Temel Kavramlar
Eşcinsellik ve Evrim ilişkisi, homoseksüellik ve cinsiyet
kavramları üzerinde toplumsal yapının da etkisiyle yanlış anlaşılmakta ve
kavram hatalarından dolayı çeşitli tartışmalarda anlaşmazlığa girilmektedir.
Dolayısıyla her ne kadar bu yazının konusu eşcinselliğin olası evrimsel
avantajları veya eşcinselliğin günümüzde devam etmesinin olası sebepleri
hakkında olsa da temel kavramlardan bahsetmek yazının bütünlüğünü sağlamak için
şarttır:
Biyolojik Cinsiyet: Bireyin cinsel organına ve salgıladığı kimyasal
oranlarına bakılarak belirlenen cinsiyet türü. Cinsel organ yapılarına göre
canlılar 3 sınıfta incelenmektedir. Erkek, dişi ve hem erkek hem dişi cinsel
organlarının geliştiği hermafrodit bireyler/erdişiler.
Toplumsal Cinsiyet: Biyolojik
cinsiyetlerde davranışsal, fiziksel ve hareketlere dayalı özelliklere toplumsal
görev ve anlamlar yüklenerek oluşan kültürel cinsiyet algısıdır. Toplumsal
cinsiyet algısı kültürden kültüre değişebileceği gibi bir kültür içerisinde de
zaman içerisinde değişebilir. Örneğin küpe takmak , saç uzatmak, oyuncak
bebekle oynamak kültürlerin çoğunda
kadına yüklenen değerler iken arabalarla oynamak, tespih sallamak,
toplumsal statüyü fiziksel otorite ile sağlamak gibi değerler erkeklere
yüklenen toplumsal cinsiyet rollerindendir.
Cinsel Kimlik: Kişinin kendini cinsel veya romantik çekim
hissettiği kişilere göre tanımlanan ve genelde yönelimsel değil davranışsal
sebeplere dayanan kimlik tipi. Kişinin kendisini hangi cinsiyet tipine yakın
hissettiği ile alakalı psikolojik bir kavramdır.
Cinsel Eğilim: Kişinin biyolojik cinsiyeti ile bağlantılı olarak
hangi cinsiyete karşı cinsel/romantik ilgi duyduğuna göre tanımlanan kavram.
·
Heteroseksüellik: Farklı cinsiyetteki bireylere ilgi duyma
durumu
·
Homoseksüellik:
Aynı cinsiyetteki bireylere ilgi duyma durumu
·
Aseksüellik:
Bireylere cinsel ya da duygusal ilgi duymama durumu
·
Poliseksüellik:
Spesifik olarak belli iki veya daha fazla cinsel kimliğe ilgi duyma durumu
·
Panseksüellik:
Tüm cisiyetlere ilgi duyabilme durumu.
Elbette toplumsal cinsiyet rollerinin etik incelemeleri veya
cinsel kimlik ile yönelim arasındaki farklara değinen uzun bir yazı yazılabilir
fakat bu yazının konusu eşcinsellik ile evrim ilişkisi hakkında olacak. Bu
sebeple yukarıdaki tanımlarla ilgili bilmemiz gereken ana tezler kişinin
doğuştan gelen biyolojik cinsiyetiyle cinsel yönelimi arasında doğrudan bir
bağlantı olmadığı gibi kişiye yüklenen toplumsal rollere her insanın kültürel
uyum sağlamadığı gibi tanımlardan çıkarılabilecek farklar gibi tezlerdir.
Temel Kabuller
Bu yazı, konusu itibariyle çok sayıda tartışmaya kapı
aralayabilir. Zira halihazırda toplumsal algılar ve dogmatik düşünceler
eşcinselliğe karşı psikolojik ve sosyolojik tutumlar olarak karşımıza çıkmakta
ve bu tutumlar eşcinselliğin ahlaki olup olmadığından tercih olup olmadığına
kadar çok sayıda tartışmanin doğmasına sebep olmuştur. 21. Yüzyılın toplumsal,
etik, antropolojik verileri göz önüne alındığında bazı tartışmaları günümüze
uygun bulmamakta ve tutarlı felsefi duruşlarca varsayılan bir takım
varsayımları ve hipotezleri kabul ederek ilerlemeyi tercih etmekteyiz.
Öncelikle eşcinsellik ve ahlak ilişkisi partik etik yahut
normatif etik kuramlarınca ayrı ayrı incelenebilecek bir konu olup belki başka
bir yazıda detaylı bir şekilde araştırılabilir. Lakin bu konuyu şu an
okuyucunun felsefi duruşuna bırakıyoruz. Yazıdan elde edilen veriler
eşcinsellik ve ahlak konusunda düşüncelerimizi şekillendirirken kullanılabilir
fakat bu metnin ana konusunun dışındadır.
Bununla beraber eşcinselliğin hastalık olup olmadığı bu
yazının konusu olmamakla birlikte hastalık tanımının bireyin ölümüne sebep
olacak veya hayatta kalma konusunda ciddi bir dezavantaj sağlayacak özellikler
bütünü olmasından yola çıkarak eşcinselliğin bu tanıma uymadığı sebebiyle
eşcinsellik hastalık olarak varsayılmamaktadır. Kaldı ki Amerika Psikoloji
Derneği (APA) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) gibi saygın örgütlerin 70’li
yıllardan beri eşcinselliği hastalık kategorisinden çıkarmış olmasını göz
önünde bulundurarak bu varsayımı gayet makul şekilde değerlendirebiliriz (1).
Eşcinsellik doğa-dışı bir özellik midir tartışması ise
halihazırda bonobolardan meyve sineklerine, penguenlerden böceklere kadar çok
sayıda varyasyonu bulunan canlı türlerinde eşcinsel davranış ve eğilimlerin
rastlanması bu özelliğin doğallılığını varsaymamız için yeterlidir.
Eşcinselliğin tıpkı heteroseksüel bir kadının bir erkeği
beğenmeyi seçememesi yahut heteroseksüel bir erkeğin bir kadından hoşlanmayı
seçmemesi gibi bir tercih olmadığını ve eşcinsellerin eşcinsel olmayı tercih
etmeyip bunun farkına vardıklarını güncel ve çağdaş psikolojik verilerle
varsayabiliyoruz. Dolayısıyla varsayımlarımız arasında cinsel eğilimin tercih
olmadığı ve genelde genetik, hormonal, epigenetik, psikolojik ve antropolojik
açıklamalarla açıklanabileceğini ve temelde bunun bir farkındalık olduğu da
bulunmaktadır.
Son varsayımlarımız eşcinselliğin genetik temelleri
olduğuyla ilgili olup en tartışmalı varsayımımız olarak gözüküyor. Zira
eşcinselliğin genetik bir temeli olmayıp seçilimsel baskıya tabii olmadığını
iddia eden görüşler de bulunmaktadır. Buna rağmen bir şeyin sebebinin genetik
olduğunu söylemekle o şeyin genetik temelli sebeplere sahip olduğunu söylemek
arasındaki farktan da bahsetmemiz gerekiyor. Zira genetik temelli sebepler, genetiğin
etkilediği kimi davranışların (bu bazen bir salgı bazen ısı değişimi bazen
doğrudan bir fizyolojik reaksiyon olabilir) dolaylı olarak yol açtığı
değişiklikler olarak tanımlanabilir. Genetik ile davranış arasında kurulan bağ
dolaylı bir bağ olduğundan açıklanması beklenen davranışın doğrudan genetik
sebepleri olmamasına rağmen genetik temelli sebepleri olabileceğini gösterir.
Örneğin (2) erkeklerin evrimsel süreçte üç boyutlu düşünmeye daha eğilimli
olmalarının sebebi spesifik olarak “üç boyutlu düşünme geni” olmamasına rağmen
testesteron salgısı beynin sağ lobunun gelişmesini engellediği için erkeklerin
sol beyni sağ beyinlerine göre genelde daha gelişmiş durumdadır. Sol beyin de
üç boyutlu düşünmede avantaj sağladığı için erkek beynine sahip insanların diğer
insanlara oranlara üç boyutlu düşünmede daha iyi konumda olduğu istatistiksel
olarak söylenebilir. Şimdi kendimize şu soruyu soralım: Üç boyutlu düşünme
genetik midir, genetik temelli midir yoksa salt çevresel midir? Elbette
doğrudan bir gen ile üç boyutlu düşünme bağlantısı olmadığından genetik yeterli değildir. Fakat testestoron salgısı
ile bağlantılı genler düşünüldüğünde genetik testesteron salgısına, bu salgı
sağ beyin gelişiminin yavaşlamasına, bu yavaşlamanın sol beynin baskınlaşmasına
ve bu baskınlaşma üç boyutlu düşünmenin daha iyi konumda olmasına sebep
olmaktadır. O halde bu davranışın oluşmasında genetik temelli sebepler dolaylı
açıdan rol oynamaktadır. Dolayısıyla eşcinsellik genetik temellidir varsayımı
eşcinsellik geni vardır tezinden farklı bir tez olacaktır. Zira doğrudan
eşcinsellik geni olmasa bile (olmadığını değil, olmaması durumunda bile genetik
temelli olduğu varsayımını değiştirmeyeceğini iddia ediyorum) eşcinselliğin
genetik temelli olduğunu söylemekte bir tutarsızlık bulunmamaktadır. Bizim
varsayımımız daha az tartışmalı olduğundan genetik temele dair bir varsayımdır.
Bu varsayımın haklı gerekçesi olarak da eşcinsel davranışın sinir sistemi,
hormonlar, salgılanan kimyasallar gibi çok sayıda alt sebebe dayandığını ve tüm
bu sebeplerin genetik temelli olduğunu söylememiz mümkündür. (Eşcinsellik
geninin olup olmadığıyla ilgili hem böyle bir genin olduğunu savunan hem de
eşcinselliğin çeşitli davranışsal farklılıkların bir araya gelmesinden
oluştuğunu savunan farklı ekoller olduğundan ikisini birleştiren bir varsayım
ortaya atmanın daha verimli olması sebebiyle bu iki ekolün tartışmalarına
yazıda yer verilmedi.)
Problem Tespiti
Tüm bu temel kavramlar ve varsayımların sonrasında evrim ve
eşcinsellik konusunda problem tespitini ve yazının hangi sorunu çözmeye
çalıştığını anlatabiliriz. Burada doğal seçilimin işleme mekanizmasını
hatırlatmakta fayda görüyorum. Bildiğiniz üzere doğal seçilim, eğer bir canlı
hayatta kalma ve üreme şansını arttıracak özelliklere sahipse bir sonraki
neslin gen havuzunda bu özelliğin frekansının artacağını söylemektedir. Yani
eğer bir özellik hayatta kalmanızı sağlıyor ve üremenize yardımcı oluyorsa o özellik
bazı tesadüfi faktörler dışında korunacaktır. Eğer bir davranış yaşamınızı
devam ettirmeniz veya genlerinizi yeni nesle aktarmanız konusunda dezavantaj
sağlıyorsa bu özellik zamanla popülasyonda yok olmaya gidecektir. Elbette durum
bu kadar basit olmamakla birlikte bu bilgi şu an için bizim için yeterli
gözüküyor.
Elimizdeki varsayımlar ışığında şu üç tez arasında bir
problem olduğu sezgisel olarak gözükmektedir:
- Eşcinselliğin genetik temeli vardır.
- Eşcinselliğe 500’den fazla mevcut türde rastlanmaktadır.
- Yaşama ve üreme şansını azaltan genetik temelli özellikler zamanla yok olma eğilimindedir.
Fakat eşcinsellik doğrudan kendi cinsine cinsel ve duygusal ilgi gösterme durumuyken üreme ve
genleri bir sonraki nesle aktarma konusunda dezavantaj sağlamamakta mıdır?
Sonuçta karşı cinse ilgi duymak çocuk yapma ve genlerinizi yeni nesilde var
etme konusunda sizi rakiplerinize karşı geri plana atar. O halde eşcinselliğe
nasıl hala mevcut türlerde rastlayabiliyoruz? Eşcinsel birey kendi genlerini
çocuklarına aktaramaz çünkü eşcinselse çocuk sahibi olma ihtimali ciddi bir
biçimde düşecektir. Bu yazının ana konusu da eşcinselliğin evrimsel bir
avantajı olup olmadığı konusunda olacak.
Eşcinselliğin Olası Evrimsel
Biyolojik Açıklamaları
Bu problem üzerine çok sayıda bilim insanı kafa yormuş ve
eşcinselliğin evrimsel avantajlarının olup olmadığı konusunda farklı hipotezler
ortaya atılmıştır. Bu tezleri aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:
·
Hatalı
Varsayım Açıklaması: Bu açıklamaya göre eşcinselliğin bir sonraki nesle
genlerini aktarma konusunda aslında muazzam bir fark yoktur ve aslında
eşcinseller de bir takım sebeplerle çocuk sahibi olmaktadır. Örneğin William
Enstitüsünün 2013 yılında yayımladığı rapora göre Amerika’daki gay, lezbiyen,
biseksüel ve transseksüel bireylerin %37’si çocuk sahibidir ve bu bireylerin
%60’ı biyolojik olarak bu çocuğun doğmasını etkilemiştir (3). Homofobinin
yaygın olduğu ve kültürel sebeplerle eşcinsellerin bir arada yaşamasının
nispeten diğer türlere oranla daha zor olduğu insanlarda bile durum bu
şekildeyken eşcinsellik eğiliminin genetik aktarımıyla yok olmaması gayet makul
gözükmektedir. O ya da bu sebeple eşcinsel ya da aseksüel olduğunu fark etmeyen
ya da toplumsal dürtüler sebebiyle baskı hisseden eşcinsel/aseksüel bireyler bir
şekilde karşı cinsle ilişkiye girip genlerini aktarma eğiliminde olduğu
varsayımı temel alan bu açıklama aslında eşcinsellerin asla karşı cinsle
birlikte olamayacağı fikrinin hatalı ve gaddar bir varsayım olduğunu iddia
ederek eşcinselliğin problem teşkil etmediğinden bahsedebilir. Buna örnek
olarak bazı martı türlerinde görülen lezbiyenlik eğilimine rağmen dişi lezbiyen
bireylerin çocuk yapma amacıyla erkek bireylerle birlikte olduktan sonra kadın
partneriyle çocuklarına bakmasını örnek gösterebiliriz (4). Hatalı varsayım
açıklamasının varyantlarından bazıları eşcinselliğin cinsel başarıyı dolaylı
yoldan arttıracağını bile ileri sürmektedir. Bu varyanta göre cinsel seçilimde
toplumsal açıdan üst statülerde olma avantajlı iken aynı zamanda aynı cinse
ilgi duyan bireyler toplumsal statüde diğerlerine oranla daha hızlı üst
basamaklara tırmanabilmektedir. Yani eşcinsellik çok sayıda eğilimin dolaylı
avantajlarını kullanabilir durumdaysa kendi genlerini aktarma konusunda da
dezavantajlarını kapatabilir konumda olabilirler.
·
Grup
Seçilimi Açıklaması: Eşcinselliğin
evrimine yönelik bir diğer açıklamalar bütünü ise eşcinselliğin her ne kadar
bireysel genleri aktarmada dezavantaja sebep olsa da grup seçilimi ve varolan
popülasyonun gene havuzunun korunmasında etkili olduğu yönündedir. Bildiğimiz
ve daha önceki yazılarda bahsettiğimiz gibi evrimin tek seçilim mekanizması
doğal seçilim değildir. Her ne kadar bireysel avantaj evrimsel açıdan önemli
olsa da popülasyonun korunması dolaylı yoldan bireyin genlerinin bulunduğu gen
havuzunu da koruyacağından kimi zaman grup seçilimi doğal seçilime baskın
gelebilir. Örneğin fedakarlık davranışları her ne kadar bireye dezavantaj
sağlıyor gibi gözükse de kendi genine yakın bireylere yapılan fedakarlık
kendine yakın genlerin korunmasını sağlayabilir. Yani bireye dezavantaj
sağlayan kimi özellikler bireyin bulunduğu kominiteye avantaj sağladığı için o
grup içerisinde korunabilir. Örneğin bonobolarda eşcinsel erkeklerin
yiğenleriyle daha çok zaman geçirmesinin gözlemlenmesi eşcinselliğin grup
içerisinde avantajlarının olduğunu gösterebilir. Yahut eşcinsellerin grup
içerisindeki problemleri çözmede ve iç dinamiğin korunmasında empati
yetenekleri nispeten daha iyi oldukları için bulundukları topluluğa avantaj
sağladığı iddia edilebilir. Buna ek olarak Paul Vasey’in Somoa’da yaptığı
sosyolojik araştırmalar sonrasında eşcinsel bireylerin yuva içerisinde daha
yardımsever olduğu sonucuna ulaşmıştır (5). Bununla beraber eşcinsel çiftler
kendinden olmayıp normalde avantaja sahip olmasına rağmen ebeveynlerini
kaybettiği için o şartlar altında yok olacak bireyleri evlat edinip
yetiştirebildiği için gruba bir başka avantaj sağlayabilmekte ve genetik
sürüklenmenin dezavantajlarını gidermeye yardımcı olabilir. Özetlersek bu
açıklama varyantı eşcinselliğin bulunduğu grubun daha avantajlı olmasının
evrimsel açıdan eşcinselliğin korunmasına neden olduğu fikriyle özdeşleşebilir.
·
Yarı
Avantaj Açıklaması: Bu açıklamanın temelinde avantaj kelimesinin bulunan
kültüre yaşanılan yere ve fiziksel çevreye göreliliği bulunmaktadır. Öyle ki
kimi durumlarda bireye dezavantaj sağlayan bazı özellikler bazı şartlar
sağlandığında avantaj olabilmektedir. Bunun tersi de geçerlidir. Örneğin
dinozorların devasa cüsseleri ve pulla kaplı derileri onlara yüzbinlerce yıl
avantaj sağlamış olmasına rağmen atmosferdeki oksijen oranının değişimi ve
iklim değişiklikleri bu özelliklerinin dezavantaj olmasına ve nesillerinin
tükenmesine sebep olmuştur. O halde avantaj ve dezavantaj kısmi göreliliğe
sahip olup kimi özellikler bazı ortamlarda avantaj sağlarken bazı ortamlarda
evrimsel dezavantaj olabilmektedir. Yarı avantajlı özellikler ise aynı süre
zarfında hem dezavantaj hem avantaja sahip kimi özellikleri içine alan bir
kümedir. Buna örnek olaraksa orak hücre anemisini gösterebiliriz. Bireysel
bakıldığında yaşama şansını azaltmasına rağmen sıtma hastalığına yakalanmayı
engellediği için bu özellik kısmi açıdan korunabilmektedir. Benzer şekilde
eşcinsellik kısmi açıdan evrimsel dezavantaja sahipse de dişilerin cinsel
performansını yükselttiği için kısmi açıdan gen havuzunda korunması bu
açıklamanın temelini oluşturur. Proceedings
of the Royal Society B (6) dergisinde yayımlanan çalışmalar ışığında hiç
değilse meyve sineklerinde eşcinsellikle bağlantılı genlerin dişilerde üreme
potansiyelini arttırması bu avantaj lehindeki çalışmalardandır. Kısacası
eşcinselliği erkeklerde birey çapında evrimsel dezavantaj kadınlarda avantaj
sağlayan bir özellik olarak görmek bu açıklamanın temelini oluşturur.
·
Yan Ürün
Açıklaması: Bu açıklama kümesi ise eşcinsellik eğiliminin bir davranışlar
bütünü olduğunu ve bu bahsedilen kimi davranışlarının yan ürünü olarak
eşcinselliğin açığa çıktığını söylemektedir. Evrimsel yan ürünlei daha iyi
anlamak için örnekler vermek faydalı olacaktır. Örneğin evrimsel açıdan avantaj
sağlamasa veya bu avantajın gen frekansındaki değişime çok katkı yapmadığı
durumlarda kimi zaman yan ürünleri gözlemlemekteyiz. Örneğin insanların alet
yapma ve bulundukları çevrede hayatta kalmak amacıyla planlar, taktikler veya
tuzaklar kurmak evrimsel avantaja sahiptir. Tüm bu davranışlar geleceği düşünme
ve planlama konusunda insanın gelişmesi ile mümkün olacaktır. O halde geleceği
düşünme ve planlama evrimsel avantajlı bir durumdur. Buna rağmen bu özelliğin
bir yan ürünü olarak insanın ölümden sonra da yaşama veya binlerce yıl yaşama
arzusu gelişmiştir. Evrimin asıl amaçladığı şey muhtemelen geleceği düşünme ve
planlama iken bu özelliğin bir yan ürünü olarak evrimsel açıdan avantajlı ya da
dezavantajlı olmayan ya da gen frekansına çok fazla etkisi bulunmayan ölümden
sonra yaşam arzusunun gelişmesi yan ürünün ne olduğunu anlamak için yeterli
olacaktır. Bununla birlikte yan ürün açıklamasında aslında eşcinsel davranışın
evrimsel süreçte korunmasının temel sebebi başka sebeplerle korunan genlerin
aynı zamanda eşcinselliğe de yol açtığı iddia edilebilir. Örneğin eşcinsel
eğilimin aynı zamanda cinsel seçilim esnasında dişiye kur yapma, şarkı
söyleyerek karşı cinsi etkileme, yalama gibi özelliklerin veya cinsel zıtlık
veya baskınlık gibi özelliklerin yaygınlığının en avantajlı konuma gelmesinin
bir yan ürünü olarak ortaya çıktığı bu açıklamanın temel iddiasıdır.
Bunlarla beraber eşcinselliğin
aslında nötral bir karakter olduğunu iddia eden açıklamalardan cinsel seçilime
sağladığı katkılara kadar eşcinselliğin evrimine dair çok sayıda açıklama
mevcuttur. Tüm bu açıklamalar arasından hangi açıklamanın doğruya en yakın
olduğu yahut hangi açıklamaların birleşiminin kabul edileceği fikirlerini
okuyucunun araştırmasına bırakıyoruz. Burada son olarak her canlı
popülasyonunun kendi özelinde incelenmeli ve
o popülasyon için eşcinselliğin evrimsel avantajlarının yahut bu
eğilimin korunmasının temelinde farklı sebeplerin yatabileceği de göz önünde
bulundurulmalıdır.
Not1: “Eşcinsellik ve akraba
seçilimi arasındaki ilişki nedir?” sorusuyla bu yazının doğmasına sebep olan
İpek Gümüş’e teşekkürler.
Not2: Evrim Ağacı Ekibinden Çağrı
Mert Bakırcı’ya yazdığı yazılarla bu yazıya yaptığı katkılar için teşekkürler.
Kaynakça:
1-
https://www.hrc.org/blog/flashbackfriday-today-in-1973-the-apa-removed-homosexuality-from-list-of-me
2-
Bkz. Sinan Canan & Pelin Çift, Beynin
Sırları, Destek Yayınları, İstanbul, 2017
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilHehe aynen kaldırıldı
SilYazmayı bıraktığın için siteye uzun süredir girmiyordum. Tekrar döndüğüne çok sevindim. Yeni yazılarını merakla bekliyorum. Teşekkür ederim.
YanıtlaSilNe yazacak ya gruplardan oradan buradan görüyor topluyor gerçek sanıyor.
YanıtlaSil