14 Mayıs 2014 Çarşamba

Reenkarnasyon Üzerine

Reenkarnasyon adı altında gerçekleştiği iddia edilen olaylar gerçekten karmaşık ve kafa karıştırıcıdır. Adeta doğaüstü bir gücün var olduğunu söyleyen bu iddialar araştırılmayı hak ediyor elbette. İnsanlar sürekli yaşamak, yaşamına devam etmek ister. Ölüm müthiş bir korkudur ve bu korku da bir şekilde atlatılmalıdır. Bunun için çeşitli teolojiler geliştirilmiştir. Kimi inançlara cennet ve cehennem gibi yerlerde yaşam devam edecekken kimi inançlarda insanların ruhu farklı bedenlerde yeniden canlanacaktır.

Enkarnasyon(doğum/bedenlenme) kelimesinin ön ek almış hali olan reenkarnasyon, doğumun tekrar gerçekleşmesi, yeniden doğma anlamına gelir. Tanımlara takılıp kalmadan ateist bakış açısıyla reenkarnasyonun problem oluşturup oluşturmadığına gelmek istiyorum.

İslam ile İlişkisi


Günümüzde reenkarnasyonu kabul eden ve bunun İslam’da da geçerli olduğunu söyleyenler elbette vardır. Her ne kadar yeniden doğum kavramını ateist bir bakış açısıyla inceleyecek olsam da inançlı kişilerle yapılan tartışmalarda yararlı olması açısından ruh göçü kavramının İslam’da yeri olup olmadığına dair küçük bir inceleme yapmak isterim.  İlk başta bir kişinin hem Müslüman olması hem de reenkarnasyona inanması tutarlı değildir.. Kuranda bizzat reenkarnasyonun yanlışlığını ima eden ayetler var.

Sonunda, onlardan birine ölüm geldiği zaman, der ki: "Rabbim, beni geri çevirin. Ki, geride bıraktığım (dünya)da salih amellerde bulunayım." Asla, gerçekten bu, yalnızca bir sözdür, bunu da kendisi söylemektedir. Onların önlerinde, diriltilip kaldırılacakları güne kadar bir engel (berzah) vardır. (Mü'minun Suresi, 99-100)

Yine Kurandan yola çıkılara denebilir ki; Allah insanları henüz bir cana sahip değillerken canlandırmıştır, onlar öldükten sonra bir kere daha dirileceklerdir ve ahiret hayatına yönlendirileceklerdir. Tek ölüm ve ardından Tanrıya dönme… Kuranda bu süreci anlatan çok sayıda ayet bulunabilir:

Siz cansız (henüz yok) iken sizi dirilten (dünyaya getiren) Allah’ı nasıl inkâr ediyorsunuz? Sonra sizleri öldürecek, sonra yine diriltecektir. En sonunda O’na döndürüleceksiniz. (Bakara Suresi, 28. Ayet)

Bu süreci Beydavi ve diğer tefsirler de şu şekilde açıklamaktadır:

Çocuğun ana rahminde can verilmesinden önceki hâli için ölü, can verilmesine de diriltme denmiştir. Yani insan, bir defa ana rahminde, bir de kabirden sonra diriltiliyor. İki ölü hâli vardır. Biri ana rahmindeki canlılıktan önceki durumu, bir de kabirdeki hâli. Yani hepsi iki ölüm, iki diriltmedir.
 
Yine Kurandan çıkan bilgiye göre cennete giden insanlar, yalnızca bir ölüm tatmışlardır. Bir ölümü yaşamışlardır. Reenkarnasyonun bahsettiği gibi Dünyada tadılan birden fazla ölüm ve doğum hissi yoktur:

Orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Allah, onları cehennem azabından korumuştur.(Duhan Suresi, 56. Ayet)

Tüm bu ayetler ışığında diyebiliriz ki kişi, ya reenkarnasyona olan inancını seçmelidir ya da Kurana duyduğu inancı. İkisini bir arada yürütmek tutarlı bir çaba değildir. Elbette tüm bu ayetlere rağmen ayetleri farklı yorumlayarak ya da reenkarne inancının farklı bir versiyonunu oluşturarak kişi bu iki inancı birbirine bağlayabilir. Bu bağlama oldukça zorlama bir uğraş olacaktır. Şöyle ki bir kişi aynı çaba ile ‘Kurana göre cennet-cehennem yok’ bile diyebilir. Bu anlamsız bir çabadır.

Reenkarnasyon Hikâyelerinde Ortak Unsurlar


Ruh göçü kavramını İslam’dan ve her türlü dini inançtan bağımsız olarak irdeleme zamanı geldi. Bu irdeleme, beraberinde ‘reenkarnasyon adı altında sunulan hikayeleri’ irdeleme sorumluluğunu da getirir. Reenkarnasyon "hikâyelerinde" göze çarpan bazı ortak noktalar vardır. İlk başta bu hikâyelerin büyük bir çoğunluğu "Ben de hatırlamıyorum ama…" "Ben de küçüktüm aslında ama…" diye başlayan hikâyelerdir. Bahsedilen anıları anlatan kişiler bizlere tamamen kulaktan dolma bilgiler sunarlar. Aktaran kişiden duyduğunuz şey "Ben X kişisinden duydum ama ona çok güvenirim kesin doğru söylüyor" gibidir. Bu X kişisi bazen annedir, bazen amcadır bazen de kapı komşusu… Kısaca bahsedilen olayların çoğunluğu kulaktan kulağa aktarılmıştır ve 'abartılmıştır'.

İkinci ortak nokta da az önce bahsettiğim gibi "abartma"dır. Her hikâyede bunu görmeniz mümkündür. Eğer siz A olayını yaşamışsanız insanlara bu olayı aktarırken A olayına B C D E olaylarını ekleyerek aktarabilirsiniz. Reenkarnasyon hikâyelerinin çoğunda da bu böyledir. Asıl gerçekleşen olay basit bir tesadüftür (ya da daha sonra açıklayacağım konfubulasyondur) fakat bu olaya yepyeni düşünceler, hikâyeler, olaylar eklenir ve insanlara bu şekilde aktarım yapılır. Nitekim yaşadığınız olay ancak bu şekilde daha ilgi çekici hale gelir. İlgi çekici bir hikâye ise herkesin gözdesi olacaktır. İster istemez insan olayı abartarak anlatır.

Tabii ki abartma öğesi sadece reenkarnede de geçerli olmayacaktır. Başınıza çok sayıda basit ve doğal olay geliyordur ve sizler bunu insanlara aktarırken abartarak aktarabilirsiniz. Bu oldukça doğal bir eylemdir. Herkes oalyları abartabilir. Örneğin siz evde sessizce otururken mutfakta bir şey düşmüş olsun. Bu olay gayet doğal bir olaydır ve herkesin başına gelebilir. Fakat bundan sonra kafanızda bin bir kurgu oluşur, misal gölgeleri "oradan bir şey geçiyor" düşüncesiyle algılayabilirsiniz vs. Peki bu olay sonunda bunu insanlara nasıl aktarırız tahmin edin:

"Evde geçen gün yalnız başıma oturuyordum. İlk önce garip sesler duymaya başladım, sonra mutfaktan tıkırtı sesleri geldi, ardından da mutfakta bir şeylerin düştüğünü duydum, ben mutfağa geldiğimde pencereler kapalıydı -ilgi çekici olsun diye uydurulmuştur mesela- ve evin içinde garip gölgeler gördüm ve birden kayboldular."(Bir arkadaşım tarafından bizzat yaşanmış gibi anlatılmış olduğuna dikkat çekmek isterim.)

Bu olayın temelinde gayet doğal bir bıçak düşmesi yatmaktadır, geri kalan kısım ise insanın kurgusuyla "abartılmıştır". Reenkarnasyon hikâyelerine de yeni düşünceler eklenerek aslında doğal olan bir olay doğaüstü bir olaya ve ilahi güçlere bağlanabilir. Ve kendi hayatımda da büyüklerimin aslında doğal olan bir olayı abartarak başkalarına aktardığına çok şahit oldum. Dikkat edin, mutlaka sizler de arkadaşlarınızın, ailenizin olayları aktarırken abarttığını fark edeceksiniz.

Şimdi iki ortak öğeden bahsettik. Başka bir konu ise genelde bu konuların baştan sona da "uydurulmuş" oluşu. Büyükler küçüklere ilgi çekici bir şeyler anlatmak ister ve bunun için hikâye uydurabilirler.  Bu da doğaüstü gücü nitelendirebilecek ruh göçü hikâyeleri olursa oldukça ilgi çekici olur. Nitekim bana küçükken çok sayıda hikâye(daha doğrusu gerçekten yaşandığı iddia edilen doğaüstü öğelerle süslenmiş masal) anlattılar. Biz de büyüklerimizi ibretle dinlerdik. Çok iyi hatırlarım, bizi sayısız masalla kandırdılar ve bunların içinde reenkarne hikâyeleri de vardı.

Şimdi 3 ortak öğeyi yeniden sıralayalım.

1-Bu hikâyelerin çoğu kulaktan dolmadır
2-Bu hikâyeler aslında doğal olabilen bir olayın abartılmış bir resmidir.
3-Bu olaylar küçükleri etkilemek için uydurulmuş masallardan ibarettir.

Peki ya bu üçünü bir araya getirirsek tahmin edin ne olur? İşte size bir ruh göçü hikâyesi... Büyükleriniz size bir hikâye aktarmış olsun, siz de bundan çok etkilenin ve abartarak başkasına anlatın, o da çok güvenmiş olduğu sizden başkasına aktarsın ve bu nesiller boyu gitsin. Ve ya siz insanlara doğal bir olayı anlatın, başkaları abartarak başkasına anlatsın bu böyle sürüp gitsin. Reenkarne hikâyelerinin çoğu buna bağlanabilir.

Anı Oluşturma: Konfubulasyon


Reenkarnasyon dediğimiz anda en etkili reenkarne hikâyelerinde rastladığımız küçük çocukların anılara sahip olma yetisi aklımıza gelir. Nasıl olur da küçük çocuklar önceki hayatlarını, sözüm ona, hatırlarlar? Küçücük bir çocuğun önceki hayatını ayrıntılarıyla anlatmasının doğaüstü bir güce işaret ettiği söylenemez mi? Bu sorulara cevap verebilmek için iki farklı olguya bakmamız gerekecek: hikâye uydurma (konfabulasyon) ve zaten yaşanmış olma düşüncesi (dejavu).

Konfabulasyon, bellek boşluğu sonucunda, bilinçte herhangi bir etkilenme olmaksızın, istemsiz olarak ortaya çıkan masal anlatma, gerçek dışı bilgiler uydurma olarak tanımlanır. Bu, dünya üzerinde oldukça rastlanan vakalardan biridir. İki çeşit hikâye uydurma bulunur: Bellekteki boşluğu doldurma amacını taşıyan, soru sorulduğunda ortaya çıkan anlık (uyarılmış) konfabulasyon ve bellek boşluğunu doldurma amacını aşan, kendiliğinden oluşan, gerçek bellek kayıtlarından köken alabilen, ayrıntılı, istek doyurucu, büyüklenmeci öğeler içeren düşlemsel (kendiliğinden) konfabulasyon(1).

Bellek boşluklarında, anı kayıplarında doğal olarak oluşacak bir olaydır hikâye uydurma. Burada uydurma derken istemli ve bilinç dâhilinde yapılan uydurmadan bahsetmeye çalışmıyorum. Bu uydurma, kişinin farkında olmadığı istemsiz bir olaydır. Nasıl ışık ışınları göze çarptığında istemsiz bir şekilde görüntü oluşuyorsa, bellek kayıplarında da aynı şekilde hikâye uydurma olacaktır. Bu doğal ve bilinçsizcedir. Aslında hepimizin başına gelir. Herhangi bir arkadaşınızla ortak bir anınızı düşleyin. Kimi zaman her ne kadar ikiniz de aynı olayı yaşamış olsanız da aranızda, gerçekleşen olayın ne olduğuyla ilgili anlaşmazlıklar oluşabilir. ‘İki gün önce gördüğümüz kişi yeşil gözlüydü’ diyen arkadaşınıza karşı ‘Hayır mavi gözlüydü’ diyerek karşı çıktığınız olmuştur. Bu olay karşısında ikiniz de yalan söylemiyorsunuzdur. Asıl gerçekleşen olay şudur: en az birinizde bellek kaybı yaşanmıştır ve o bellek kaybını beyniniz yeni bir anıyla doldurmuştur. İkiniz de doğru söylediğinize adınız gibi eminsinizdir. İşte hikâye uydurma derken böyle bir anı yaratmayı kast ediyorum.

Peki ya bunun reenkarnasyon ile ilişkisi ne? Açıklayayım. Örneğin herhangi bir kişi bir yara iziyle doğabilir. Ve yara izinin sebebi kişiye sorulduğunda anlık bir masallama/konfabulasyon oluşabilir. Mesela yara iziyle doğan birine ‘Bu iz nereden geliyor?’ sorulduğunda beyin anlık olarak bir hikâye uydurup "Önceki hayatımda savaştaydım ve bu yara izi o savaştan kalmış, o hayattan reenkarne oldum. " diyebilir. Bu masallama gerçekleştiğinde ise kişinin reenkarnasyon geçirmiş olduğu rahatlıkla iddia edilebilir. Fakat olayın aslı ruh göçü değil, sadece beynin kusurlarından biri olan konfubulasyondur. Es geçmemek gereken bir şey ise kişi buna gerçekten inanmıştır. Bu hikâye uydurmalar bilinçdışı gerçekleşir. Kısaca bu reenkarne iddiaları kişide oluşan bir bilinçdışı gerçekleşen konfubulasyondan başka bir şey olmayabilir. Tıpkı arkadaşınız gördüğünüz kişinin yeşil gözlü olduğuna nasıl inanmışsa yara izi olan kişi de önceki hayatında asker olduğuna o denli inanmıştır.

Yeniden Yaşamak: DejaVu


Reenkarnasyon iddiasında bulunan küçük bir çocuğun yaşamış olabileceği bir başka olgu ise Dejavu olarak sayılabilir. Herkesin hayatında en az bir kere yaşamış olduğu DejaVu bir şeyi zaten yaşamış olma hissidir. Her şey yolunda giderken birden bire aklınıza bu anı zaten yaşamış olduğunuz gelir. İşte bu DejaVudur. Beynimiz bir çok sebepten ötürü yorgun olabilir, bu sebeple (ve ya herhangi başka bir sebepten ötürü) ses, görüntü gibi girdileri giriş anı sırasında algılayamayabilir. Beyin bu girdiyi algıladığında kişi bu olayı daha önce yaşadığı hissine kapılabilir. DejaVu’nun olası sebeplerinden birisi budur. Bir diğer olası sebep ise aynı girdinin, beynin sağ lobu ile sol lobuna eş zamanlı ulaşmamış olmasıdır. Eğer sağ loba ya da sol loba daha önce ulaşırsa, bu olay iki defa yaşamış gibi hissedilir.(2) Anlayacağınız tamamen doğal bir olaydır.

Peki ya bu DejaVu bir çocukta, 5-6 yaşında bir çocukta gerçekleşirse ne olur? Muhtemelen bu olayı keskin hayal gücü ile(ki küçük yaştaki çocukların hayal gücü sandığınızdan daha belirgindir) büyüklerine anlatacak, anlatırken abartacak ve anlattığı hikaye büyükleri tarafından reenkarnasyon olarak adlandırılacak. Oysa gerçekleşen olay, reenkarnasyon değil, neredeyse herkesin en az bir defa yaşadığı beyinde gerçekleşen "DejaVu" olacaktır. Gelin görün ki bunu ruh göçüne inanan birinin kabul etmeyeceği bir şeydir bu.

Reddedilemeyecek Kadar Gerçekçi Mi? 

Reenkarnasyona inanan ve bunu yaşadığını/çevresindeki birinin yaşadığına şahit olduğunu iddia eden bir kişinin bu bahsettiklerimizle ikna olmaması doğaldır. Reenkarnasyon inancı o kadar derine işlemiştir o kadar çok iddia ile karşılaşmıştır ki bunların yalnızca abartma ile DejaVu ile açıklanamayacağını düşünür. İnançlı için bu, reddedilemeyecek kadar gerçektir. Peki ya ‘Tesadüf demenin neredeyse imkânsız’ olduğu hikâyeleri ne yapacağız. Şöyle ki, bazı hikayelerde reenkarnasyon geçiren kişi eski ailesinin adresini bile doğru bilebiliyor. Bunları ne yapacağız? Anlık bir anı üretme bunu açıklayabilecek mi?

Elbette tek başına konfabulasyon ile yola çıkarsak afallar kalırız. Bunun yanında beynin gizemi karşısında hayrete düşmemiz de gerekir. Eğer beyin düşündüğümüz kadar basit bir yapı değilse ve çok daha sistemli işliyor ve en küçük girdilerden bile etkileniyorsa açıklanamayacağını düşündüğüm bir olay kalmaz. Demek istediğini biraz daha açık anlatayım.

+ (…)Medyumlar hakkında yapılmış birçok araştırma var. Bu kişiler trans halindeyken öyle bilgiler verebiliyor, öyle işler beceriyor ki, bunların nereden geldiğini ne kendileri açıklayabiliyor ne başkası. Örneğin hiç İbranice bilmeyen bir kadın birden bu dilde konuşmaya başlıyor. Madem öyle, demek ki daha önce yaşamış! Ya da İbranice konuşan bir ölünün ruhuyla bağlantı kurmuş!  
-Sen ne diyorsun?  
+Sonunda kadının küçük yaşta Yahudi bir bakıcısı olduğu ortaya çıktı.  
-Hadi Ya!  
+Hayal kırıklığına mı uğradın yoksa? İnsanların çok eski deneyimleri bile bilinçaltında saklayabilmesi yeterince harika bir şey değil mi?(3) 
Bahsetmek istediğim şey tam olarak bu. Beyin o kadar gariptir ki onun bu şekilde işlediğini bilmesek ruh göçü iddialarına hak verebilirdik(bir nebze de olsa). Beyniniz bebeklikten itibaren aldığınız her girdiği bilinçaltında saklıyor. Henüz bir yaşındayken başınızın dibinde konuşulanlar beyninizin içinde bir yerlerde… Şimdi düşünün: bebekliğinizden beri beyninize uğrayan girdiler toplanıyor. Konfabulasyonu da beyniniz üretiyor. Bu ikisinin bağlantı içinde olmasını düşünmek çok zor olmasa gerek. Reddedemeyeceğimiz kadar gerçek olduğu düşünülen bir reenkarne iddiası aslında bilinçaltımızda olan bir bilginin açığa çıkması olabilir. Bu şekilde bir açıklama sorunu çözecektir. Üstelik ruh göçü iddialarını incelerseniz bahsedilen hikayelerin çoğunlukla aynı aile içinde veya birbirlerine yakın yerlerde, dolayısıyla yeniden doğduğu iddia edilecek kişinin beynine bahsedilen girdinin girebileceği mesafelerde, gerçekleştiği görülür.

Teksaslı Keskin Nişancı Safsatası


Teksaslı bir keskin nişancı… İddiasına göre Dünyada ondan iyi nişan alan bir kişi daha yok. Gerçekten o kadar iyi bir nişancı mı? Hiç sanmıyorum. Bu nişancının taktiği biraz farklı… Nişancımız uygun gördüğü bir yere ateş açıyor. Sonra vurduğu yerin etrafına hedef çizgisi çiziyor ve sevinç çığlıkları atıyor: ‘Ben size demiştim ya, gördünüz mü, tam isabet!’ Bu taktiğe felsefi literatürde ‘Teksaslı Keskin Nişancı Safsatası’ deniyor. Bu mantık hatasının temelinde yatan şey şudur: Siz bir şeyi bir kaynakta bulmak isterseniz o şeyi bulursunuz. Kaynağın bilgisini eğersiniz bükersiniz ama sonuçta o şeyi bulur çıkartırsınız ve nişancının hatası gibi ‘işte buldum’ dersiniz. Sonucunun A olduğunu bildiğiniz bir olayda, o sonuçtan bağımsız bir B olayı varsa ve bu A yı öğrendikten sonra bir şekilde B ile A yı bağlıyorsanız bu hataya düşüyorsunuz demektir.

Reenkarnasyon iddialarının temeli de budur. Yüzlerce reenkarne iddiası var. Yüzlercesinin de büyük çoğunluğu anlamsız ve boş iddialar. Bu anlamsız iddiaların arasından mutlaka bir şeyleri doğru tahmin eden ve doğru hikaye uyduran çıkacaktır. Çıktı mı? ‘Tam isabet, hedefi vurdunuz!’ Zaten yüzlerce hatta binlerce reenkarne iddiası içerisinden birkaç tanesinin doğru olması şaşırılacak bir şey değildir. Bu ancak birbirinden bağımsız iki olayı (Reenkarne iddiası ve bahsedilen iddianın gerçek hayatta karşılığının çıkması) birbirine bağlamak olacaktır.

Bilgisizliğe Dayalı Argüman


Bir an tüm bu açıklamaların yanlış olduğunun gösterildiğini ve reenkarnasyon inancının çok sayıda veriyle desteklendiğini düşünelim. Her ne kadar ruhani, ilahi ve doğaüstü bir açıklama beklentisi içinde olsak da bu beklentiye sahip olmamız beklentimizin gerçekleşeceğini göstermez. Reenkarnasyonun gerçek olması, onun ruhani bir güç tarafından gerçekleştiğini mi gösterir? Sırf reenkarnasyonu HENÜZ açıklayamıyoruz diye, bilim bunu hiçbir zaman açıklayamayacak anlamı mı çıkmaktadır? İşte tam burada bahsedilen iddia, ‘Bilgisizliğe dayalı argüman’ mantık hatasına düşmektedir.

‘Bilim bunu çözemiyor o halde doğaüstü bir güç olmalı’ iddiası oldukça absürd bir iddia olup hatalı bir savdır. Zamanında astral seyahat ruha kanıt gösterildi, nasıl olduğunu bilim açıkladı. ‘DejaVu ruha kanıttır’ dendi, DejaVuyu oluşturan etkenler bilim adamları tarafından gösterildi. Şizofreninin ruha kanıt olduğunu söyleyenler çıktı, bunun da beyinle ve insan vücuduyla gerçekleştiği anlaşıldı. Şimdi de reenkarnasyonu delil olarak sunuyorlar, eğer ruh göçü gerçekse bu bizzat bilimin konusudur ve ruha kanıt olarak göstermek Argumentum ad Ignorantiam mantık hatasının ürünüdür. Bunu söylemek ortaçağdaki bir adamın ‘Bilim depremleri açıklayamıyor o halde Dünya boğanın boynuzları üzerinde olmalı.’demesinden daha rasyonel değildir.

Reenkarnasyonun Açmazları


Reenkarnasyon iddialarının cevaplanabileceğini yukarıdaki açıklamalarda anlatmaya çalıştım. Sıra geldi neden reenkarnasyona inanmamamız gerektiğine dair sebeplere… Bir nevi Ruh Göçü kavramının açmazlarına ve mantıksızlıklar silsilesine…

Massachusetts Institute of Technology(MIT)’nin yaptığı araştırmalar ışığında diyebiliriz ki artık ruh göçü masalları tarihe karışmalıdır. Ünlü bilim dergisi/sitesi Nature’da da 2012 yılında yayımlanan araştırmalar doğrultusunda anıların sinir hücreleriyle taşındığını ve burada saklandığını biliyoruz(4). O zaman nasıl bir ruh göçmesidir ki anıları da yanında götürür? Biz öldüğümüzde bu sinir hücreleri de ölür, o halde reenkarnasyon geçirdiği iddia edilen kişiler nasıl o anılara sahip olmuştur? Bir kişinin önceki yaşamını hatırlaması için aynı zamanda önceki yaşamındaki anılarının saklandığı sinir hücrelerine de sahip olması gerekir. Ruhun var olduğunu düşünsek bile, ruhun farklı bir bedene geçmesi eski yaşamı hatırlamak için yeterli değildir. Dolayısıyla bu anıların aslında DejaVu ile konfabulasyon ile oluştuğunu ve aslında ruhsal bir olay olmadığını anlayabiliriz.

Bu anlamsızlığı bir kenara bıraksak bile mantıksızlık zincirinin ardı arkası kesilmiyor. Reenkarnasyon olsa bile canlılıktaki birey sayısının enflasyonla çoğalması açıklanması gereken bir durum. Örneğin bundan yıllar önce 6 milyar insan vardı şimdi 7 milyar insan var. Birey sayısındaki çoğalma diğer canlılarda da görülür. O zaman nasıl bir ruh göçmesi bu? Yeni ruhlar mı türüyor? Canlılık sürekli çoğalma halinde ve bir bireyden çok daha fazla birey oluşuyor. O halde bu olay ruh göçmesiyle açıklığa kavuşturulmalıdır çünkü canlı sayısı artıyorsa aynı zamanda ruhların da sayısı artmalıdır. Dolayısıyla canlılık nüfusunun sürekli artmasıyla ruh göçü inancının yanlış olduğunu açıklayabiliriz.

Ayrıca neden reenkarnasyon iddialarının yalnızca ruh göçüne inana toplumlarda görülmesi de şaşırtıcı değil midir? Neden Hindistan, Antakya, Adana, Mersin gibi reenkarnasyona inanan toplumlarda ruh göçü görülüyorken, bundan habersiz toplumlarda veya bu inanışı barındırmayan toplumlarda bu tür vakalara rastlanmıyor? Yalnızca bu mantıksızlık bile olayların aslında gerçekleşmediği ve kişilerin uydurmalarından ibaret olduğunu göstermeye yeter.



Kaynakça:

1- Türk Psikiyatri Dergisi 2007, Cilt 18, Sayı2 s.173-174
2- Brown, Alan S. (2004). The Déjà Vu Experience. Psychology Press. ISBN 1-84169-075-9.
3-Gaarder, Jostein, Sofie’nin Dünyası (Çev. Sabir Yücesoy), Pan Yayınları s. 525-526
4- bahsedilen araştırmalar için bkz.
http://www.nature.com/nature/journal/v484/n7394/full/nature11028.html
http://newsoffice.mit.edu/2012/conjuring-memories-artificially-0322

http://www.extremetech.com/extreme/123485-mit-discovers-the-location-of-memories-individual-neurons

8 yorum:

  1. Her insanin sizin veya sizler gibi danisabilecegi insanlar olsa keske.Hayatta eksikligini en cok yasadigim sey diyebilirim.Sorular sormak cevabini alamamak ya da alacak vakit bulamamak.Hayattaki en onemli seyin o sorulara verilebilecek cevaplar oldugunu bilsen de sıkışıp kalmışlıgın ortasinda birakin kendi cevaplarinizi bulmayi verilmiş,verilen cevaplari veya cevabi aramayi bile ogrenememek. Siz nasil yetişiyorsunuz hayata? Butun bunlar arasinda.. yaziyla cok alakasiz oldugunun farkindayim fakat şu ara kendime en cok sordugum soru oldu bu,nasil yetişecegim hayata? Sizin gibi insanlar umuyorum cogalir su dunyada. Siyasetle de ugrasiyor musunuz? Cevabini paylasmadiginiz ve paylasmamakta hakli oldugunuz sorular bunlar fakat insan soramadan edemiyor işte. Lutfen kendinize iyi bakin,cok cok iyi bakin.Sizin gibi insanlar hayatimizda hep var olsun.

    YanıtlaSil
  2. Nereden baksan tutarsızlik nereden baksan ahmakça

    YanıtlaSil
  3. Ben inanan biri değilim, materyalist olduğumu söyleyebilirim ama bu yazıyı yazmadan önce safsata diye adlandırdığınız şeyleri dinlediniz mi? reenkarne olduğunu iddia eden biriyle görüştünüz mü? şöyle uydurmuştur böyle uydurmuştur demek bence doğru değil. reenkarnasyona inanmıyorum. bilime inanıyorum ama açıklamalarınız beni tatmin etmedi.direk reenkarne olduğunu iddia eden biriyle bizzat konuştum, beni bu yazıdan daha çok etkilendiğimi söyleyebilirim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öyle hikayeler var ki ,,öldürülmüş ve katilinin yanına yeni haliyle gitmiş ve ona ismiyle hitap edip onun katili olduğunu söyleyip yakaltmış insanlar var,,,,Bu katilini yakalatan kişinin ölüm izleri bile kafatasında olunca inanmamak mümkün olabilir mi ,,dimi ama ,,,herkes kafasına balta benzeri vurularak ölmez ki........Yukarıda ki makalenin yazarı , eksik bilgili , yeterli araştırmayı yapmadan yazmış...Bir çok benzer hikaye mevcut ve binlerce insan var REANKARNE OLAN ,,,,Katiller korksun bence ,,,er ya da geç yakalanıyorlar.

      Sil
  4. Şöyle uydurmuş böyle uydurmuş denmiyor. Adam bilimsel çalışmaları kaynak göstermiş be insaf.

    YanıtlaSil
  5. Alfa çok güzel.Eline sağlık.Ruhun varlığı yokluğu neye bağlıdır.Ruh bir halisünasyn mdur? Ruhun varlığı Tanrıya kanıt mdır? Bu sorular üstüne bizi bilgilendirmeni isterim... Şimdiye kadar ki tüm yazılarını okudum.. Yemin ederim adamı dinden çıkartırsın.Eline sağlık :)

    YanıtlaSil
  6. Konfobulasyon ve dejavu. Bebekken yanımızda konuşulanlar beynimizde birikenler. vb. yazı çok güzel. Aydınlatıcı ama yine de bir şeyler eksik gibi.

    Bir genç, 17 sene önce öldüğünü karısının adını, çocuklarının adını, tüm akrabalarını sayıyor. Nasıl öldüğünü anlatıyor. Sadece karısıyla arasında olan kimsenin bilmediği şeyleri de anlatıyor. Kadının ağzı açık kalıyor. Ve aralarında yüzlerce kilometre var. Adam gidip burası benim eski evim diye evi gösteriyor. Bunu hikaye uydurma deseniz tutma ihtimali çok düşük adam bütün akrabalarının ne iş yaptığını ve isimlerini tek tek sayıyor. Dejavu deseniz olmaz. Dejavu daha çok anlık bir olay. Caddeden yürüyorsunuz bir anda ben buradan daha önce geçmiştim diyorsunuz. Küçükken beyninizde biriken konuşmalar olaylar deseniz. Ayrı şehirler ve yabancı insanlar. Yanınızda bu kadının adı, çocukları akrabaları tek tek ayrıntılı olarak konuşulma ihtimali sıfır.


    YanıtlaSil
  7. reenkarnasyon konusunda çokça kitap tozu yutmuş birisi olarak ben de şunu eklemek isterim ki kuran incil ve tevrattan, reenkarnasyonun varlığına delalet olduğu iddia edilen tüm argümanlar makul bir bakış açısıyla çürütülebiliyor. Yine yazının son aşaması bence de çok önemli, sadece bu olaya inanan toplumlarda görülüyor olması... Bu, cinlere inanan babaannelerimizin onları gördüklerini anlatmalarına benziyor, ya da ingilterede 1800lü yıllarda bir gece vakti cadı gördüklerini iddia eden baba oğulun hikayesine benziyor. İnanç, kendi doğasında varolan kavramları insan zihninde yaratıveriyor anlaşılan. Kafanıza uzun bir yola çıkacağınız düşüncesiyle uyursanız günler öncesinden araba ile yolculuk ile, trafik kazaları ile ilgili rüyalar görmeniz gibi. Tüm bunlar beynimizin bize oynadığı oyunlar olabilir. Tabii reenkarnasyon konusunda çok uçarı örneklerde var. Örneğin antakya/samandağ'da doğan bir çocuğun italyanca konuşmaya başlaması gibi -gözlerimle görmedim ama kaynaklardan okudum- ve aynı çocuğun kendisini sicilyada bir mafya babasının çocuğu olarak tanıtması yahut insanların önceki hayatına dair fobilerinin olması gibi. İnsanlar nasıl öldülerse onunla ilgili bir kavramı fobi ediniyorlar. Yukarıda verdiğim italyanca konuşan çocuk örneğinde, kız silahla vurularak öldürüldüğü için silah korkusuna sahipti. Benim şahsi kanaatlerimden bir diğeri ise, çocuk henüz nne rahmindeyken mlum beyin gelişimi de başlıyor. Belki fiziksel bir rahatsızlık, belki süreçte oluşan olası bir aksaklık söz konusu zaman diliminde bebeğin bilinçaltına bir etki yaratıyor ve doğum sonrasında bu etki bir şekilde gün yüzüne çıkıyor. Her ne olursa olsun, sadce buna inananların yaşaması dahi benim inanmamam için yeter sebep.

    YanıtlaSil