9 Aralık 2018 Pazar

Eşcinsellik ve Evrim İlişkisi Üzerine


Temel Kavramlar

Eşcinsellik ve Evrim ilişkisi, homoseksüellik ve cinsiyet kavramları üzerinde toplumsal yapının da etkisiyle yanlış anlaşılmakta ve kavram hatalarından dolayı çeşitli tartışmalarda anlaşmazlığa girilmektedir. Dolayısıyla her ne kadar bu yazının konusu eşcinselliğin olası evrimsel avantajları veya eşcinselliğin günümüzde devam etmesinin olası sebepleri hakkında olsa da temel kavramlardan bahsetmek yazının bütünlüğünü sağlamak için şarttır:

Biyolojik Cinsiyet: Bireyin cinsel organına ve salgıladığı kimyasal oranlarına bakılarak belirlenen cinsiyet türü. Cinsel organ yapılarına göre canlılar 3 sınıfta incelenmektedir. Erkek, dişi ve hem erkek hem dişi cinsel organlarının geliştiği hermafrodit bireyler/erdişiler.

Toplumsal Cinsiyet: Biyolojik cinsiyetlerde davranışsal, fiziksel ve hareketlere dayalı özelliklere toplumsal görev ve anlamlar yüklenerek oluşan kültürel cinsiyet algısıdır. Toplumsal cinsiyet algısı kültürden kültüre değişebileceği gibi bir kültür içerisinde de zaman içerisinde değişebilir. Örneğin küpe takmak , saç uzatmak, oyuncak bebekle oynamak kültürlerin çoğunda  kadına yüklenen değerler iken arabalarla oynamak, tespih sallamak, toplumsal statüyü fiziksel otorite ile sağlamak gibi değerler erkeklere yüklenen toplumsal cinsiyet rollerindendir.

Cinsel Kimlik: Kişinin kendini cinsel veya romantik çekim hissettiği kişilere göre tanımlanan ve genelde yönelimsel değil davranışsal sebeplere dayanan kimlik tipi. Kişinin kendisini hangi cinsiyet tipine yakın hissettiği ile alakalı psikolojik bir kavramdır.

Cinsel Eğilim: Kişinin biyolojik cinsiyeti ile bağlantılı olarak hangi cinsiyete karşı cinsel/romantik ilgi duyduğuna göre tanımlanan kavram.
·         Heteroseksüellik:  Farklı cinsiyetteki bireylere ilgi duyma durumu
·         Homoseksüellik: Aynı cinsiyetteki bireylere ilgi duyma durumu
·         Aseksüellik: Bireylere cinsel ya da duygusal ilgi duymama durumu
·         Poliseksüellik: Spesifik olarak belli iki veya daha fazla cinsel kimliğe ilgi duyma durumu
·         Panseksüellik: Tüm cisiyetlere ilgi duyabilme durumu.

Elbette toplumsal cinsiyet rollerinin etik incelemeleri veya cinsel kimlik ile yönelim arasındaki farklara değinen uzun bir yazı yazılabilir fakat bu yazının konusu eşcinsellik ile evrim ilişkisi hakkında olacak. Bu sebeple yukarıdaki tanımlarla ilgili bilmemiz gereken ana tezler kişinin doğuştan gelen biyolojik cinsiyetiyle cinsel yönelimi arasında doğrudan bir bağlantı olmadığı gibi kişiye yüklenen toplumsal rollere her insanın kültürel uyum sağlamadığı gibi tanımlardan çıkarılabilecek farklar gibi tezlerdir.

Temel Kabuller

Bu yazı, konusu itibariyle çok sayıda tartışmaya kapı aralayabilir. Zira halihazırda toplumsal algılar ve dogmatik düşünceler eşcinselliğe karşı psikolojik ve sosyolojik tutumlar olarak karşımıza çıkmakta ve bu tutumlar eşcinselliğin ahlaki olup olmadığından tercih olup olmadığına kadar çok sayıda tartışmanin doğmasına sebep olmuştur. 21. Yüzyılın toplumsal, etik, antropolojik verileri göz önüne alındığında bazı tartışmaları günümüze uygun bulmamakta ve tutarlı felsefi duruşlarca varsayılan bir takım varsayımları ve hipotezleri kabul ederek ilerlemeyi tercih etmekteyiz.
Öncelikle eşcinsellik ve ahlak ilişkisi partik etik yahut normatif etik kuramlarınca ayrı ayrı incelenebilecek bir konu olup belki başka bir yazıda detaylı bir şekilde araştırılabilir. Lakin bu konuyu şu an okuyucunun felsefi duruşuna bırakıyoruz. Yazıdan elde edilen veriler eşcinsellik ve ahlak konusunda düşüncelerimizi şekillendirirken kullanılabilir fakat bu metnin ana konusunun dışındadır.

Bununla beraber eşcinselliğin hastalık olup olmadığı bu yazının konusu olmamakla birlikte hastalık tanımının bireyin ölümüne sebep olacak veya hayatta kalma konusunda ciddi bir dezavantaj sağlayacak özellikler bütünü olmasından yola çıkarak eşcinselliğin bu tanıma uymadığı sebebiyle eşcinsellik hastalık olarak varsayılmamaktadır. Kaldı ki Amerika Psikoloji Derneği (APA) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) gibi saygın örgütlerin 70’li yıllardan beri eşcinselliği hastalık kategorisinden çıkarmış olmasını göz önünde bulundurarak bu varsayımı gayet makul şekilde değerlendirebiliriz (1).
Eşcinsellik doğa-dışı bir özellik midir tartışması ise halihazırda bonobolardan meyve sineklerine, penguenlerden böceklere kadar çok sayıda varyasyonu bulunan canlı türlerinde eşcinsel davranış ve eğilimlerin rastlanması bu özelliğin doğallılığını varsaymamız için yeterlidir.
Eşcinselliğin tıpkı heteroseksüel bir kadının bir erkeği beğenmeyi seçememesi yahut heteroseksüel bir erkeğin bir kadından hoşlanmayı seçmemesi gibi bir tercih olmadığını ve eşcinsellerin eşcinsel olmayı tercih etmeyip bunun farkına vardıklarını güncel ve çağdaş psikolojik verilerle varsayabiliyoruz. Dolayısıyla varsayımlarımız arasında cinsel eğilimin tercih olmadığı ve genelde genetik, hormonal, epigenetik, psikolojik ve antropolojik açıklamalarla açıklanabileceğini ve temelde bunun bir farkındalık olduğu da bulunmaktadır.

Son varsayımlarımız eşcinselliğin genetik temelleri olduğuyla ilgili olup en tartışmalı varsayımımız olarak gözüküyor. Zira eşcinselliğin genetik bir temeli olmayıp seçilimsel baskıya tabii olmadığını iddia eden görüşler de bulunmaktadır. Buna rağmen bir şeyin sebebinin genetik olduğunu söylemekle o şeyin genetik temelli sebeplere sahip olduğunu söylemek arasındaki farktan da bahsetmemiz gerekiyor. Zira genetik temelli sebepler, genetiğin etkilediği kimi davranışların (bu bazen bir salgı bazen ısı değişimi bazen doğrudan bir fizyolojik reaksiyon olabilir) dolaylı olarak yol açtığı değişiklikler olarak tanımlanabilir. Genetik ile davranış arasında kurulan bağ dolaylı bir bağ olduğundan açıklanması beklenen davranışın doğrudan genetik sebepleri olmamasına rağmen genetik temelli sebepleri olabileceğini gösterir. Örneğin (2) erkeklerin evrimsel süreçte üç boyutlu düşünmeye daha eğilimli olmalarının sebebi spesifik olarak “üç boyutlu düşünme geni” olmamasına rağmen testesteron salgısı beynin sağ lobunun gelişmesini engellediği için erkeklerin sol beyni sağ beyinlerine göre genelde daha gelişmiş durumdadır. Sol beyin de üç boyutlu düşünmede avantaj sağladığı için erkek beynine sahip insanların diğer insanlara oranlara üç boyutlu düşünmede daha iyi konumda olduğu istatistiksel olarak söylenebilir. Şimdi kendimize şu soruyu soralım: Üç boyutlu düşünme genetik midir, genetik temelli midir yoksa salt çevresel midir? Elbette doğrudan bir gen ile üç boyutlu düşünme bağlantısı olmadığından genetik  yeterli değildir. Fakat testestoron salgısı ile bağlantılı genler düşünüldüğünde genetik testesteron salgısına, bu salgı sağ beyin gelişiminin yavaşlamasına, bu yavaşlamanın sol beynin baskınlaşmasına ve bu baskınlaşma üç boyutlu düşünmenin daha iyi konumda olmasına sebep olmaktadır. O halde bu davranışın oluşmasında genetik temelli sebepler dolaylı açıdan rol oynamaktadır. Dolayısıyla eşcinsellik genetik temellidir varsayımı eşcinsellik geni vardır tezinden farklı bir tez olacaktır. Zira doğrudan eşcinsellik geni olmasa bile (olmadığını değil, olmaması durumunda bile genetik temelli olduğu varsayımını değiştirmeyeceğini iddia ediyorum) eşcinselliğin genetik temelli olduğunu söylemekte bir tutarsızlık bulunmamaktadır. Bizim varsayımımız daha az tartışmalı olduğundan genetik temele dair bir varsayımdır. Bu varsayımın haklı gerekçesi olarak da eşcinsel davranışın sinir sistemi, hormonlar, salgılanan kimyasallar gibi çok sayıda alt sebebe dayandığını ve tüm bu sebeplerin genetik temelli olduğunu söylememiz mümkündür. (Eşcinsellik geninin olup olmadığıyla ilgili hem böyle bir genin olduğunu savunan hem de eşcinselliğin çeşitli davranışsal farklılıkların bir araya gelmesinden oluştuğunu savunan farklı ekoller olduğundan ikisini birleştiren bir varsayım ortaya atmanın daha verimli olması sebebiyle bu iki ekolün tartışmalarına yazıda yer verilmedi.)

Problem Tespiti

Tüm bu temel kavramlar ve varsayımların sonrasında evrim ve eşcinsellik konusunda problem tespitini ve yazının hangi sorunu çözmeye çalıştığını anlatabiliriz. Burada doğal seçilimin işleme mekanizmasını hatırlatmakta fayda görüyorum. Bildiğiniz üzere doğal seçilim, eğer bir canlı hayatta kalma ve üreme şansını arttıracak özelliklere sahipse bir sonraki neslin gen havuzunda bu özelliğin frekansının artacağını söylemektedir. Yani eğer bir özellik hayatta kalmanızı sağlıyor ve üremenize yardımcı oluyorsa o özellik bazı tesadüfi faktörler dışında korunacaktır. Eğer bir davranış yaşamınızı devam ettirmeniz veya genlerinizi yeni nesle aktarmanız konusunda dezavantaj sağlıyorsa bu özellik zamanla popülasyonda yok olmaya gidecektir. Elbette durum bu kadar basit olmamakla birlikte bu bilgi şu an için bizim için yeterli gözüküyor.

Elimizdeki varsayımlar ışığında şu üç tez arasında bir problem olduğu sezgisel olarak gözükmektedir:

  •        Eşcinselliğin genetik temeli vardır.
  •        Eşcinselliğe 500’den fazla mevcut türde rastlanmaktadır.
  •      Yaşama ve üreme şansını azaltan genetik temelli özellikler zamanla yok olma eğilimindedir.


Fakat eşcinsellik doğrudan kendi cinsine cinsel ve  duygusal ilgi gösterme durumuyken üreme ve genleri bir sonraki nesle aktarma konusunda dezavantaj sağlamamakta mıdır? Sonuçta karşı cinse ilgi duymak çocuk yapma ve genlerinizi yeni nesilde var etme konusunda sizi rakiplerinize karşı geri plana atar. O halde eşcinselliğe nasıl hala mevcut türlerde rastlayabiliyoruz? Eşcinsel birey kendi genlerini çocuklarına aktaramaz çünkü eşcinselse çocuk sahibi olma ihtimali ciddi bir biçimde düşecektir. Bu yazının ana konusu da eşcinselliğin evrimsel bir avantajı olup olmadığı konusunda olacak.

Eşcinselliğin Olası Evrimsel Biyolojik Açıklamaları

Bu problem üzerine çok sayıda bilim insanı kafa yormuş ve eşcinselliğin evrimsel avantajlarının olup olmadığı konusunda farklı hipotezler ortaya atılmıştır. Bu tezleri aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:

·         Hatalı Varsayım Açıklaması: Bu açıklamaya göre eşcinselliğin bir sonraki nesle genlerini aktarma konusunda aslında muazzam bir fark yoktur ve aslında eşcinseller de bir takım sebeplerle çocuk sahibi olmaktadır. Örneğin William Enstitüsünün 2013 yılında yayımladığı rapora göre Amerika’daki gay, lezbiyen, biseksüel ve transseksüel bireylerin %37’si çocuk sahibidir ve bu bireylerin %60’ı biyolojik olarak bu çocuğun doğmasını etkilemiştir (3). Homofobinin yaygın olduğu ve kültürel sebeplerle eşcinsellerin bir arada yaşamasının nispeten diğer türlere oranla daha zor olduğu insanlarda bile durum bu şekildeyken eşcinsellik eğiliminin genetik aktarımıyla yok olmaması gayet makul gözükmektedir. O ya da bu sebeple eşcinsel ya da aseksüel olduğunu fark etmeyen ya da toplumsal dürtüler sebebiyle baskı hisseden eşcinsel/aseksüel bireyler bir şekilde karşı cinsle ilişkiye girip genlerini aktarma eğiliminde olduğu varsayımı temel alan bu açıklama aslında eşcinsellerin asla karşı cinsle birlikte olamayacağı fikrinin hatalı ve gaddar bir varsayım olduğunu iddia ederek eşcinselliğin problem teşkil etmediğinden bahsedebilir. Buna örnek olarak bazı martı türlerinde görülen lezbiyenlik eğilimine rağmen dişi lezbiyen bireylerin çocuk yapma amacıyla erkek bireylerle birlikte olduktan sonra kadın partneriyle çocuklarına bakmasını örnek gösterebiliriz (4). Hatalı varsayım açıklamasının varyantlarından bazıları eşcinselliğin cinsel başarıyı dolaylı yoldan arttıracağını bile ileri sürmektedir. Bu varyanta göre cinsel seçilimde toplumsal açıdan üst statülerde olma avantajlı iken aynı zamanda aynı cinse ilgi duyan bireyler toplumsal statüde diğerlerine oranla daha hızlı üst basamaklara tırmanabilmektedir. Yani eşcinsellik çok sayıda eğilimin dolaylı avantajlarını kullanabilir durumdaysa kendi genlerini aktarma konusunda da dezavantajlarını kapatabilir konumda olabilirler.

·         Grup Seçilimi Açıklaması:  Eşcinselliğin evrimine yönelik bir diğer açıklamalar bütünü ise eşcinselliğin her ne kadar bireysel genleri aktarmada dezavantaja sebep olsa da grup seçilimi ve varolan popülasyonun gene havuzunun korunmasında etkili olduğu yönündedir. Bildiğimiz ve daha önceki yazılarda bahsettiğimiz gibi evrimin tek seçilim mekanizması doğal seçilim değildir. Her ne kadar bireysel avantaj evrimsel açıdan önemli olsa da popülasyonun korunması dolaylı yoldan bireyin genlerinin bulunduğu gen havuzunu da koruyacağından kimi zaman grup seçilimi doğal seçilime baskın gelebilir. Örneğin fedakarlık davranışları her ne kadar bireye dezavantaj sağlıyor gibi gözükse de kendi genine yakın bireylere yapılan fedakarlık kendine yakın genlerin korunmasını sağlayabilir. Yani bireye dezavantaj sağlayan kimi özellikler bireyin bulunduğu kominiteye avantaj sağladığı için o grup içerisinde korunabilir. Örneğin bonobolarda eşcinsel erkeklerin yiğenleriyle daha çok zaman geçirmesinin gözlemlenmesi eşcinselliğin grup içerisinde avantajlarının olduğunu gösterebilir. Yahut eşcinsellerin grup içerisindeki problemleri çözmede ve iç dinamiğin korunmasında empati yetenekleri nispeten daha iyi oldukları için bulundukları topluluğa avantaj sağladığı iddia edilebilir. Buna ek olarak Paul Vasey’in Somoa’da yaptığı sosyolojik araştırmalar sonrasında eşcinsel bireylerin yuva içerisinde daha yardımsever olduğu sonucuna ulaşmıştır (5). Bununla beraber eşcinsel çiftler kendinden olmayıp normalde avantaja sahip olmasına rağmen ebeveynlerini kaybettiği için o şartlar altında yok olacak bireyleri evlat edinip yetiştirebildiği için gruba bir başka avantaj sağlayabilmekte ve genetik sürüklenmenin dezavantajlarını gidermeye yardımcı olabilir. Özetlersek bu açıklama varyantı eşcinselliğin bulunduğu grubun daha avantajlı olmasının evrimsel açıdan eşcinselliğin korunmasına neden olduğu fikriyle özdeşleşebilir.

·         Yarı Avantaj Açıklaması: Bu açıklamanın temelinde avantaj kelimesinin bulunan kültüre yaşanılan yere ve fiziksel çevreye göreliliği bulunmaktadır. Öyle ki kimi durumlarda bireye dezavantaj sağlayan bazı özellikler bazı şartlar sağlandığında avantaj olabilmektedir. Bunun tersi de geçerlidir. Örneğin dinozorların devasa cüsseleri ve pulla kaplı derileri onlara yüzbinlerce yıl avantaj sağlamış olmasına rağmen atmosferdeki oksijen oranının değişimi ve iklim değişiklikleri bu özelliklerinin dezavantaj olmasına ve nesillerinin tükenmesine sebep olmuştur. O halde avantaj ve dezavantaj kısmi göreliliğe sahip olup kimi özellikler bazı ortamlarda avantaj sağlarken bazı ortamlarda evrimsel dezavantaj olabilmektedir. Yarı avantajlı özellikler ise aynı süre zarfında hem dezavantaj hem avantaja sahip kimi özellikleri içine alan bir kümedir. Buna örnek olaraksa orak hücre anemisini gösterebiliriz. Bireysel bakıldığında yaşama şansını azaltmasına rağmen sıtma hastalığına yakalanmayı engellediği için bu özellik kısmi açıdan korunabilmektedir. Benzer şekilde eşcinsellik kısmi açıdan evrimsel dezavantaja sahipse de dişilerin cinsel performansını yükselttiği için kısmi açıdan gen havuzunda korunması bu açıklamanın temelini oluşturur. Proceedings of the Royal Society B (6) dergisinde yayımlanan çalışmalar ışığında hiç değilse meyve sineklerinde eşcinsellikle bağlantılı genlerin dişilerde üreme potansiyelini arttırması bu avantaj lehindeki çalışmalardandır. Kısacası eşcinselliği erkeklerde birey çapında evrimsel dezavantaj kadınlarda avantaj sağlayan bir özellik olarak görmek bu açıklamanın temelini oluşturur.

·         Yan Ürün Açıklaması: Bu açıklama kümesi ise eşcinsellik eğiliminin bir davranışlar bütünü olduğunu ve bu bahsedilen kimi davranışlarının yan ürünü olarak eşcinselliğin açığa çıktığını söylemektedir. Evrimsel yan ürünlei daha iyi anlamak için örnekler vermek faydalı olacaktır. Örneğin evrimsel açıdan avantaj sağlamasa veya bu avantajın gen frekansındaki değişime çok katkı yapmadığı durumlarda kimi zaman yan ürünleri gözlemlemekteyiz. Örneğin insanların alet yapma ve bulundukları çevrede hayatta kalmak amacıyla planlar, taktikler veya tuzaklar kurmak evrimsel avantaja sahiptir. Tüm bu davranışlar geleceği düşünme ve planlama konusunda insanın gelişmesi ile mümkün olacaktır. O halde geleceği düşünme ve planlama evrimsel avantajlı bir durumdur. Buna rağmen bu özelliğin bir yan ürünü olarak insanın ölümden sonra da yaşama veya binlerce yıl yaşama arzusu gelişmiştir. Evrimin asıl amaçladığı şey muhtemelen geleceği düşünme ve planlama iken bu özelliğin bir yan ürünü olarak evrimsel açıdan avantajlı ya da dezavantajlı olmayan ya da gen frekansına çok fazla etkisi bulunmayan ölümden sonra yaşam arzusunun gelişmesi yan ürünün ne olduğunu anlamak için yeterli olacaktır. Bununla birlikte yan ürün açıklamasında aslında eşcinsel davranışın evrimsel süreçte korunmasının temel sebebi başka sebeplerle korunan genlerin aynı zamanda eşcinselliğe de yol açtığı iddia edilebilir. Örneğin eşcinsel eğilimin aynı zamanda cinsel seçilim esnasında dişiye kur yapma, şarkı söyleyerek karşı cinsi etkileme, yalama gibi özelliklerin veya cinsel zıtlık veya baskınlık gibi özelliklerin yaygınlığının en avantajlı konuma gelmesinin bir yan ürünü olarak ortaya çıktığı bu açıklamanın temel iddiasıdır.

Bunlarla beraber eşcinselliğin aslında nötral bir karakter olduğunu iddia eden açıklamalardan cinsel seçilime sağladığı katkılara kadar eşcinselliğin evrimine dair çok sayıda açıklama mevcuttur. Tüm bu açıklamalar arasından hangi açıklamanın doğruya en yakın olduğu yahut hangi açıklamaların birleşiminin kabul edileceği fikirlerini okuyucunun araştırmasına bırakıyoruz. Burada son olarak her canlı popülasyonunun kendi özelinde incelenmeli ve  o popülasyon için eşcinselliğin evrimsel avantajlarının yahut bu eğilimin korunmasının temelinde farklı sebeplerin yatabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.

Not1: “Eşcinsellik ve akraba seçilimi arasındaki ilişki nedir?” sorusuyla bu yazının doğmasına sebep olan İpek Gümüş’e teşekkürler.
Not2: Evrim Ağacı Ekibinden Çağrı Mert Bakırcı’ya yazdığı yazılarla bu yazıya yaptığı katkılar için teşekkürler.

Kaynakça:

2-      Bkz. Sinan Canan & Pelin Çift, Beynin Sırları, Destek Yayınları, İstanbul, 2017


4 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Yazmayı bıraktığın için siteye uzun süredir girmiyordum. Tekrar döndüğüne çok sevindim. Yeni yazılarını merakla bekliyorum. Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  3. Ne yazacak ya gruplardan oradan buradan görüyor topluyor gerçek sanıyor.

    YanıtlaSil