29 Mayıs 2014 Perşembe

Ateizmi Savunmak [Çeviri]

Ateistler olarak kendimizi savunmamız gerekir! Bunu şu şekilde yapabiliriz;
Jeffrey Tayler

“Yeni Ateizm” teriminin nasıl olup da böyle yaygınlık kazandığını sıklıkla merak etmişimdir. Çünkü bu yanlış bir isimlendirmedir. İstisnasız olarak hepimiz, tanrı ve tanrılar hakkında hiçbirşey bilmeden doğarız ve dinle ilgili kavramları sadece diğer insanlarla etkileşim sürecinde – ya da genellikle olduğu gibi diğerlerinin beyin yıkaması, çoğunlukla da muhakeme yeteneğimiz gelişmeden önce başlayan beyin yıkamasıyla elde ederiz. Böylece, aslında ilk baştaki durumumuz inançsızın biridir. Yeni Ateistler (en bilinenleri Richard Dawkins, Sam Harris ve son zamanlarda Christopher Hitchens) aslında bizi tekrar sağduyulu olmaya, saf ve doğuştan gelen zihin açıklığına geri döndürmeye çalışmak dışında bir şey yapmadılar. Şimdiye kadar ki çabaları tartışmanın tüm biçimlerini meydan getirdi. Önlerinde diz çökerek saygı gösterilen din adamlarına göre (evet adam diyorum çünkü rahipler, papazlar, hahamlar ve imamların hepsi erkek), yeni ateistler, kendilerinden sayıca çok fazla durumda olan ve daha yaygın olan zihniyete karşı, kendi görüşlerini bir gereklilik olarak şevkle açıklarken, çoğu zaman bu, koşulsuz itaate alışmış dindarların canını sıktı. Hatta bu, gelenekler yüzünden dini açıkça tartışılamayacak kadar hassas bir konu olarak gören bazı inanmayanları bile kızdırdı.


Biz ateistler, bununla birlikte, dindarlarla, dindarlardan (farkında olmadan ) gelen hakaretlerle, inananlara haketmedikleri bir saygı vererek onlardan yana olmaya meyilli tarihi varsayımlarla uğraşırken izlediğimiz yolu değiştirerek cesaretimizi toplamalı ve  akılcılığı savunmalıyız. Bir çok şey tehdit altında. Din bireyin vicdanının sınırlarının çok ötesine kadar giden ve bazen şiddete, cinsiyet ayrımcılığına, cinsel taciz ve saldırıya, kadınların kürtaj hakkını kısıtlama, ya da tamamen yasaklama gibi çeşitli yasal girişimlere neden olan ciddi bir meseledir. Terörizm ve savaşlara neden oluşundan bahsetmiyorum bile. Artık birşeyler yapma zamanı geldi. Burada ve buradaki anketler, tanrı kavramını reddeden genel görüşün  Birleşik Devletler'deki artışını gösteriyor. Artık, (Kesinlikle Yeni Ateistlerin çabalarının da yardımıyla) şimdiye kadar hiç olmadığı kadar çok ateist var. Avrupa'nın çoğu ise inanç sonrası çağa onyıllarca önceden girdi. Amerikalıların da onlara yetişmesi gerekiyor.


Burada, Hitchens'in “ilahiyat kabadayılığı” dediği inanç temelli hakaretlere sağlam cevaplar olarak bazı fikirleri sunuyorum. (Aşağıda üç tek tanrılı İbrahimi dinle uğraşıyorum ama söylediklerim diğer inançlar için de geçerlidir.) İnananların inanma hakkı vardır elbette, ama onları eleştiriden muaf tutan doğal bir hakları yoktur. Din de, politika, sanat ve hava durumunun açıklıkla tartışılabildiği oranda, sağduyuyla değerlendirme ve akılcı bir gözden geçirmeye tabi olmalıdır. Amerikan anayasasındaki ilk düzenlemenin, Amerikan Kongresinin dine dayalı bir devlet kuran yasalar yapmasını ve ifade özgürlüğünü kısıtlamasını yasakladığını hatırlamamız gerekir. Din hakkında özgürce konuşmaktan çekinmemizi gerektiren, bu konuyu tartışmanın nezaket dışı olduğunu düşünmeyi gerektiren hiç bir neden yoktur. Özellikle de sıklıkla olduğu gibi, dindar kesim bunu kendi üzerlerine alınıp diğerlerine de empoze etmeye çalışırken.

Sonuç olarak, işte size bazı dini beyanatlar ve ateistlerin bunlara nasıl cevap verebilecekleri.

1.   “Haydi şükür duası edelim!”


Hayır, bence yapmayalım. Ailenizle birlikte yemek masasına oturduğunuzda ve akrabalardan birisi ellerini birleştirip, başını eğerek tanrıya teşekkür ettiğinde, “Hayır teşekkür ederim. Ben bir ateistim ve ben bunun dışında kalıcam” deyin. İnanmayanlar batıl bir ritüele eşlik etmeleri istendiğinde bunu   her türlü reddetme hakkına sahiptirler; aslında, eğer ortamda çocuklar varsa, ahlaki olarak bunu reddetmeye zorunludurlar. Dua etmeyi kibarca reddetmek gençler için akılcı davranışa bir örnek oluşturacak ve ateist genel görüşün ileriye taşınmasına katkıda bulunacaktır.


2.  “Din kişisel bir meseledir. Bunu gündeme getirmek kibar bir davranış değil.”


Hayır, din esas olarak toplumsal bir şeydir ve çok eski zamanlardan beri birleşmeyi teşvik eden, aynı zamanda da yabancı düşmanlığını ve -özellikle iffetsiz kadınlara ve saf olmayan azınlıklara karşı- şiddeti kitlesel ölçekte kışkırtan toplumlara hizmet etmiştir. İnanmayanların bunu açıkça tartışarak akılcılığın gerekçelerini ileriye taşımaları gerekir. Böylece, bazen rahatsız edici olmakla birlikte inancın etrafındaki kutsallık atmosferini delecek ve onun gerçekte ne olduğunu ortaya çıkarmaya yardım edecektir. 


3.  “Ateist misin? Senin için üzülüyorum”


Hayır, benim için sevinmelisin. Bir cennet düşlemediğim gibi, cehennem korkusuyla da yaşamıyorum. Nabokov inanmayan birisinin evrene dair görüşünü ve bizim onun içindeki yerimizi özetledi: “Derin bir uçurumun tepesindeki temel taşları ve sağduyu bize, varlığımızın sonsuz iki  karanlık arasındaki kısa bir ışık kırılmasından başka bir şey olmadığını söylüyor.”  19. yüzyılda yaşamış İskoçyalı tarihçi Thomas Carlyle bunu biraz daha farklı bir şekilde ifade etti: “Tek bir hayat. İki sonsuzluk arasındaki küçük bir zaman pırıltısı.” Benim için değerli olan bir sürü hatıram olmasına rağmen bugünün, dünyadaki zamanımın ve şu an etrafımda olan insanların kıymetini bilirim. Artık hayatta olmayan insanları özlerim ve acı verici olmakla birlikte onlarla asla tekrar biraraya gelemeyeceğimin de farkındayım. Varolan tek şey şu an ve burasıdır, daha fazlası değil.  Ama kesinlikle daha azı da değil. Yetişkin olmak, Orwell'in ifade ettiği gibi, hoş olmayan gerçeklerle yüzleşme gücüne sahip olmak demektir. Gerçek yetişkinlik rahatlatıcı masallardan vazgeçtiğinizde başlar. Kendinizi seksen yıl kadar ömrü olan (eğer şanslıysak) bir memeli olarak tanımanın, birçok şeyi bu dünyada yapmanıza izin veren bir yanı vardır.

Aynı zamanda ateist olmanın doğal olarak cesur bir yanı vardır. Ateistler ölümle efsaneler ya da onu güzel gösteren şeyler olmadan yüzleşir. Bu da cesaret gerektirir.

4.  “Eğer ateistsen, hayatın hiçbir anlamı yoktur.”


Kendi buyruklarına itaati buyuran bir bir tanrı gibi yanlış bir dayanak noktasından türemiş bir amaç saygıyı hak edemez. Dünyamızın sorunlarını dini ve geleneksel söylemlerden ziyade, akılcılık yoluyla çözme şeklinde olan Aydınlanma Çağının hedeflerinin arayışı bize varlığımızın amacıyla ilgili bolca zemin temin eder. Ateizm gerçek anlamda ele alınmaya başlamasıyla, Aydınlanmanın aynı zamanda Mantık Çağı denmesi de boşuna değildir.


5.  “Eğer dini terkedersen, hiçbir şey insanları cinayetten, tecavüzden ve yağmacılıktan alıkoymayacaktır.”


Hayır, cinayet, tecavüz ve yağma dindar toplumlarda sık görülen uygulamalardır ve genellikle de dini yaptırımlarla uygulanırlar. Kötü şöhrete sahip barbarlıklar kataloğu – savaşlar ve katliamlar, engizisyon, haçlı seferleri, hırsızların ellerini kesmek, kadınları sünnet etmek, tecavüz çetelerinin bir ceza aracı olarak kullanılması ve bir inanç uğruna gerçekleştirilen diğer vahşetler, - dinlerin uzun zamandır barbarlığı teşvik ettiğinin ya da en azından ona serbestlik sağladığının kanıtıdır. İncil ve Kuran bu vahşeti haklı çıkarmaya hizmet etmiş ve daha da fazlası kadınların ve eşcinsellerin orantısız bir şekilde daha çok acı çekmesine neden olmuştur. Avrupa'da orta çağın uzun bir süre Karanlık Çağ diye anılmasının bir nedeni vardır; Avrupa'nın tanrıdan uzaklaşarak insanlığa yöneldiği Rönesans ile son bulan dini kurallar milenyumu şiddet dolu bir dönemdi.

Ahlak bizim doğamızda olan güvenlik, denge ve düzen ihtiyacımızın bir sonucudur ve o olmadan hiç bir toplumda işler yürümez; (cinayet ve hırsızlığın yanlış olduğu gibi) temel ahlak kuralları dinlerden çok eskidir. Doğru ile yanlış arasındaki farkı bilemedikleri için değil, sırf ilahi bir gazaptan korktukları için suçtan sakınan insanlar övülmez, sadece onlara daha az güvenilir. Yalnızca herhangi bir zaman diliminde ahlaklı olan uygulamalar akılcı bir tartışmanın konusu olmalıdır. Ortaya çıkan dinlere egemen olan -bir tanrıya itaat etme zorunluluğu şeklindeki-  efendi-köle kültürü, böyle tartışmalara aykırıdır. Ahlak rotamızı eşit bireyler olarak çizmeliyiz, yoksa adaleti elde edemeyiz.

6.  “Hiçbir şey Tanrının ve onun yaratma gücünün görkemine eşit olamaz.”


Tanrıyı bu fikre dahil etmeye gerek yoktur. Büyük Kanyona ya da gece gökyüzüne bakan birisinin zaten bildiği gibi varoluşun kendisi yeterince görkemlidir. Dünyayı gezen bir ateist olarak, Kongo nehrinden aşağı kanoyla kürek çekerek ilerlerken, geceleri sıklıkla yıldızların parlamasının verdiği coşku, Samanyolunda göze çarpan gezegenler benim kendimden geçmeme neden olan birçok tecrübeden birkaçıdır. Dünya, iman gerektirmeyip sadece kıymetini bilmemize yarayan duyguları harekete geçiren harika bir şeydir.


7.  “Dünyanın bir yaratıcı olmadan oluştuğuna inanmak mantıksızdır.”


Hayır, etrafımızda gördüklerimizden herşeye gücü yeten görünmez bir varlık sonucunu çıkarmak mantıksızdır.  Yeni Ateistlerin bıkıp usanmadan işaret ettikleri gibi, ispat yükü doğaüstü iddialara dayanmaktadır. Bir kez daha hatırlatırım ki, Yeni Ateistlerin yaptığı aslında yeni bir şey değil. Yaklaşık ikiyüz yıl önce İngiliz şair Shelley “Ateizmin Gerekliliği” adlı makalesinde “Tanrı bir varsayımdır ve bu yüzden ispata gerek duyar; ispat yükü de inananlara aittir.” der. Biz insan genom haritasını çıkarmadan, Higgs bozonunu keşfetmeden ve hatta telgrafı bile icat etmeden çok önce bu Shelley için son derece açıktı.


8.  “Işığı görmen için senin adına dua edicem.”


Gerek yok ama canın nasıl isterse öyle yap. Abraham Lincoln'un belirttiği gibi “Olacak olan olacaktır ve hiçbir dua bu kararı engelleyemez.”


9.  “Eğer Tanrı hakkında yanılıyorsan cehenneme gidersin. İnanmak daha güvenli.”


Pascal'ın iddiası, 17. yüzyıl filozofu ve matematikçisinin ismini hiç duymamış insanlar arasında bile hayatta kaldı. Açıkça sadece kendini düşünüyor olmasını bir yana bırakırsak, bu düşünce, koşulsuzca sevilmeyi talep eden bir tanrıyı mutlu eder miydi ya da hangi tanrı bizi cehennemden korurdu? Katolik kilisesinin tanrısı mı? Yoksa Yahudilerin ya da islamın tanrısı mı? Üç İbrahimi inancın hepsinin öğretileri, karşıt inançlara sahip kimselere cennetin kapılarını kapatıyor.


10.  “Din, özellikle bir yakınımı kaybettiğimde beni teselli ediyor. Senin bundan mahrum olman çok kötü.”


Goerge Bernard Shaw'un da dediği gibi, “Gerçek şu ki, bir inananın kuşkucu birisinden daha mutlu olması, sarhoş birisinin ayık olana göre daha mutlu olmasından farklı bir şey değildir. Herşeye inanma mutluluğu ucuz ve tehlikeli bir niteliktir.” Bir iki kadeh votka da bana aynı mutluluğu verir, daha fazlasına gerek yok.


Lincoln, oğlunun ölümünden sonra korkunç bir teselliye ihtiyaç duymasına rağmen “Hristiyan kurtuluş şemasının ve kutsal kitaptaki insanın kökeninin geçersizliğine dair daha önceki görüşlerim yıllar geçtikçe daha berrak ve güçlü hale geldi ve bu görüşlerimi değiştirmemi gerektirecek bir neden görmüyorum.” demiştir.


10.  “Yaşlanıp ölümle yüzleştiğinde, dine tekrar ihtiyaç duyacaksın.”


Muhtemelen bunadığımızda herşey mümkündür, ama meselelerin bu şekilde dönüşmesi pek olası değil. Yaşlanma ve ölümü beklemek, cehennemde yanıp lanetlenme gibi zararlı efsanelerin gerçekliğini ya da cennete gitmek gibi hayali tesellilerin çekiciliğini hiç bir şekilde arttırmaz. Korku ve iradesizlik, evren ve nihai kaderimiz hakkındaki fantastik iddiaları desteklemek amacıyla inandırıcı bir şekilde kullanılamaz.

Birisi ilerleyen yıllarda dine dönmeyi düşünse bile, bu yetiştirilme tarzıyla ilgilidir. Bu yüzden de çocukların önünde dindarların varsayımlarına karşı direnmek daha da önemlidir. Kişi, -kendiliğinden alev alan çalılar, denizin ikiye ayrılması, bakirenin doğum yapması, yeniden dirilen peygamber vb - incilde geçen olaylara Tanrının bizim işlerimize kasıtlı olarak müdahale etmesi gözüyle bakabilir. Ve biz bu konuda sessiz kalarak, farkında olmadan bu masallara güvenilirlik vermiş oluruz.

11.  “Benim dini inançlarımı eleştirme hakkın yok.”


Yanlış. Böyle bir beyanat, toplumumuzu hemen her yönden etkileyen bir konu hakkında konuşma ve ifade özgürlüğünü baskı altına almayı amaçlar. Hiç kimse asılsız iddialarda bulunup, ya da kutsal metinlere dayanarak asılsız iddiaların doğruluğuna kefil olup, sonra da kafası çalışan insanların buna itiraz etmemesini bekleme hakkına sahip değildir.


12.  “İsa merhametliydi.”


Eğer yaşadıysa – ve yüzyıllardır süren araştırmalardan sonra hala gerçekten yaşadığına dair bir kanıt yok – kalpsiz bir peygamberin güya sevdiği günahkarları ölüme mahkum edip,  “yoldan çıkanlar, siz şeytan ve onun melekleri için hazırlanan sonsuz cehennem ateşiyle lanetlendiniz” diyerek zavallıları rahatlatma açısından çuvalladığı bir dönemdi.


13.  “Tanrının olmadığını kanıtlayamazsın.”


Doğru, en azından epistemolojik olarak konuştuğumuzda. “Yeni” ya da eski mantıklı ateistler bu konuyu tartışmazlar bile. Örneğin Richard Dawkins dinleyicilerine, bir şeyin var olmadığını ispatlamak imkansız olduğu için aslında kendisinin ismen agnostik olduğunu söylemiştir. Ateist olmak sadece masal cinlerine, masallara ve tek boynuzlu pembe atlara inanma bağlamındadır diye iddia eder. “Tanrının, masal cinlerinin ve masalların gerçek olduğuna dair kanıtlar eşit derecede zayıftır.” der. 


14.  “Benim dinim doğrudur.”

Sulugöz, ben merkezli ve ergence bir iddia olup, birbiriyle çelişen Hristiyanlık ve İslam'ın sanrılarından kaytarma çabasıdır. Bu iki dinin ikisi de birbirini tanımaz ve her ikiside evrensel olduğunu iddia eder. “Kuantum fiziği benim için doğrudur” diyen bir bilim insanı bulamazsınız. Eğer Jonas Salk geliştirdiği çocuk felci aşısını “ona göre doğru” diye tanıtsaydı, kimse ona güvenmezdi.


15.  “Kutsal kitaplardaki herşeyi yazıldığı şekilde yorumlama.”


Kutsal metinleri olduğu gibi yorumlamamak, okuyanı inanmak için istediğini aradan cımbızlamaya yönlendirir. Ve kutsal kitapları okurken içinden hangilerinin seçileceğine dair bir kılavuz olmadığı gibi, bu konuda dini hiçbir yaptırım da yoktur.

Kimseye nezaketsizliği önermiyorum – ama akılcı iddiaların size vereceği cesaretle kendinizi donatın ve yolunuza bu şekilde devam edin. Dinin dışında kalmak bizim için daha iyi olacak.

Çeviren: Murat Ayyıldız / Alfa Çeviri Ekibi

Çevirilen Deneme:  http://www.salon.com/2014/01/11/15_ways_atheists_can_stand_up_for_rationality/



12 yorum:

  1. Çok etkileyici teşekkürler..

    YanıtlaSil
  2. umarım birgün birisini karşıma alıp, sakince her türlü saçma inancına cevap verecek düzeye ulaşabilirim.
    güzel makale, teşekkürler

    YanıtlaSil
  3. Ahlak bizim doğamızda olan güvenlik, denge ve düzen ihtiyacımızın bir sonucudur ve o olmadan hiç bir toplumda işler yürümez; (cinayet ve hırsızlığın yanlış olduğu gibi) temel ahlak kuralları dinlerden çok eskidir. 
    ..........
    Bu senin görüşün
    Hz Ademden bugune dunyada tek bir kaynaktan gelen bir din olamaz mi..

    -Yeryüzündeki batıl inanç ve medeniyetlerin temelinde peygamber yok mu? Bize bugün filozof veya bilge gibi sunulan isimlerin asılları mesela peygamber olamaz mı? Türklerin, Sümerlerin, Hititlerin inançlarının temelinde peygamberler olamaz mı? Örneğin eski Türklerin Gök Tengri’den kast ettikleri bizim inandığımız Allah olamaz mı ve o inancı Türklere bir peygamber getirmiş olamaz mı? Olsaydı bilirdik diyemeyiz; çünkü dinler çok hızlı bozuluyor. Bugün Hristiyanlık Hz. İsa’dan ve hatta Müslümanlık Kuran’dan epeyce sapmadı mı? Bakan herkes görüyor. Eskiden peygamberlerin heykellerini yapıp yanında Allah’a ibadet edenlerin nesilleri zamanla o heykelleri tanrı sandılar, putlaştırdılar. Aynı şekilde Kuran bize bildirmeseydi herhalde insanlık İsa peygamberi veya annesi Hz. Meryem’i bir filozof veya bir aziz sanmayacak mıydı?-Afrika’sından Amerika’sına kadar kadim milletlerin farklı kültür ve medeniyetlerinde tevhit dininin bazı temel verilerinden izler bulunması acayip dikkat çekici değil mi? Mesela birçok kavimde Nuh tufanına benzer inançlar var. Cennet, cehennem, öteki dünya, ruh, melek, yaradan inancı var. Bu tür inanç kırıntıları, gönderilmiş o 124 bin peygamberden kalan kalıntılar olamaz mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Asıl bu senin görüşün. Biz ahlâki değerlerin semavî dinlerden de önce var olduğunu somut delillerle ortaya koyabiliyoruz. Ya sen? Söylediklerine dair bir tane bile kanıtın var mı? Kim hangi peygambermiş tek tek açıkla da görelim madem. "Geçmişteki filozoflar peygamber olamazlar mı?" deyip boş varsayım türetmekle bir yere varacağını sanıyorsan, baya yanlış gelmişsin sen.

      Sil
    2. Bilinçli ve ahlaklı olan bir insan zaman zaman taviz verebilir ya da toplumsal değişimlere göre ahlak sınırlarının değişmesini göz önünde bulundurarak, ahlak kavramını değiştirerek anlam yükler ve yaşar. Oysa dinde böyle bir durum söz konusu değildir.Örnek vermek gerekirse, dinlerde nikahlı olmayan kadın ve erkeğin birlikte yaşaması; bırakın cinsi münasebeti, açık ya da gizli olarak sarmaş dolaş gezmesi, yakınlaşması ahlaksızlık olarak nitelendirilir. Oysa din unsuruna dayanmadan bilinçli ve ahlaklı olduğunu iddia eden bir birey, bu konuda düşüce ve nefis muhasebesinin sonucunda bu tip bir yakınlaşmayı eğer gizli olarak yaparsa, insanlara zarar vermezse, görünürde toplumun huzurunu bozmazsa, çocuk ve gençlere kötü örnek olacak bir davranış sergilemezse bunun ahlak dışı olmadığı sonucuna varabilir. İlk bakışta oldukça mantıklı gibi görünebilir çünkü ahlak dediğimiz olgu da toplumsal yaşamın gereği olarak ortaya çıkmıştır ve insanlarca kabul gören ortak bir kavramdır; şayet üçüncü şahıslar gizli olan bu münasebeti değerlendirmezse ahlaklı ya da ahlaksız bir davranış şeklinde bir nitelendirme de söz konusu olmaz. Bu davranış kimi toplumlar tarafından ahlaksızca değerlendirilirken, kimileri de kendi tercihleri isteyen istediğini yaşayabilir, yapabilir diyebilir. Oysaileriye dönük düşündüğümüz zamanbu sınırların git gide esnekleşerek hatta ortadan kalkarak başlarda ahlaksızlık gibi görünen davranışlar artık alışılan sıradan hale gelecek ve ahlaksızlık olarak algılanmayacaktır. Sonuç olarak ahlak sınırları yeniden çizilecektir. Yeniden çizilen ahlak sınırları aslında sınır değildir, toplumun alışmasıyla değişen algılamadır.Din olgusuyla büyüyen, yetişen ve dini inancı olan birey için ise ahlaksızlık sınırları bellidir. Bundan 200 yıl önce yaşayan birey için de şimdi de 100 yıl sonra yaşayacak olan bireyler için de ahlaksızlık olarak nitelendirilen davranışların aynı olması aslındabilinçli ve ahlaklı olmak için dinin ne kadar gerekli olduğunu göstermektedir.Ayrica bugüne kadarda ortak ahlaki değerlerin sürmesi gene bu ahlaki değerlerin dinler tarafından korunmasidir

      Sil
    3. Yine bu sayfadaki makalelerde Alfa'nın belirttiği üzere, Hristiyanlık dini İsa nın havarilerinin yazdığı bir kitaptır. Bu durumda yanlışlanabilir bir iddia üzerinden İslam dininin de Muhammed tarafından yazıldığı söylenmeli. Defalarca açıklandığı ve ispat edildiği üzere, Kurandaki bazı ayetler birbiriyle şu veya bu şekilde çelişkilidir. Bırakın Allah tarafından gönderilen bir kitap olmasınI; Muhammed zamanında kaleme alındığını varsaysak bile bugün gelinen noktada değiştirilmiş olma ihtimali oldukça yüksek bir yüzdeye sahip. Gerçek din bu değil , gerçek islam bu değil diyen inananlar aslında bir bakıma haklı. Çünkü Allah tarafından gönderilen bir kitap olsa bile, 1400 yıldır değiştirile değiştile bugün asıl anlamından fazlaca kaymış. Araplar ve müslüman Türkler uydurulan bir dinle ibadet ediyorlar bence.

      Sil
  4. Dinler hirsiz olun tecavuz edin cinayet islen diye teşvik ediyor oylemi. Tam bir komedi Ne alka ...Suc oraninin yuksekligi veya dusuklugu herkezin bildigi gibi  o ulkenin eğitim ve gelir seviyesinin yuksekligi ile doğru orantılıdır
    Dinler olmadada insanlar ahlaki kavramlara sahiptir oylemi bu kavramlar neye göre kime gore doğru...
    Sizin ahlaki.kavramlariniz tum dinlerin suzmesi olmasin.....

    Gelin olayı soyut olmaktan çıkarıp somutlaştıralım. Lütfen burada yazacaklarımı şahsınıza bir itham olarak algılamayın.Siz bir ateist olarak ensest ilişkiden doğal olarak iğrenirsiniz değil mi?Siz ensestten uzak duruşunuzu neyle açıklıyorsunuz? Biyolojik riskler mi? Bu iddia sayısız örnekle kolaylıkla çürütülebilir. Toplumsal baskı mı? Baskıdan uzak olduğunuz bir an/ortam mutlaka vardır/olabilir. Manevi değerler mi? Hangi kaynaktan beslenen manevi değerler? Yani nereye çekersek çekelim bir şekilde idealizme/maneviyata/ilahi kaynaklara çekilmekten kurtulamıyorsunuz?

    YanıtlaSil
  5. Harika bir makale ve emek teşekkür ederim

    YanıtlaSil
  6. Adsız demişki :Örnek vermek gerekirse, dinlerde nikahlı olmayan kadın ve erkeğin birlikte yaşaması; bırakın cinsi münasebeti, açık ya da gizli olarak sarmaş dolaş gezmesi, yakınlaşması ahlaksızlık olarak nitelendirilir. Oysa din unsuruna dayanmadan bilinçli ve ahlaklı olduğunu iddia eden bir birey, bu konuda düşüce ve nefis muhasebesinin sonucunda bu tip bir yakınlaşmayı eğer gizli olarak yaparsa, insanlara zarar vermezse, görünürde toplumun huzurunu bozmazsa, çocuk ve gençlere kötü örnek olacak bir davranış sergilemezse bunun ahlak dışı olmadığı sonucuna varabilir.

    MESELA: anne var mı var annenin senden babandan gizli bir başka erkekle olmasıda annen 40 yasında 20 yasında gencle sadece senin dedigin kimsenin haberi olmamsı toplumu bozmamsı bv nedenlere dayanarak onunla yatmasıda ahlak dısı olmaz dimi :D ahlakı bu kadar basite indirgeyemezsin..

    YanıtlaSil
  7. Saygi duyuyor ve katilmiyorum :)

    YanıtlaSil
  8. ahlaksak olay yoktur; en basit örneğiyle kendiniz vardınız bu noktaya, Bence ahlak kavramı çok saçma ve gereksizdir yukarda bahsettiğiniz yaratan veya din ile eşdeğerdir

    YanıtlaSil