Agnostisizm
bilinemezcilik olarak da bilinir. Din felsefesi anlamında agnostik tavır
sergileyen biri tanrının var olup olmadığının bilinemeyeceğini savunur. Bizim
aklımız tanrı hakkında bir tutum sergileyebilecek vaziyette değildir. O halde
tanrı hakkında konuşmak anlamsız ve imkânsız hale gelir. Çoğunlukla agnostik
tavır sergileyen kişiler dini tanrılara karşı değil kozmik tasarımcı fikrine
karşı bilinemezci davranır. Bu kişilere göre dinler insan ürünüdür fakat bir
ilk neden şeklindeki bilinçli tanrının varlığı bilinemezdir. Yani bir kişi
dinsel tanrılara karşı ateist farklı tanrı tanımlarına karşı agnostik olabilir.
Tanrıyı nasıl tanımladığınıza bağlı olarak bir kişinin ateist, teist ve yahut
agnostik oluşu değişebilir. Genellikle agnostik kişiler ‘deist’ tanrı modelinin
var olup olamayacağının bilinemeyeceğini söylemektedirler.
Öncelikle agnostisizm
konusu pratik hayatta uzun bir süre tutunulacak bir görüş değildir. Bir
agnostik en azından kişisel yaşantısı açısından bir ateist ya da teist gibi
yaşayacaktır. Bir kişi epistemik açıdan agnostik olurken ontolojik açıdan
ateist veya teist olabilir. Bununla şunu demeye çalışıyorum: ‘Tanrının varlığı
bilinebilir mi?’ sorusu ile ‘Tanrıya inanıyor musun?’ soruları birbirinden
farklı sorulardır. Bir kişi tanrının bilinemeyeceğini savunup aynı zamanda onun
varlığına inanabilir ya da tanrı hakkında konuşulamayacağını söyleyip onun
varlığını kabul etmeyebilir. Günlük hayatta ise tanrının bilinebilmesi
konusunda agnostik tavır takınılsa da ontolojik açıdan tanrıya inanç konusunda
agnostik olunamaz. Ya tanrı varmış gibi yaşarsınız ya da tanrı yokmuş gibi…
Bunun ortası yoktur. Farkında olmasak da seçimlerimiz bu ikisi üzerine
kuruludur. Bu sebeple agnostisizmin ateizmi veya teizmi ‘iptal ettiği’ gibi bir
düşünceyi savunmak tutarlı değildir.
Peki ya agnostisizmin
temel savı, tanrı hakkında konuşulabilip konuşulamayacağı düşüncesi kabul
edilesi bir görüş müdür? Tanrı deneyüstü müdür? Deneysel olandan çıkarılabilir
mi? Felsefi argümanlarla tanrının varlığına ve yokluğuna ulaşılabilir mi? Bu
durumda agnostiğin iki farklı düşüncesi olacaktır:
-
Tanrının
varlığına veya yokluğuna delil getirilemez. Felsefi açıdan tartışılabilir bir
konu değildir.
-
Tanrının
varlığına veya yokluğuna getirilen deliller eşit düzeydedir. Bu sebeple karar
verme süreci ertelenmelidir
Her ne kadar deneye ve
gözleme tabii tutmak imkânsız gözükse de dolaylı yollardan tanrının varlığının
sınanabileceğini düşünüyorum. Eğer tanrı varsa ve evreni yaratmışsa bu yaratış
hiç değilse deneysel olarak belli farklılıklar yaratacaktır. Örneğin doğaüstü
süreçlerle evreni yaratan bir varlıktan söz ediyorsak; evrenimizin
başlangıçtaki fiziksel değerlerin doğal süreçlerle evrenimizin şu anki hale gelmesini
imkânsız kıldığının gösterilmesi halinde doğaüstü güç kanıtlanmış olacaktır.
Doğal süreçlerin evrendeki düzeni oluşturmak için yetersiz olduğu gösterilirse
doğaüstü bir yaratıcıya yeterli bir delil olacaktır. Doğaüstü yaratıcı çok
sayıda deneysel farklılığa yol açacaktır. Bu durumda agnostisizmden ziyade,
veriler doğrultusunda ateist, deist veya teist olmak daha rasyonel olacaktır.
Eğer doğaüstü bir yaratıcının varlığı durumunda görmeyi beklediğimiz şeyleri
görmüyorsak, bu doğaüstü bir yaratıcının olmadığına yeterli bir kanıt
oluşturacaktır. Bu durumda Carl Sagan’ın ünlü sözü ‘kanıtın yokluğu, yokluğun
kanıtı değildir’ sözü kullanılacaktır. Fakat buna karşılık ‘Carl Sagan’ın bu
sözü söylemiş olması bunu doğruluğunu kanıtlamaz’ diyeceğim, çünkü bazı durumlarda
kanıtın yokluğu, yoluğun kanıtı olabilir. Sınanabilir farklar görmeyi
beklediğimiz durumlarda beklenilen farklar gözükmüyorsa, kanıtın yokluğu,
yokluğun kanıtı olur. Bu konuda Victor Stengerin örneğini sunmak isterim:
Mesela oturduğum yere yakın Rocky
Dağı Ulusal Parkı'nda fillerin gezdiğine dair hiçbir delil yoktur. Bu durumdan
fillerin aslında orada oldukları, ama henüz keşfedilmemiş bir yerde oldukları
sonucuna mı varmalıyız? Filler orada olsalardı kesinlikle ezilmiş otlar, dışkı
veya ayak izleri gibi birtakım işaretler bulmamız gerekirdi. Bu tür delillerin
yokluğunda, parkta hiçbir fil olmadığını makul kuşkunun ötesinde ortaya koymuş
oluruz.
Eğer doğaüstü bir yaratıcı varsa hiç değilse sınanabilir farklar
yaratacaktır ve bu farklar bilimin konusudur. Bu sebeple bilimsel açıdan
tanrının varlığına konusunda hiç değilse bir karara varılabilir.
İkinci görüş ise oldukça abes durmaktadır ve kanımca hemen terk
edilmesi gerekir. Eğer bir şeyin varlığına dair delil varsa o şey
doğrulanmıştır, kanıtlanmış değil, fakat bir şeyin yokluğuna dair delil
gösterildiği anda o hipotez terk edilmek zorundadır. Bir şeyin varlığına dair
deneysel doğrulama o şeyin mutlak doğru
olduğunu göstermez, yalnızca açıklama
gücünün olduğunu gösterir. Fakat bir şeyin deneysel yanlışlanması o şeyin
yanlış olduğunu kanıtlar. Deneysel
verilerin durağan evren modelini yanlışladığı zaman fizikçilerin ‘Bu hipotezin
varlığına olduğu kadar yokluğuna da kanıt var, bu konu hakkında konuşmayalım’
dediğini düşünün. Bu mantıklı bir istek değildir. Eğer bu evren modeli
yanlışlanmışsa hipotez terk edilmelidir ve yeni bir kuram kurulmalıdır. Bir
şeyin yokluğuna dair kanıt sunulduğu anda ‘varlığına da deliller var’ demek
anlamsızlaşır. Bundan sonra yapılacak şey varlığına dair sunulan delilleri
açıklayacak farklı kuramlar oluşturmaktır. Bu durumda eğer deliller eşit
gelirse agnostik durmak hatalı olur.

"Ya tanrı varmış gibi yaşarsınız ya da tanrı yokmuş gibi"
YanıtlaSil"Bilmiyorum" diye bir seçenek neden yok?
Ufak bir bilgi: Ad ignorantiam, Latincede "Bir görüşün doğru olduğunu bilmediğimize göre, yanlış olduğunu öne sürmek." anlamına gelen mantık hatasıdır.
Sen yazında bu mantık hatasına düşüyorsun. "Tanrı yok" demek bir iddiadır. "Tanrı var" demek de bir iddiadır. "Bilinemez" demek de bir iddiadır. Ama "bilmiyorum" demek bir iddia değildir. Yani Tanrı hususunda olmadığının kanıtı yada varlığının bilinemeyeceğinin kanıtı yoksa o tip bir ortamda yalnızca "bilmiyorum" denilebilir. "Yok" denilemez. Yani "Kanıtın yokluğu yokluğun kanıtı değildir" hiçbir zaman.
Victor Stenger'dan yaptığın alıntı:"Mesela oturduğum yere yakın Rocky Dağı Ulusal Parkı'nda fillerin gezdiğine dair hiçbir delil yoktur. Bu durumdan fillerin aslında orada oldukları, ama henüz keşfedilmemiş bir yerde oldukları sonucuna mı varmalıyız? Filler orada olsalardı kesinlikle ezilmiş otlar, dışkı veya ayak izleri gibi birtakım işaretler bulmamız gerekirdi. Bu tür delillerin yokluğunda, parkta hiçbir fil olmadığını makul kuşkunun ötesinde ortaya koymuş oluruz."
Burada tabii ki de fillerin aslında orada olduklarına inan demiyorum. "Olmadığının kanıtı yoksa vardır" demiyorum yani. Dediğim şey "Olmadığının kanıtı yoksa olup olmadığını bilmiyoruz." Bu kadar basit.
Öte yandan "bilmiyorum" demek de o kadar basit değildir. Bunun için mesela kelam kozmolojik argümanı, modal ontolojik argümanı, aksiyolojik argümanı, naturalizme karşı evrimsel argümanı, hassas ayar argümanını, arzu argümanını ve diğerlerini çürütmek gerekiyor. Ki bu da pek mümkün değildir. En basitinden Ontolojik argümanı çürütmek için, ontolojik argümanın sadece ilk öncülüne itiraz edilebilir. Yani ilk öncül doğruysa diğer öncüller zorunlu bir şekilde doğru oluyor. İlk öncülün demek istediği şey "Tanrının var olma ihtimali vardır." Senin bu öncülü çürütmen için Tanrının olma "ihtimali" olmadığını göstermen gerekiyor. Ki bu da senin yazında belirttiğin gibi mümkün gözükmüyor.
"Eğer doğaüstü bir yaratıcı varsa hiç değilse sınanabilir farklar yaratacaktır ve bu farklar bilimin konusudur. Bu sebeple bilimsel açıdan tanrının varlığına konusunda hiç değilse bir karara varılabilir." demişsin.
Yukarıdaki argümanların yanı sıra şu yazıyı da okumanı tavsiye ediyorum: https://www.facebook.com/TeizmArsivi/photos/a.1464778043759373.1073741827.1464773577093153/1483178231919354/?type=1
Hepsini okumadım, ama bu kadar olma olasılığının olasılığının dıdısınn dıdısı için bu kadar cümle kurmak, enerji harcamayan motor yaptım diyen cahil bir adamın tonla profesörü saatlerce oyalamasına benziyor...
SilHepsini okumadan yorum yapman ne derece mantıklı bilemiyorum...
Silnasır tebrik ederim taşı gediğine koydun
YanıtlaSil''Doğaüstü yaratıcı çok sayıda deneysel farklılığa yol açacaktır. Bu durumda agnostisizmden ziyade, veriler doğrultusunda ateist, deist veya teist olmak daha rasyonel olacaktır. Eğer doğaüstü bir yaratıcının varlığı durumunda görmeyi beklediğimiz şeyleri görmüyorsak, bu doğaüstü bir yaratıcının olmadığına yeterli bir kanıt oluşturacaktır.''
YanıtlaSilPeki doğaüstü bir yaratıcının varlığı durumunda görmeyi beklediğin şey nedir? ''Bence doğaüstü yaratıcı olsaydı, Evrende şunlar olurdu.'' diyemezsin. Bu ifade doğaüstü yaratıcıyı sınırlamaktan başka bir şey değildir. Binlerce farklı teist Tanrı tasavvuru varken, sadece senin beklentilerini karşılayan bir Tanrıyı istemen ve bunun üzerinden bir çürütme girişiminde bulunman yanlış. Ben de dahil bir çok kişi, bütün doğa olaylarının, doğanın kendisiyle açıklanabileceğini yani Tanrının müdahale etmediğini düşünür. ''Tanrı olsaydı, doğal yollarla açıklanamayan şeyler olurdu ama açıklanamayan şeyler yok, demek ki Tanrı yok'' ifadesinin ne denli saçma olduğu ortada.
'' Filler orada olsalardı kesinlikle ezilmiş otlar, dışkı veya ayak izleri gibi birtakım işaretler bulmamız gerekirdi. Bu tür delillerin yokluğunda, parkta hiçbir fil olmadığını makul kuşkunun ötesinde ortaya koymuş oluruz.''
Bu analojide ki ciddi hatadan bahsetmeye lüzum bile yok bence. Tanrı kavramı, 'Rocky Dağı Ulusal Parkı'' içerisinde bulunan fillerden çok daha muğlak bir kavram. Eğer daha önce bahsedilen Ulusal Parka, herhangi bir insan ayak basamadıysa, o parkta doğa yasalarının nasıl işlediğine dair hiç bir bilgimiz yoksa o parkta fil bulunup, bulunmadığı hakkında yorum yapamayız. Kaldı ki Tanrı kavramı 'Ulusal Parktaki Filler'' kadar uzak ve kanıtlanamaz bir kavram değil. Bildiğin üzere akademik düzeyde, sadece teizmin Tanrısını kanıtlamayı üstlenmiş onlarca argüman var. Eğer o parkta yaşayan fillerin varolduğu üzerine bu kadar argüman olsaydı ve onun orada bulunmadığına dair bir kanıt olmasaydı, o filin, o parkta bulunduğuna inanmayı seçebilirdim.
Alfa?
YanıtlaSilalfa ?
YanıtlaSilagnostikler temel aracı kuşkudur bilgilerimiz şuan bu kadar sınırlı iken sen insan yaratımı bir tanrı düşüncesi üzerinden kesin olarak yokluk düşüncesine varabiliyorsun yani zaten olmayan bir tanrıyı yokluyorsun bu nasıl bir gereksizliktir yanılgıdır ve felsefeye de bir o kadar ters bir şey felsefenin durağan olmadığını çocuklarda bilir sen vikipedi terminolojisi üzerinden gittiğin müddetçe böyle büyük yanlışlar üzerine düşüneceksin agnostisizm ilk ortaya atıldığından itibaren üzerine inşaa edilen düşünceleri hiç inceledin mi okudun mu önce onları oku agnostisizm ateizm gibi bilgiler sınırlı iken bilimden yana olduğunu söyleyip felsefeden yana olduğunu söyleyip de bir kesinlik yargısına girmez. Bir bilinemez denmiş onu alıp alıp eleştiriyorsunuz mevzunun derinine inin sonra eleştirin lütfen.
YanıtlaSilBen normalde sünni bir müslüman iken, sünnilerin hem kendi hem başka yaşantılarına müdahale tarzları ve sürekli Kuran dışına çıkıp hadis dinciliği yaparken aklın mantığın ötesine geçmeleri nedeniyle müslüman bir agnostik oldum ve sünnilikten çıktım.
YanıtlaSilŞimdi de kendini göstermeyen yaratıcı ile ilgili düşünüyorum. Mesela bir sınıf, Öğretmen sınav yapıcam diyor ama hepinize farklı sınav yapıcam diyor. Bazılarına dayanması çok zor sorular sorarken, bazılarına da cevapları yanında yazılı kağıtlar dağıtıyor. itiraz edene de herkes kendi sınavına göre not alacak diyor. İlk insan milattan önce 200binli yıllarda ortaya çıkmış. O zamanlardan bu yana "en mükemmel" kitap olan kuran'ın inmesi sadece 1300 küsür sene önce. Neden 1500 yıl önce yaşayanlar en mükemmel kitap sayesinde Allah'a olan inançlarını göstereme şansına eriştirilmemişler? Dünya bu kadar büyük, neden sürekli kitaplar aynı ve küçük coğrafyaya gelmiş? Neden Hz. İsa'ya en mükemmel kitap inmemiş de Hz. Muhammed'e inmiş? Düşündükçe daha çok soru çıkıyor. Agnostik bakış açısıyla cevap bulamadığım sorularla başbaşayım. Aç görünce yardım ediyor, kimsenin hakkına müdahale etmiyorum, hırsızlık yapmıyor, güzel bir insan olmaya çalışıyorum. Düşünüp sorularına cevap bulmadan bir dine inanmayı da sorguluyorum. Bu konulara hiç kafa yormadan annen baban öğretti diye hazıra konmayı da Allah katında muteber bulmuyorum çünkü sorgulama yapılmadan kabul edilen şeyler yanlış da olabilir. O yüzden ilk emir olarak "oku" çok makul geliyor. Ama Allah'ın kendini göstermeden insanları emirlerine uyma konusunda test edeceği fikri kafamı kemiriyor. Nuh Peygamberin zamanında gemiye binen hayvanları dahi görsem yeter, ama elimde kur'an var ve beni düşünceye sevkediyor. Sayfalarca yazarım. Ben bu tür agnostiğim yani sözetmeye dahi gerek yok demiyorum. Sorgulamak, aklımı kullanmak istiyorum. Korku üstüne, ceza ve mükafat üstüne bir din değil, yaratan Allahın kudretine şükrederek inanmak istiyorum. Bu kadar büyük bir varlığın bizleri hangi güzellikleri sergileyeceğiz diye yaratıp test etmesini anlayamıyorum. Acaba insanın içinde ölüm korkusu ve çok sevdiklerinden ayrılmak istememesi yüzünden öldükten sonra hayata ancak böyle bir şeye inanç olursa diye mi din ortaya çıkmış ve bilinen dönem dönem tapılmış 3000 den fazla tanrı inancı oluşmuş. Yok böyle olmayacak. Düşünerek inanmakta zorluk çekiliyor. Düşünmeden inanmak lazım.
Son yorumu yazan arkadaş gibi, ben de kendimi sorgulayan bir agnostik olarak görüyorum. Ya varsa gibi bir önermeye karşılık, nasıl var ve neden sınanıyoruz gibi sorular kafamı sürekli meşgul ediyor. İlk insanlara da gönderilen kitaplar ve peygamberler var iddiası bana komik geliyor çünkü semavi dinlerin sayıca takipçileri çok fazla olmasına rağmen ilk insanlardan geriye hiçbir iz kalmaması ilginç. Allah inanmadıkları için onları yok etti bu yüzden izleri bugün yok savunması da çocukça geliyor. Öyle bir tanrı modeli varsa şu zamana kadar diğer dinleri sürdüren milletlerin de bu yy da yaşamıyor olmaları gerekirdi. Halbuki 3000 yıldan beri Budizm yaşıyor.
YanıtlaSil