koku alma ve
bağışıklık sistemi değişimlerinin gerçekleştiği görülüyor.
Ayrıca, karasal yaşamda metabolizma artığı olarak ortaya çıkan
azotun uzaklaştırıldığı üre döngüsünün çok önemli bir
enzimini kodlayan gende, Coelacanth
hattından tetrapodlara geçişte önemli bir pozitif doğal seçilim
etkisiyle değişim gerçekleştiği ve üre döngüsünün böylece
mümkün kılındığına dair izler de mevcut. Uzun lafın kısası,
kaba gözle bakıldığında hiç değişmemiş gözüken bir canlı,
uygun değişim ölçeğinde ele alındığında aslında ortak köken
ilişkilerini ve hayati adaptasyonları kolayca gözleyebileceğimiz
bir dizi değişimi sergiliyor "
Buraya
kadar evrimin canlıların tamamen değiştireceği düşüncesinin
yanlış olduğunu ve yaşayan fosillerin de aslında evrimleşmiş
olduğunu anlatmya çalıştım. Sıra geldi bu işin mantığına.
Düşünün!
Evrimi
destekleyen sayısız fosil var ama yaratılışçılar bu fosil
değişmemiş o halde evrim yanlış iddiasında bulunuyorlar. Evrim
geçirmiş sayısız canlı evrimi zaten doğrularken geçirmeyen
canlıların bulunması hiç bir şeyi değiştirmez. Bunu da bir
örnekle açıklıyım: Bir kabiledesiniz.Bir kişi ölüyor ve
diyorsunuz ki "Bu adam öldü o halde ölüm var"..Karşıdan
biri çıkıp size cevap veriyor "Bak bu adam yaşıyor o halde
ölüm yalan.Ölüm gerçekleşmez,ölüm saçmalıktır".Doğru
olanı siz seçin...
Bir
yerde bilimsellikle desteklenen bir olgu var,
Öbüründe
yanlışlarla dolu bir masalsı hikaye..Seçim sizin
SONUÇ:
-Dış
görünüşe bakarak bir türün yaşıyor olduğuna karar verilemez
-Çeşitlenme
gerçekleşmesine rağmen türleşme gerçekleşmeyebilir
-Kimi
zaman ataya dönüş gerçekleşebilir. Bir tür önce evrim geçirip
sonra eski haline dönebilir.
-Evrim
geçirmeye ihtiyacı olmayan türler türleşmeyebilir(değişim
oranı azalır). Ortam değişmezse, deniz dipleri gibi mutasyonun
azaldığı bölgelerde değişim azalabilir.
-
Herhangi bir X türüne hala rastlıyor olmamız onun tüm
populasyonlarının evrim geçirmediği anlamına gelmez. Farklı
yere göç eden populasyonlar yeni tür oluştururken ortamın
değişmediği yerde kalan X türü populasyonu aynı kalabilir.
-Yaşayan
fosiller iddiasında bulunulan türler incelendiğinde genomlarında
değişim olduğu gözlemlenmiştir.
-Yaşayan
fosil bulunması evrimi çürütmezken evrimi destekleyen onlarca
yüzlerce fosil yaratılış masalını çürütür.
elinize emeğinize sağlık alfa, yazılarınızı yakından takip eden biriyim. Evrim teorisi hakkında engin bilgilere sahip değilim fakat bir sorum var ; bildiğim kadarıyla EVRİM tam manasıyla kanıtlanmış, her yönüyle kabul görmüş bilimsel bir gerçeklik değil, bir teoridir. Peki bu teorinin çürümesi için ne olmalı? Hep bilimsel yönden gerçek olduğu söylenıyor bu tür sayfalarda... Aksini düşünebilmemiz için ne olmalı ? aksini düşünemiyorsak niçin hala teori olarak telafuz edilmekte?
YanıtlaSil