28 Haziran 2013 Cuma

Akıllı Tasarım vs Evrimsel Gelişim

1.Çocuk büyüten ve gecelerini uykusuz geçiren herkes şunun farkındadır. Çocuklar doğduklarının ilk birkaç ayında bazen çok daha uzun süre gaz sorunu yaşayarak ailelerini ve kendilerini perişan ederler. Bu gaz ya anadan geçer ya da çocuğun sindirim sistemindeki tasarım hatasından kaynaklanır. Ancak bir evrimciye sorarsanız, ağaçtan ağaca atlarken anasının sırtına yapışarak, her sıçrayışta sürekli gazını çıkaran bir canlının böyle bir sorunu olmamıştır. Bu nedenle primat yavruları gaz sancıları çekmez. Ne zamanki doğal yaşamdan ve doğal evrim sürecinden ayrıldık,bu sorun karşımıza çıktı. Ancak evrimsel yapısal değişim, sosyal evrime ayak uyduramadığı için, zamanında gerekli önlemler oluşamadı. 

2. Çocukların iç kulak ile ağız arasındaki östaki borusu, normalden kısa olduğu için ağızdaki mikroplar sıklıkla orta kulağa geçer ve bir sürü soruna neden olur. Primatlarda bu sorun var mı; büyük bir olasılıkla yok. Ancak bir evrimciye sorarsanız, sosyal gelişmeleri öğrenebilmek için, kafası beklenilenden çok daha büyük olarak dünyaya gelmeye zorlanmış bir çocukta bu sorunun ortaya çıkması kaçınılmazdır. Acaba doğaüstü güç insanın sosyal yaşama geçişini bilemiyor muydu? Yoksa böyle bir ödüle karşı ceza mı uygulamaya kalkıştı? 

3. Çocukların, özellikle kız çocuklarının idrar kesesini dışarıya bağlayan kanal erişkinlere göre kısa olması nedeniyle sık sık idrar yolları hastalıklarına tutulmaktadır. Ne olurdu bu boruyu biraz daha uzun olarak yaparak yaratsaydı? Ancak bir evrimciye sorarsanız, dört ayağının üstünde gezen bir canlı için bu kısalığın büyük bir sakıncası yoktu; ne zaman ki, yere inip de ilk olarak otura otura sonra iki ayağımız üzerinde gezmeye başladık; oturduğumuz yerdeki mikroplar çok daha kolay içlere kadar girebildiği için bu sorunlar ortaya çıktı. O zaman sormazlar mı, beni iki ayağım üzerine kaldırırken, bu boruyu niye bir iki santim uzatmadın?

4. Penisteki sünnet derisi çoğunluk herhangi bir soruna neden olmadan doğum olmasına karşın, bir kısmında idrar yapamayacak derecede kapalı olduğu için önemli sorunlara neden olmaktadır. Bu derinin erişkin olmadan kesilmesi ise Musevi ve İslam inancına göre tanrının isteğidir. Bu derinin atılması sırasında, yine bu iki dinin de ortak olarak birleştiği inanca, yani çocukların suçsuz olarak doğduğu inancına karşın, milyonlarca çocuğun sünnet işlemi sırasında mikrop kapmasından dolayı ölmesini nasıl açıklayacaksınız? Günahsızların ceza çekmesi hiçbir öğretide hoş karşılanamaz. Ancak bir evrimciye sorarsanız, bu deri kapalı durarak idrar yollarının ve penis başının olası enfeksiyonları önlemek için meydana gelmiştir. Doğal ortamda er ya da geç normal işlevini görmeye başlar; ancak bezlere sarılmış kapalı ortamda yetiştirilen bir bireyde bu aksaklığın giderilmesi zor olur.

5. Bugün hangi çocuk doktoruna giderseniz gidin, çocuğa bakmadan D vitamini de içeren bir ilaç yazıyor. Bunu muhakkak almalısınız diyor. Burada birisi yanılıyor, ya doktor ya da doğaüstü güç. Çünkü akıllı tasarım olsaydı, ana sütü ile birlikte bu maddeler de verilmiş olacaktı. Ancak bir evrimciye sorarsanız, insan, güneş ışığının çok yoğun olduğu Doğu Afrika’da evrimleştiğinden D vitamininin oluşması için ek bir kaynağa ihtiyaç duyulmamıştı. Ne zaman ki kuzeye yayıldı, eksiklik ortaya çıktı. Düzeltilebilir miydi? Çok basit birkaç önlemle bu eksiklik giderilebilirdi. Zaten canlıların hemen hepsi (bizden başka yer değiştiren iki memeli hariç) bulundukları yerde kaldıkları için gerekli D vitaminini sentezlemektedirler . Bunu yer değiştiren insan yapamadığı için, gittiği yerde özellikle güneş ışınlarının eksikliğinden dolayı bozukluk ortaya çıkmaktadır. Eğer akıllı tasarımcıların inandığı gibi insanoğlu orta kuşakta bulunan bir yerde dünyaya inmiş olsalardı, böyle bir eksikliği yaşamayacaklardı . Demek ki bir enlemden öbür enleme geçince akıllı tasarım akılsız tasarım haline dönüşmüş. Niye düzeltilmemiş? Doğa aklıyla değil, seçenekleri rastlantıyla seçtiği için her zaman doğru yolu bulamaz; bu nedenle de bu güne kadar jeolojik dönemlerde bağrında barındırdığı yaklaşık 10 milyon (belki 100 milyon) canlı türünü bu akılsız tasarıma kurban etmiştir. 

6. Hemen hemen hiçbir işleve sahip olmayan 20 yaş dişlerimiz çoğumuzun korkulu rüyası olmuş; birçoğumuza kötü günler yaşatmıştır. Dogmatikler bunun için kem küm bir şeyler söyleseler de hiç kimse inandırıcı bir açıklamasını yapamamaktadı r. İnançlara göre insan aynen yaratılmışsa, evrimleşmemişse, 20 yaş dişleri de insanın başına bela olarak verilmiştir. Ancak bir evrimciye sorarsanız, bu dişler otçul (daha çok ot yediğimiz) dönemde öğütme işinde kullanılıyordu; daha sonra omnivor (yani her şeyi yer hale geçince), özellikle de yiyeceklerimizi pişirerek daha yumuşak hale getirince gerek kalmadığı için doğal seçilim ile ortadan kaldırma sürecine sokulmuştur. Evrim, sabırlı ve sürekli bir işleyişin adı olduğu için de, hemen ortadan kaldırılamamış, zamana bırakılmıştır. 

7. Osteoporaz (kemik erimesi). Bugün kırk yaşını geçmiş herkesin korkulu rüyasıdır ve geçici de olsa tedavisi için önemli harcamalar yapılmaktadır. Her şeyi bilen doğaüstü güç, ömrümüzün ortalarında neden bizi oluşturan iskeletin içini boşaltsın ve kırıklarla uğraştırsın. Bunların içine her besinimizde bolca bulabileceğimiz kalsiyumu yerleştirme güç mü olacaktı? Yoksa bu da mı takdiri ilahi hanesine yazılacak? Ancak bir evrimciye sorarsanız, kemikler işlev gördüğü sürece ve doğada güç kullandığı sürece sağlıklı kalır; sürekli kitap okuyan ve dua eden birinin, kemikler (bu bağlamda kaslar) üzerindeki tonus (basınç etkisi) azalacağı için içini boşaltması kaçınılmazdır. Evrim, gerçekler üzerinden işlev yapar, acımasızdır, tarafsızdır; duygular ve sevgiler üzerinden değil…

8. Elli yaşını geçmiş her erkeğin aklı prostat ındadır. Çoğunluk doğru dürüst işeyemez, olur olmaz yerde işemeye kalkışır; bu nedenle kana kana bir şey hatta su bile içemez. Tuvaletin başında dakikalarca bekler. Daha sonra eşeysel işlevleri aksadığı için karısından azar işitir; aşağılanır; semavi dinlerin üstün varlık olarak tanımladığı o erkek süklüm püklüm bir kediye (kedi bile denmez olsa olsa pisik demek gerekir) dönüşür ve daha da vahimi er ya da geç kanserleşmeye başlar. Doksan yaşına gelmiş bir insanın %90 prostat kanseri olma olasılığı vardır. Dogmatikler akıllarını kutsal kitaptaki bilgilerle bozdukları ve prostat da bu kitapların bulunduğu dönemde bilinmediği için birkaç yakın ayet ve hadisle belki geçiştirebilirler; ancak en iyisi bu konuya hiç değinmemektir… Ancak bir evrimciye sorarsanız, o size der ki, prostat bezi, sahneye çıkarken ozmos, yani su geçişlerini düzenleme gibi bir görevi üstlenmek için ortaya çıkmıştı; ancak zamanla başka işlevleri de yüklenince, olması gerekenden fazla bir görevi daha üstlendi ve başarılı da olamadı. Eğer bir varlığı korkularından arındırmak için tasarım yapmış olsaydınız, iki paralık bir sifinkter (kapak) ile bu sorunu çözerdiniz. Ancak, evrim gelecek için plan kurmaz, o anda gereksinme duyulan şeyleri en iyi şekilde seçmeye kalkışır. Bu nedenle de evrim her zaman mükemmeli bulamaz.

10. Menopoza girmiş her kadının rahim kanseri ve meme kanseri korkulu rüyasıdır. Çocuk yapma yetisini yitirmiş ve başka bir görevi kalmamış bir organın vücuttan kaldırılması çok zor biyolojik işlem değildir. Böyle bir korkuyu insanlara yaşatmanın ne anlamı var? Ancak bir evrimciye sorarsanız, o size der ki, doğa bir canlının üreme gücünü yitirmiş bir bireyi barındırmak gibi bir lüksü olmadığı için uygun yöntemi geliştirme denemesine girişmemiştir. 

11. Neredeyse her üç kişiden biri omurga rahatsızlığı çekmektedir. Diğer canlılara bakıyorsunuz beli kayan canlı yok gibi. Bu insana eziyet niye? Akıllı tasarımcılar “Tanrının verdiği organı korumak gerekir” diye bir yaklaşımla konuyu savsaklamaya kalkışırlar. Ancak bir evrimciye sorarsanız, o size der ki, bir zamanlar dört ayak üzerine yürüyen atalarımız, ağırlığı tüm omurgaya dağıttığı ve onu da dört noktadan toprağa verdiği için böyle bir sorunla karşılaşmadı. Ancak iki ayağı üzerine kalkınca, ağırlık merkezi 4-5. omurların arasına yoğunlaştı, burası da yeterince kasla desteklenemediğ i için ve evrim mekanizması deneme-yanılma yöntemi ile çalıştığı yani çok ağır işlediği için de bu kadar kısa süre içinde gerekli önlemi geliştiremedi. Böylece öne uzattığımız iki elimizle tutacağımız bir kiloluk bir yük, kaldıraç misali 4-5. omurlara 20 kiloluk bir baskı oluşturdu. 

12. Hemen hiçbir hayvanda görülmeyen fıtık ve özellikle kasık fıtığı niye insanlarda görülüyor diye düşünebilirsiniz. Akıllı tasarımcılar ancak bir önceki yanıtı verebilirler. Ancak bir evrimciye sorarsanız, o size der ki, bir zamanlar dört ayak üzerine gezdiğimiz için iç organlar özellikle testislerin vücut dışına çıktığı kanala (ingunial kanala) basınç yapmıyordu; ne zaman ki iki ayak üzerine kalktık, iç organlar basınç yapınca, özellikle belirli bir yaştan sonra bağırsaklar bu kanaldan dışarıya sarkmaya başlar. Evrimsel gelişme bu aksaklığı niye düzeltmedi? Ya bir çıkar yol bulamadı ya da geliştirmek için yeterince zaman bulamadı. Akıllı bir tasarım olsaydı hem bu sorunu hem de yukarıdaki sorunu bir çırpıda çözecek çareyi yürürlüğe koyardı.

13. Eskiye ait insan fosillerine bakıyoruz; çürük diş hemen hemen yok (biraz da erken öldüklerinden dolayı); ancak ne zaman ki besinlerini öğütüp, pişirmeye ve özellikle de tahılla beslenmeye başlıyorlar, o zaman diş çürükleri ortaya çıkıyor. Doğaüstü güç insanı vahşi bir hayvan gibi doğada dolaşsın diye mi tasarladı? Uygarlığa geçeceği ve geçişte yaşanacak sorunlar tahmin edilemez miydi? Akıllı tasarımcılara sormanıza gerek yok; çünkü onlar bulunan bunca insana ait fosili zaten insan neslinin atası olarak kabul etmiyorlar. İnsanın zembille gökten indiğine inanıyorlar. Ancak bir evrimciye sorarsanız, “diş çürümeleri neden oluyor?” diye, o size der ki, tahılla beslenme, mayalanmaya bağlı olarak ağızda asidik tepkimelerin ve aşınmaların meydana gelmesini tetiklediği için olmuştur. Bu tasarım hatasını giderebilmek için de akşam-sabah macunlarla fırçalama yoluna gideriz. 

14. Akşam sabah hamdolsun verdiğin nimetlere diye dua ediyoruz. Bu kadar çeşitli yiyecek verdiği için. Pekâlâ, yaklaşık 400 bin bitki olmasına karşın niye daha çok çeşitli meyve ve sebze sunmadığını bir türlü aklımıza getirmiyoruz. Çünkü olandan başkasını düşünemiyoruz. Düşünebilmeniz için evrim mantığına sahip olmanız gerekir; o da bizde yok. İnsan oluştuktan çok daha sonraki devirlere bakacak olursak, bugün nimet olarak tanımladığımız sebze ve meyvelerin ve keza hayvanların hiç birini göremeyiz. Doğa, elmayı, armudu, kirazı, kayısıyı, portakalı, şeftaliyi, mısırı, domatesi, salatalığı, kabağı, nohudu, şeker pancarını, karnabaharı, lahanayı, kıvırcığı, marulu, Çin marulunu, kırmızılâhanayı, Montofon ineğini, Holstein ineğini, Legorn tavuğunu ve bugün kullandığımız daha onlarca ürünü bugünkü haliyle evrimleştirmemiş tir. Ama her devirde evrim mantığına sahip insanlar olduğu için “akıllı tasarım ürünü olarak belirtilen” verimsiz varlıkları insani tasarımla çok daha kullanılabilir ve verimli hale getirdiler. Siz, domatesi, şeftaliyi, elmayı, portakalı ve yukarıda yazılan bitki ve meyveleri doğaya bırakın belirli bir süre sonra asıllarına döneceklerdir, yani evrimsel tasarıma. Montofon ineğinin, Holstein ineğinin ve Legorn tavuğunun zaten doğada üreme şansı olmayacaktı. Kıvırcığı, marulu, karnabaharı, lahanayı, Çin marulunu, aysbergi, süs lahanalarını, brokoliyi, kırmızılâhanayı doğaya bırakın yıllar sonra yumruları sadece bir fındık bilemedin ceviz kadar kalmış Bürüksel lahanasına döndüğünü göreceksiniz. İnsan olmasaydı mısır bitkisi ise hiçbir zaman olmayacaktı. Doğa insanı düşünerek bunları evrimleştirmediğ i için, bizim amacımıza en uygun şekli vermedi. Akıllı bir tasarımda eşrefi mahlûka neden en iyisinin sunulmadığını merak etmiş olmalısınız. Nede olsa insan olmanın en önemli özelliği merak etmektir. Daha iyi bir tasarımın yapılma zevki insana mı bırakılmış dersiniz (böylece akıllı tasarımcılara zor zamanlarda kullanabilecekleri bir açıklama da vermiş oluyorum). Bütün bu değerli yiyeceklerimiz doğada bugünkü haliyle bulunmuyor. Doğal işletiminin hatalarla dolu olmasından dolayı, anormallikler, örneğin poliployidi dediğimiz kromozom çoğalmaları nedeniyle bugünkü sulu ve iri meyveler oluşuyor ya da doğaüstü gücün bizim için esirgediği kalıtsal kombinasyonları insanlar ıslah yoluyla kendisi yapıyor.

Kaynak:Bilim ve Ütopya dergisi (2009 Sayı: 185).
-Ali Demirsoy

11 yorum:

  1. Facebook'taki sayfalarınız geçici olarak mı kapandı yoksa şikayetler dolayısıyla mı kapandı?

    YanıtlaSil
  2. Çok iyi bir yazı

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ÇOK SALAKÇA HER ŞEYİ BİR YARDAN VAR MAYMUNDAN GELDİĞİNE İNANAN APTALLARA ŞAŞIRIYORUM ONU KİM YARATTI PEKİ ? SİZ MAYMUN OLMAYA DEVAM EDİN

      Sil
    2. burda senin soruna karşılık tanrıyı kim yarattıya kadar gider sonuçta sizin mantığınızla hiçbir şey yoktan var olamaz

      Sil
    3. İnsan maymundan geldi diye bir iddia yok ki. Evrimin ne iddia etdiğini bilmeden nasil o iddialari redd edebilioyosun anlamiorum dorusu.

      Sil
    4. Tanrı korkusu olduğu için bu tür yazıları inkar ediyorsunuz. Okuyunca sinirlenmenize şaşılmamalı. Aileden gelen, kendiniz araştırıp sorgulamadan bir dine mensup olduğunuz ve boş şeylerle doldurulduğunuz için böyle konuşmanız doğaldır.

      Sil
  3. kusurdan kastınız insan menfaatine aykırı şeylerse hiç gerek yoktu prostat bezinin evrimine neden acı var bu dünyada diye sorsaydınız biz size imtihan derdik zaten

    YanıtlaSil
  4. Yorumları okudukça görüyorum ki baĞzı insanların beyinleri evrim sürecinden geçmemiş:)

    Yahu arkadaş adam onca yazmış, gayet mantıklı (kısmen bilimsel) açıklamış sen geliyorsun mantığı kaldırıp çöpe atıyorsun "imtihan" diyorsun, ben maymun değilim maymun kılıklılar diyorsun. Bak bir daha açıklayayım: adam diyor ki yediğin portakalı doğaya bırak; yani allahın yarattığı şekle razı ol, o turunç olur sen de yiyemezsin diyor. Portakal turuncun ıslah edilmiş halidir, yani insanlar tarafından evrim süreci maniple edilmiş halidir diyor sen ise her haltı allah yarattı diyorsun. Bütün düşünebildiğin gerçekten bu kadar mı? Yoksa o küçüklükten beri allah sevgisi adına içine salınan koca korku mu gözlerini kör ediyor?

    YanıtlaSil
  5. bide bu maymundan glme gelme olayı var yahu kimsenin maymundan geldiği yok sadece köken olarak evrim sürecinde bi ortaklık var. yoksa evrim de şu andaki maymundan geldiğimizi idda eden bi şey yok. Herkes tutturmuş maymunlar neden var o zaman konuyla alakası yokda ondan var. Yahu mağara adamları ilk türler fosiller var. ilk insanın adamle havva oldugunu soyluyonuz. Tarımı hayvancılıgı her seyi allah adame cocuklarına ögretmiş. Tarım dünyada ne zaman basladıgı hayvancılın ne zaman basladıgı bellı. ya sız bıle okumussunuzdur okulda insan topluluklarının toplayıcılıkdan tarıma gectiğini hayvanları evcıllestırmeye yavas yavas basladıgını. onca tarihi yaşanmış onca çağı magara adamlarını toplayıcı toplumları gocebe toplumları tarıma gecen toplumları her şeyi yok sayın tüm tarihi yok sayın sonra il adem vardı o her seyı bılıyo cocukları her seyı bılıyodu deyin. ee sonra ne oldu magara adamları geldı. ademle havvanın hıkayelerı gunumuz hayvanlarıyla gecer nasıl olduda ılk olan adamın yanında kuzular koyunlar varken sonrasında bırden dınozorlar ve magara adamları geldi. nasıl olduda her sey gıttı o guzel hıkayelerınıze gore. neyse dusunun işte. bide madem bilime inanmıyosunuz bılımın gosterdıklerıne ınanmıyorsunuz acıl durumda yaralandıgınız zaman doktora gıtmeyın evde oturun dua edin. bıde bırılerı dıyor o zaman butun evrenı arayıp alladın yoklugunu gostermenız gerekır. sebep cantasında 10 lira varmış. banane arkadas. sen o 10 lirayla ilaç alabılıyosan o para işe yarıyosa varsa gercekten vardır sen bana bunu ispatlarsın. bende dıyorumkı yok cunku bı işe yaramıyo cunku olsa bu kadar konusmazdın. işe yaramıyan bi şeyin arkasından gıtmeyın bari. hiç evrenin fotoğraflarına baktınızmı işte gerçek maneviyat onlarda var. ahlak desen zaten bılımle felsefeyle korunan bı sey dındarların durumu zaten ortada. en buyuk dındar dedıgınız ınsanların hepsının ahlahsızlıkları yedıklerı paralar yaptıkları cınsel suclar her gun ortaya cıkıyo bı yenısı. onlar yaparken sızın en buyuk dındar dedıklerınız yaparken bılyolar gercegı ondan o kadar rahat yapıyolar yaptıklarını. ondan calıyolar ınsanları kadnırıp sırtlarından gecınıyolar bılıyolar o dındar en buyuk saydıklarınız yanmıycaklarını ölünce ölmüş olacaklarını dogmadan önce hissetmedikleri öldükden sonrada hissetmiyceklerini bildikleri için (biliyorum bunu kabul etmek biraz acı) insanları uyutup bize uyun duyup kandırıp aslında kendileri gizli olarak yapıyolar butun kotuluklerı. bıde dıyolarkı bı sebeb, vardır. yahu peki bizim bi sebebiz olamamız mı biz sizden hiç bir kazanç elde etmiycez sadece iyi olun sizde istiyoruz. siz anlasanız ne olcak benım yanıma gelıp bana bı kazanc mı verceksınız hayır. lütfen size öğretilenleri bir kenara bırakın onun bunun peşinden gidip şu adam boyledır şöyledir diyip tapar gibi sevmeyin bari. kendi doğrularınızı kendi yorumlarınızı getirin bari. düşünün beyniniz var hiç kimsenin size soylemesine gerek yok okuyun. ama illa ki bir söz işitmek istiyorsanız hiç yok tan doğru sözün peşinden gidin diye yazdım bunları. bi şey olduğumdan değil.

    YanıtlaSil
  6. Çok güzel bir yazı, teşekkürler sonuna kadar okudum.
    Bilim her şeyi açıklığa kavuşturmanın peşinde binlerce kelimelik yazılar yazarken, din sadece 2 kelimeye inanmamızı istiyor.
    -"ALLAH YARATTI"
    Aslında durum çok açık, fakat olmayınca olmuyor.

    Takipteyiz, ellerinize sağlık :)

    YanıtlaSil
  7. Ateist düşünceyi kendilerine meslek edinmiş bazı materyalist biyologlar, insanın var oluşunu, ateizme dayalı pozitivist felsefeyle açıklamayı sürdürüyorlar. İnsanda vazifesi tam bilinemeyen bazı yapıları lüzumsuz addediyorlar. İnsanda görülen bazı hastalıkları da kendi akıllarına sığıştıramadıklarından, bunları, bir yaratıcının olmadığına ve insanın gelişigüzel ve daha aşağı yapılı varlıklardan ortaya çıktığına delil göstermeye çalışıyorlar. Bununla ilgili, internette yer alan iddialarından bazıları şöyle;    Çocukların, doğumdan itibaren ilk birkaç ay içinde gaz çıkaramaması,    Çocukların iç kulak ile ağız arasındaki östaki borusunun kısa oluşunun orta kulak rahatsızlığına sebep olması,    Çocuklarda, idrar kesesinin dışarıya bağlayan kanalın erişkinlere göre kısa olması nedeniyle idrar yolları hastalıklarının görülmesi,    Penisteki sünnet derisinin varlığı,    Anne sütünde D vitamininin olmaması,    İnsandaki diş çürüklüğü ve 20 yaş dişlerinin varlığı,    Kemik erimesi (Osteoporaz),    Yaşlılarda görülen prostat rahatsızlığı,    Kadınlarda görülen rahim ve meme kanserleri,    Omurga rahatsızlığı,    Bazı insanlarda kasık fıtığının görülmesi,    Yaratıcını, yaklaşık 400.000 bitki olmasına rağmen niye daha çok çeşitli meyve ve sebze sunmadığı ve domatesi, şeftaliyi, elmayı, portakalı niye yabani tarzda verdiği gibi ardı arkası kesilmeyen sorular.    Bu soruların özeti; insan başta olmak üzere, bütün varlıkların yaratılış hikmeti ve gayesinin ne olduğu ve niçin yaratıldığıdır.    Bu soruların cevabını bilimsel bilgi veremez. Yani, insanın niçin yaratıldığı, hastalıkları yaratmadaki hikmetlerinin neler olduğu gibi soruların cevabını bilimsel bilgi, yani laboratuar değil, semavî kaynaklar verir.Ateist düşünürler, bu ve benzeri sorulara felsefî bir takım yorumlar getirip, cerbeze ile bunu da bilimsel bir bilgi gibi takdim ediyorlar.  Onların yaptığı, fizik ötesine ait, kendi anlayış ve inanışlarına dayalı bir takım faraziye ve yorumlardır. Bilimsel bilgi değildir.Burada kusur, insanın yaratılışında değil, Allah’ı bilmeyen, Peygamberleri tanımayan ve Allah’a dost olamayan ateist ve materyalist felsefeci ve evrimcilerin düşüncelerindedir.Materyalist evrimciler başta insan, bütün varlıkların yaratılış itibariyle kusurlu oluşunu, bunların planlı tasarımın eseri olmadığına delil gösteriyorlar. Burada önemli soru şudur:—Kusursuzluğun ölçüsü nedir?Bir varlığın veya âletin mükemmelliği, ya da noksanlığı, ne gaye için yapıldığına bağlıdır. Söz gelimi, buzdolabının yapılış gayesi bellidir. Buzdolabını yapan usta, onun ne için yapıldığını, hangi gayeye göre plânlandığını bilir ve bildirir. Siz şayet buzdolabının yapılış gayesini, çamaşır yıkamak olarak alır, ona göre bakarsanız buzdolabında pek çok yapılış hatası bulursunuz.

    YanıtlaSil