Evrimin karşı konulmaz gerçekçiliği karşısında, tanrıya
duyulan inanç bir nebze olsun darbe almıştır. Dindar kimselerin savunduğu temel
haliyle “Canlılardaki Tasarımdan Kanıt” ise en büyük darbeyi evrim teorisinden
almıştır. 150 yıldır sayısız kanıtla desteklenen bu bilimsel kuram, tasarlanmış
gibi görünen nesnelerin nasıl oluştuğunu, aslında tasarlanmadığını göstermek
açısından yararlıdır. Çok kişiden şu gibi sözler duymak alışkanlık haline
geldi:
- Bir uçağın tasarlanmış olduğunu düşünüyorsun da çok daha
karmaşık olan bir kuşun tasarlanmadığını mı iddia ediyorsun?
- Bir robot tasarlanmışken bir insan vücudunun tasarımcısı
nasıl olmasın?
- Bir resmin ressamı, bir iğnenin ustası varken bu
canlıların tasarlanmadığını mı iddia ediyorsun?
- Bir saat o kadar karmaşıktır ki muhakkak tasarlayıcısı
vardır, çok daha karmaşık olan gözün nasıl tasarlayanı olmasın bir düşünsene.
-Ne yani bu kadar canlının oluşması sadece tesadüf mü?
Bu ve bunun gibi sayısız benzetme üzerine kurulu cümleler…
Hepsi tek bir hatadan kaynaklanıyor: evrimi anlayamamak. Tüm bu canlıların
yalnızca tesadüf eseri olmadığını, bir seçilimden geçerek oluştuğunu
açıklamıştım (Bkz. Doğal Seçilim başlıklı yazı). Tüm bu karmaşık nesnelerin de
aşama aşama, basitten karmaşığa doğru evrim geçirebileceğinden bahsetmiştim
(Bkz. İndirgenemez Karmaşıklık başlıklı yazı). Organlar arası bu uyumun
tanrısal değil evrimsel bir seçilim olduğunu da anlatmıştım (Bkz. OrganlarArası Uyum başlıklı yazı). Kısaca
canlıların uzuvları arasındaki tasarlanmış gibi görünen bu uyum, basit
varlıkların zamanla karmaşıklaşmasından daha ileri bir şey değil. Bu
karmaşıklaşma evrimdir. Sadece evrim. Canlıların dizaynından yola çıkarak
tanrıyı kanıtlama işlemi başarısız bir eylemdir.
O halde akla yeni bir soru geliyor, ya tanrı canlıları evrim
süreci ile yaratmışsa? Ben, bu sorunun gereksiz olduğunu ve herhangi bir
açıklamada bulunmadığını, irrasyonel bir soru olduğunu düşünüyorum. Bu yazıda
da neden bu şekilde düşündüğümü açıklayacağım.
Yazıya başlamadan önce yanlış anlayışları en aza indirgemek
amacıyla bir şeyler söylemek istiyorum. Elimizde hiçbir akılsal temellendirme
olmadığını düşündüğümüz zaman ‘Tanrı evrimle yaratıyor’ görüşü, tasarım
kanıtını kurtaran bir görüş değildir. İster evrimle yaratan bir tanrı olsun,
ister doğaüstü bir müdahalenin olmadığı evrim olsun, tasarım kanıtı
geçersizdir. ‘Evrimle yaratan tanrı’
görüşünü savunan biri, bu savunmayla şunu demeye çalışır: “Evet tasarım
kanıtı geçersiz ama bu tanrının insanları yaratmadığı anlamına gelmez, belki de
tanrı evrimle yaratıyordur.” Kısaca, bu
görüşe mensup biri canlılarının karmaşıklığından kanıtı tanrıya kanıt olarak
sunamaz, onun yapabileceği şey evrimin tanrının yokluğunu kanıtlamadığını
savunmak olacaktır. Peki ya evrim tanrının yokluğunu kanıtlar mı ve ya tanrının
varlığının mantıksız olduğunu gösterebilir mi? İsterseniz bunu inceleyelim.
Elimizde evrim süreci denen bir tabloyu tutuyoruz. Bu
tablonun arkasındaki amacı ve anlamı görebilmek için iki alternatif görüşe
sahibiz:
1-Evrimle yaratan ve evrimin bu şekilde işlemesine sebep olan tanrı, tüm canlıları evrimsel yolla yaratmıştır.
2- Evrimin bu şekilde işlemesine sebep olan bir bilinç yoktur. Doğa kendi kendine yetmektedir ve bu sürecin arkasında bir irade bulunmamaktadır.
Gereksiz Bir Açıklama
Evrimle yaratan tanrı görüşü söz konusu olduğunda ilk
başta "Neden tanrıya ihtiyaç
duyalım ki?" sorusu sorulmalıdır.
Evrim süreci doğa ile kendi kendine yetmekteyken neden bir doğaüstü bir
güç ekleyip durumu karmaşıklaştıralım ki? Bazı kişiler (Platinga, Tennant, Doko
vb.) evrimin ancak tanrıyla anlamlaşabileceğini savunuyor ve evrimi tanrının
bir yolu olarak görüyor olmasına rağmen kurdukları Natüralizme Karşı Evrimsel
Argüman, tamamen evrimin yanlış bir yorumuna bağlı. Bazı şeyleri (zekâ, ahlak,
arzu gibi) ancak bir müdahale varsa açıklanabileceğini düşünen bu kişiler,
evrimin düz bir çizgiyle ilerleyeceğini sanarak, yan ürünlerin ortaya çıkmasını
unutuyorlar. Evrimle yaratan tanrı görüşünün, doğal olarak oluşan evrim
sürecinden hiçbir üstünlüğü yok.
Evrimin mekanizmalarına baktığımız zaman da bir tanrıya yer
bulamıyoruz. Canlılığın evrimsel tarihi, doğaüstü bir yaratıcı görüşünü
gereksiz görüyor. Doğa, canlılar ve daha özel anlamıyla evrim süreci, bir akıl
tarafından yönlendirilmiş gibi durmuyor. S. Haldane isimli İngiliz bir
biyologa, biyoloji ile ilgili bilgisinin tanrı fikri hakkında ona ne
söylediğini sorduklarında “Tanrı, böcekleri seviyor olmalı.” demiştir. Zira
sadece kınkanatlı türü bile üç yüz elli bini aşıyor. Evrim ağacına baktığımız
zaman “tanrısal bakımdan anlamsız” diyebileceğimiz sayıda tür bulunuyor. Bu
kadar tür sayısını rastgele türleşme dışında rasyonel bir temele bağlamak
mantıklı durmuyor. Adeta hiçbir müdahale yokmuşçasına ilerleyen bir süreç ile
karşı karşıyayız. Üstelik yine evrimin çeşitlenme mekanizmalarında ‘ilahi
müdahale’yi çağrıştıran hiçbir durum söz konusu değil. Ne mutasyonlarda ne
genetik sürüklenmede ne doğal ve cinsel seçilimde ne de akraba seçiliminde
tanrısal bir müdahaleye yer buluyoruz. Evrim, tıpkı tanrı olmadığı zaman neler
görmek istiyorsak o şekilde işliyor. Sanırım buraya çok yakışacak bir anekdot eklesek
iyi olacak. Kör Saatçi adlı kitapta Richard Dawkins şunları söylüyor:
Teleskop ve göz arasındaki, saat ve canlı organizma arasındaki benzetme yanlış. Görünenin tersine, doğadaki tek saatçi fiziğin amaçsız kuvvetleridir, yine de bu kuvvetler çok özel bir biçimde düzenlenmiştir. Gerçek bir saatçi öngörü sahibidir: Geleceği hayal eder; zembereklerini ve dişlilerini, aralarındaki bağlantıları planlar. Oysa Darwin'in keşfettiği ve tüm yaşam biçimlerinin varoluşunu ve bir amacı varmış gibi görünmesini açıkladığını artık bildiğimiz, kendiliğinden, bilinçsiz, kör sürecin, yani doğal seçilimin hiçbir amacı yoktur. Doğal seçilimin aklı ve düş gücü yoktur. Doğal seçilim geleceği planlamaz; geleceği görme yetisi yoktur; öngörüsü yoktur. Doğal seçilim hiçbir şey göremez. Doğal seçilimin doğanın saatçi olduğu söylenecekse, bu saatçinin kör olduğu da eklenmelidir.
Evrimsel sürecin, doğanın, canlılık tarihinin bir amacı
varmış gibi durmamaktadır. Evrim ağacı ve biyolojik tarih bize bunu haykırıyor.
Tüm verilerimiz tanrının gereksizliğini ortaya koyuyor. Bu durumda neden
tanrıya ihtiyaç duyalım ki? Elimizde bir tablo var ve bu tabloyu açıklayan iki
kurama sahibiz. Bu iki kuramdan biri diğerinden daha karmaşık fakat bu iki
kuramın tabloyu açıklama gücü eşit derecede. Bu durumda basit olanı seçmek, en
mantıklı yol olmalıdır.
Örneğin elimizde bir sorunumuz olsun, yağmurun nasıl yağıyor
olması… Yağmur nasıl yağar? Ben yağmurun doğal süreçlerle yağdığını savunurken
biri kalabalık içinden çıkıp haykırıyor “Hayır, hayır yağmur gökyüzünde yaşayan
İsalyeh adlı canlıların işemesiyle oluşuyor. Yağmurun yağmasının tek açıklaması
budur.” Bu sesin çıktığı yere bakıyorum ve aklı yerinde olmadığı belli bir adam
görüyorum. Müsamaha gösteriyorum ve ona, doğal süreçlerin yağmurun yağması için
yeterli olduğunu anlatıyorum. Yağmurun yağmasında etkili olan faktörleri
anlatıyorum ve ekliyorum “İsalyeh dediğimiz varlıklara ihtiyacımız yok. Bu
olayın açıklanması için doğal süreçler yeterlidir.” İstifini bozmayan adam şu
şekilde cevap veriyor; “İyi dedin güzel dedin de canım evladım, İsalyehlerin
bahsettiğin mekanizmalarla işemediğini nereden biliyorsun?” Bu cevabın
absürtlüğü bir yana “evrimle yaratan tanrı” görüşünden bir farkı yok. Şimdi,
doğal mekanizmalarla işeyen İsalyeh hikâyesinin sorunlarına bakalım. Öncelikle elimizde bir problem vardır;
yağmurun nasıl oluştuğu problemi. Bu problemi çözmek için ortaya attığımız ve
kanıtlarla desteklenen doğal bir mekanizmamız var. Bir de bu sorunu cevaplamaya
çalışan ayrı bir mite sahibiz. Doğal mekanizmaya sahip olduğumuz anda, mitin
gereksizliği gözler önüne çıkmış olur. Bu doğal mekanizma hiçbir müdahaleyi
gerektirmiyorsa, basit bir şekilde ona ekleme yapmamız da gereksizdir. Elimizde
tuttuğumuz tabloyu açıklayan doğal mekanizmalar ve bir mitsel açıklama
olduğunda ve doğal açıklama o tabloyu açıklamaya yettiğinde basit şekilde doğal
mekanizmayı seçmek mantıklıdır. Hepimizin “Bulutlarla işeyen İsalyeh” görüşüne
karşı “Doğal mekanizmaların yeterli olduğu” görüşünü kabul etmesinin sebebi
işte budur: Basit olanı seçmek. Bulutların, müdahale olmadan yağmurun yağmasına
sebep olduğu görüşte İsalyehlere yer yoktur. Bu sebeple hiçbirimiz
bahsettiğimiz yaratıklara inanmıyoruz.
Şimdi bir de evrim tablosunu düşünelim. Evrim tablosunda
da(yukarıda bahsettiğimiz gibi) tabloyu açıklayacak iki görüşe sahibiz. Bunları
yukarıda saymıştım. Bu durumda iki açıklamadan bir diğeri herhangi bir üstünlük
sağlamıyorsa ama daha karmaşık ve gereksiz şeyler öne sunuyorsa (tanrının
yaratması veya isalyehin işemesi gibi)basit olanı seçmemiz gerekir. Yine
yukarıda bahsettiğim gibi tanrı görüşü evrimi açıklarken bahsi geçen açıklamaya
hiçbir anlam veya yeni bir üstünlük katmıyor. Bu durumda tanrısız bir evrimi
kabul etmek daha rasyoneldir.
Darwinci Kötülük Problemi
Kötülük probleminin değişik bir versiyonu, tam da “tanrının
yaratma süreci” için düşünülebilir. Öncelikle tanrısal sıfatlardan ve kötülük
probleminden biraz bahsedelim. Tanrının mutlak iyi olduğunu ve sayısız yol
içinden en iyi yolu seçtiğini düşünmek mantıklıdır. Zira iki yol varsa ve tanrı
kötü yolu seçmişse ona mutlak iyi denilemez. Ayrıca tanrı mutlak güce de
sahiptir. Yani iki yol içinden iyi olanını seçmeye gücü de yetmektedir. O halde
tanrının kötü yol seçtiğini savunmak, bir insanın kendi inançlarının tutarsız
olduğunu gösterir. Tanrı daha iyisi varken hiçbir kötü yolu seçmemelidir, eğer
seçmişse ya mutlak iyi değildir ya da onun her şeye gücü yetmez. Başka bir
açıklama mevcut değildir.
Burada kötülük probleminden çok Darwinci Kötülük
Probleminden bahsedeceğim için derin bir irdeleme yapmıyorum. Bilindiği gibi
evrim teorisinde bir silahlanma yarışı mevcuttur "yaşa ya da öl" gibi
bir ilkeye bağlı olan doğal seçilim aynı zamanda “pençe ile çene arasında”
ürkütücü şekilde devam eden hayat mücadelesini de beraberinde getiriyor. Mutlak
iyi ve mutlak kudretli bir varlığın bu şekilde bir yolu tercih etmesinin
mantığı nedir? Burada bir ahlaki kötülük mevcut olmadığından klasik kötülük
probleminden de ayrılır. Kötülük probleminin bu versiyonuna “insanın özgür
iradesi” de cevap olarak verilemez çünkü sürecin tamamı tanrının seçimidir ve
insanın iradesiyle bir alakası yoktur.
Kısaca şunu
diyebiliriz:
1- Canlıları ya tanrı yaratmıştır ya da doğal bir süreçte bir amaç olmadan (yaşamalıyım ve üremeliyim amacı dışında) hiçbir doğaüstü güç altında olmadan oluşmuşlardır.
2- Canlılar evrimle oluşmuştur.
Ara sonuç: Canlıları ya tanrı evrimle yaratmıştır ya da natüralist (doğa kendi kendine yetmektedir diyen) bir görüş doğrudur.
3- Tanrı mutlak iyi ve mutlak kudretlidir.
4- Evrimdeki oluşum irdelendiğinde daha iyisi düşünülebilecek bir yaratım mevcuttur (pençe ile çene arasında geçen bir mücadele yarışından daha iyi bir yol düşünülebilir).
5- Hiçbir doğaüstü gücün evrime müdahale etmediğini düşünmek Mutlak iyi ve mutlak kudretli bir tanrının canlıları evrimle yarattığını düşünmekten daha rasyoneldir.
Mutlak iyi ve mutlak kudretli bir tanrının bu şekilde ürkütücü
bir oluşumu tercih etmesi anlamsızdır. Ya canlıları tanrı yaratmıştır ve mutlak
iyi değildir, ya canlıları tanrı yaratmıştır ve mutlak kudretli değildir ya da
canlıları tanrı yaratmamıştır. Üç görüş birden savunulamaz.
Mükemmel Bir Tasarım
Canlıların, evrimsel süreçte tanrı tarafından yaratıldığına
karşı sunulacak bir başka eleştiri de yine Darwinci kötülük problemine benzeyen
bir anlayıştır. Tanrı mükemmeldir ve eğer daha iyisi düşünülebilecek bir yol
varken mükemmellikten uzak bir yolu seçmesi mantıklı değildir. Şimdi,
canlılardaki evrimsel hatalara ve kusurlara bakarsak, adeta rastlantısal
çeşitlenmelerin bir sonucu olduğunu görürüz. Çok sayıda evrimsel hata vardır ve
bu evrimsel hataların olması “Evrimle Yaratan Tanrı“ görüşüyle anlamsızlaşır. Eğer müdahale olsaydı ve canlıların evrimini
amaçlayan, düzenleyen bu şey mükemmel bir zihin olsaydı, birçok evrimsel hatayı
da görmememiz gerekirdi. Çünkü daha iyi bir tasarım varken canlıları bu şekilde
tasarlayan bir zihne inanmak mantıklı olmayacaktır. Tanrı, bu evrimsel hatalar
olmayacak şekilde canlıları yaratabilirdi, peki neden yapmadı? Bu sorunun de
iki alternatif yanıtı mevcut:
1- Tanrı o kadar da mükemmel değildir
2- Evrimsel sürece müdahale eden bir güç yoktur.
Eğer evrimsel hatalar varsa, ki birazdan göreceğimiz gibi
var, evrimin natüralist bir anlayışta ilerlediğini savunmak daha rasyonel
olacaktır. Ya da tanrının mükemmelliğini kısmanız gerekecektir. Eğer
mükemmelliği kısılırsa zaten tanrı, tanrı olmayacağından (zira tanrının
sıfatlarından biri de mükemmel olmasıdır) ilahi bir müdahalenin
gerçekleşmediğini savunmak tek alternatif olacaktır. Şimdi birkaç evrimsel hata
sunup yazıyı bitireyim.
Öncelikle gözdeki akılsız tasarıma bir örnek olarak yine
Richard Dawkins’ten, Yeryüzündeki En Büyük Gösteri kitabından bir örnek
vereyim:
Henüz optikteki en çarpıcı kusurdan bahsetmedim. Retina, ters yöne bakmaktadır.
Çağdaş bir Helmholtz'a bir mühendis tarafından, yüzeyine doğrudan gelen görüntüleri yakalamak üzere ayarlanmış, minik fotosellerden oluşan ekranı olan bir dijital fotoğraf makinesi gösterildiğini hayal edin. Fotoğraf makinesini böyle yapmak mantıklıdır. Ve elbette her fotoseli, resimlerin düzenlendiği bir çeşit hesaplama aygıtına bağlayan kablolar da olacaktır. Bu da mantıklı. Helmholtz bu makineyi geri göndermezdi.
Ama şimdi size, gözün "fotoseller"inin geriye doğru baktığını, bakılan sahnenin tersi yönünde konumlandığını söylediğimi düşünün. Fotoselleri beyne bağlayan "kablolar", retinanın yüzeyi boyunca uzanır, bu nedenle ışık ışınları fotosellere çarpmadan önce kablo yığınından oluşan bir örtünün arasından geçmek zorunda kalır. Bu çok mantıksız ve mantıksızlık bununla da kalmıyor. Fotosellerin geride konumlanmış olmasının sonuçlarından biri, onların verilerini taşımakta olan kabloların, bir şekilde retinanın içinden geçip beyne gitmelerinin gerekiyor olmasıdır. Omurgalı gözünde kablolar, retinadaki belli bir delikte birleşip içeri dalarlar. Sinirlerle dolu olan bu deliğe kör nokta denir, çünkü kördür, ama bu bölge gerçekte oldukça geniş olduğundan "nokta" demek hafif kalır, kör bir bölge demek daha doğru olur, ki bu bölge bize yine beynin "otomatik Photoshop" yazılımı sayesinde çok da fazla rahatsızlık vermez. Bir kez daha, geri gönderin, bu sadece kötü bir tasarım değil, tam bir ahmağın tasarımı.(1)
Bir başka akılsız tasarım örneğini ise Ali Demirsoy’dan
vermek istiyorum:
Çocukların, özellikle kız çocuklarının idrar kesesini dışarıya bağlayan kanal erişkinlere göre kısa olması nedeniyle sık sık idrar yolları hastalıklarına tutulmaktadır. Ne olurdu bu boruyu biraz daha uzun olarak yaparak yaratsaydı? Ancak bir evrimciye sorarsanız, dört ayağının üstünde gezen bir canlı için bu kısalığın büyük bir sakıncası yoktu; ne zaman ki, yere inip de ilk olarak otura otura sonra iki ayağımız üzerinde gezmeye başladık; oturduğumuz yerdeki mikroplar çok daha kolay içlere kadar girebildiği için bu sorunlar ortaya çıktı. O zaman sormazlar mı, beni iki ayağım üzerine kaldırırken, bu boruyu niye bir iki santim uzatmadın?(2)
Bir başka örnek da körelmiş organlardan verilebilir. Birçok
semender türü ve meksika tetrası normalde aydınlık ortamda yaşamalarına rağmen
daha sonraki nesillerde mağarada yaşamaya başlamışlardır. Bu sebeple bu
canlıların gözleri giderek küçülmeye ve körelmeye başlamıştır. Buna benzer çok
sayıda körelmiş organ vardır(3). Tam da
kör bir saatçi(doğa) tarafından oluşmuşçasına evrimsel kusurlara
rastlamaktayız. Yukarıda da bahsettiğim gibi, bu hatalar, evrimsel sürecin bir
düzenleyicisin olmadığını göstermeye yetmektedir.
Ek Okuma Önerileri
2-İnsan vücudundaki çok sayıda evrimsel hata için:
3-Canlılardaki körelmiş organlar ve bunun evrimle ilgisi
için:

Alfa döktürmüş yine :D
YanıtlaSilGüzel ve gerekli bir konuya parmak basmışsın, islami açıdan bakarsak savundukları her şey çürümüş oluyor, fazlasıyla başarılı bir yazı. Ama Hristiyan mantığıyla ele alacak olursak onları yüzde yüz tatmin etmeyecek ufak tefek havada asılı kalan noktalar var. Fakat yine de okunmalı kesinlikle, kalemine sağlık.
YanıtlaSilPeki Kur'an'a göre insanların tek bir nefsten/candan yaratılması bilgisiyle evrime göre ortak bir atadan gelmesi yine birbiriyle paralel olmuyor mu?
YanıtlaSilYazı için teşekkürler :)
Tanrının ezeli olduğu iddiası gibi evreni oluşturan madde ve enerjinin ezeli olması şeklinde bir sürü paralel konu var ama işte dindarlar sadece işlerine gelen tarafı kabul eder. Çivi zeka ürünü diye tüm evren zeka ürünü olmalı şeklinde yanlış tüme varım yaparlar.
SilHayır, kuranda ilk insanın çamurdan yaratıldığı açıkça belirtilmiş :)
Silsıkışında çivi zekası tabi amınıyim :D tırım tırıs yok :D
SilKardeşim evrim senin boktan bir iki kelimenle değil uluslararası tezlerinle yol bulur Einstein bile evrimi kavramsal olarak anlayamamışken sik kadar beyninle ne yapmaya çalısı yosun tesadüf yoktur neden mi insan 4 temel maddeden oluşur oksijen karbon azot ve hidrojen bu maddeler atomun temel taşıdır ve atomlar dizilim halindedir bu dizilimde küçücük bir değişiklikte insan farklı bir maddeye dönüşür hala neden Anlamıyorsun bu düzenin bu intizamın bir sahibi var!!!!!!!
YanıtlaSilHakaret etmeden konuşursan daha iyi olur.
SilAllah yaratılmamıştır diyorsunuz, demek ki bir şeyler yaratılmamış olabiliyor size göre. Bu ezeliyeti neden evrenin ötesinde arıyorsunuz ki? Evreni oluşturan madde ve enerji ezelidir demenin nesi yanlış?
Bir şeyin varolması, bir zeka tarafından yapıldığını kanıtlamaz. Bir düşünsene insan o dediğin elementler değil de, demir bakır çinkodan oluşsaydı bu sefer de ona tesadüf olamaz diyecektin. İllede bir bilincin var etmesi gerekmiyor. Bir şekilde varolmuşuz işte, varoluşun kendisi sadece varolduğumuzu kanıtlar, birinin var ettiğini değil.
:D Korkuyorsun. Einstein bile insan biçimli ödüllendiren cezalandıran tanrıya inanmanın namümkün olduğunu belirtirken sik kadar beyninle Muhammed'in Allah'ının olduğunu mu söylüyorsun?
SilBir şekilde varolmuşuz işte, varoluşun kendisi sadece varolduğumuzu kanıtlar, birinin var ettiğini değil.
Silöncelikle bu mükemmel bir cevap olmuş. Bir şeylerin varolması tanrının ya da yaratıcının varlığını kanıtlamaz.
bahsettiğin maddelerde ki küçücük değişimler zaten canlılar arası farklılığa yol açıyor bahsettiğin şey insan için değil canlılık için gerekli maddelerdir.
Unutma Bir şeyin nasıl olduğu yaratıcıyı kanıtlamaz :)
Güzel çalışma.Bilimin hata bulduğu noktalarda "hikmet" aramaya devam edip bilim adamlarını cehaletle suçlayacak bir kitle için yazılmadığı kesin.Teşekkürler.
YanıtlaSilmadem öyle size bi örnek vereyim Tavus kuşlarının tüyleri renksizdir insanın gözüne böyle güzel görünmelerinin sebebi tüyün herbir milimetresindeki su miktarının farklı olması güneş ışıkları tüylerden geçerken farklı dalga boylarının zayıflığı yüzünden kırılır ve farklı renkleri alır ama ben hiçbir Tavus kuşunun dönüp tüyleri baktığını görmedim peki insanı hayrete düşürücek şekil zeka gerektiren bu güzelliği bi kere bile tüylerine bakmadan nasıl elde ettiler
YanıtlaSilDarwin Şöyle diyor :) "Bir tavus kuşunun kuyruğundaki tüyün görünümü, ne zaman bakacak olsam, beni hasta ediyor."
Tavus kuşu tüyünde, matematiksel denklemlere dayalı geometrik desenler vardır. Bu tüylerde, ışığı yansıtma açısına göre değişen gözalıcı renklerin şaşırtıcı bir özelliği pigmentlere bağlı olmamalarıdır. Bu yapıyı yakından inceleyen araştırmacılar, tüylerin katmanlarının son derece özel ayarlandığını ve desenleri ortaya çıkaran yapının indirgenemez komplekslikte olduğunu ortaya çıkarmışlardır. Elbette böyle bir tüy yapısı doğal sebeplere dayalı hayali süreçlerle açıklanamamakta ve Darwin'in teorisinin geçersizliğini göstermektedir.
ha diyosanız ki bunlarda uydurma eğer gerçekten mantıklı düşünen insanlarsanız bide şu videoyu izleyin gerçektn herşey kendiliğinden mi oluyor şans eserimi herşey bi düşünün
http://www.youtube.com/watch?v=yOWFNmX8tgY
adım enes
Geyiklerde erkeklerin boynuzlarının iriliği ve biçimi, koşma ve kaçma becerilerinde dezavantaj sağlamaz mı? Ya da tavus kuşlarının tüyleri yırtıcıların ilgisini çekeceğinden evrimsel süreçte hayatta kalma koşullarını zora sokacağından neden evrimleşmiştir ve ya neden yok olmamıştır?
SilBu soru doğal seçilim ile açıklanamaz ve ilk düşünüldüğünde “Evet evrim saçmalıktır” düşüncesini oluşturabilir aklınızda fakat bu tamamen evrimi kanıtlar nitelikte bir özelliktir. Sebebi ise şudur: Eşeysel seçilim
Doğada sadece hayatta kalmak bir işe yaramaz, aynı zamanda genleri yeni nesle de aktarmak, üremek gerekir. Üreyemeyen bir canlı ne kadar hayatta kalırsa kalsın genleri yeni nesle aktarılamayacağından doğadan ayıklanır. Üreme konusundaki bu seçme ve eleme mekanizmasına eşeysel/cinsel seçilim denir.
Tavus kuşlarının kuyruğu onlara hayatta kalma konusunda dezavantaj sağlıyordu. Belki hayatta kalma konusunda biraz ödün veriyorlardı ama sahip oldukları büyük ve parlak kuyruklar dişiyi daha fazla cezbetmelerini sağlıyordu. Evrimsel süreçte cinsel ipuçları alacak sinirler, cinsel niteliklerle beraber evrimleşmiştir. Dolayısıyla parlak renk ve büyük kuyruk dişilerin içgüdüsel olarak tepki vermesine ve daha parlak ve etkileyici kuyruklara sahip erkeklerle çiftleşmesine yol açmıştır.
Erkekler neredeyse her zaman, her türde âşıktır ve dişi için diğer erkek bireylerle mücadele içindedir. Erkeklerin organları (ses organları, koku bezleri vs.) genellikle dişilerinkinden daha gelişmiştir. Hayatta kalabilen erkekler arasında dişiyi cezbedip, ele geçiren birey genlerini yeni nesle aktarır. Bunun sonucunda örneğin ses konusunda dişi etkilenmişse(bülbüllerdeki gibi), üreme sonunda bir sürü güzel sesli birey oluşur. Kötü sese sahip olanlarsa (cinsel ipuçlarına göre güzel, çirkin anlayışı nesneldir) üreyemeyip genlerini aktaramayacağından genleriyle beraber doğadan yok olur. Bu olay binlerce yıl içinde sürekli gerçekleşeceğinden belirgin bir değişim sağlanmış olacaktır.
Bir dişi geyiğe göre iri ve dallanmış boynuz hoş gelecektir. Bu sebeple ne kadar iri ve dallanmış boynuza sahip bir birey görürse onunla üreyecektir. Bunun sonucunda nesiller boyunca erkek geyiklerin boynuzları bu şekli almıştır.
Yine yaratılışçılara sorularımız var: Neden Yaratıcı erkek bülbüle şakırdama yeteneğini vermiş de dişi bülbüle sadece cikleme yeteneği vermiş? Neden erkek tavus kuşlarının tüyleri daha cezbedici sesleri daha hoştur? Neden dişi geyiklerde görkemli boynuzlar yok da erkek geyikte var? Büyük ihtimalle cevap : “En iyi tanrı bilir” olacaktır fakat bu hiç de bilimsel bir açıklamaya benzemiyor. Evrimsel açıdan cevabı eşeysel seçilimdir… Ve tek cevabı budur.
Endler’in lepistes deneyini incelerseniz eşeysel seçilim de deneysel olarak gözlemlenmiştir. Ve artık sadece bir teori değildir
Cinsel Seçilim İle İlgili Daha Fazla Kaynak:
Cinsel Seçilim: http://tr.wikipedia.org/wiki/Cinsel_seçilim
Lepistes Deneyi: http://www.baharkilic.org/post/2011/03/14/Lepistes-deneyi-ve-evrim.aspx
Cinsel (Seksüel) Seçilim (Rastgele Olmayan Çiftleşme): http://evrimagaci.org/makale/43/
Cinsel Seçilimin Deneysel Olarak Gözlemlenmesi: http://evrimagaci.org/makale/19/
Su Böceklerinde Cinsiyet Farklılıkların Evrimi : http://kozmopolitaydinlar.wordpress.com/2012/05/05/su-boceklerinde-cinsiyet-farkliliklarin-evrimi-ve-cinsel-secilim/
Cinsel Seçilim ve Doğadaki Önemi: http://kozmopolitaydinlar.wordpress.com/2011/04/23/cinsel-seksuel-secilim-ve-dogadaki-onemi/
Eşeysel seçilimin saçmalığını aklın nasıl anlayamıyorum ? Diyorsun ki geyik veya tavus kuşu , karşı cinsin ilgisini çekmek , üremek ve doğada kalmak için evrimleşti , ilgi çekici bir hal aldı.
SilBu çok mantıksızdır , burda bilinci olmayan varlıklardan bahsediyoruz. Senin dediğine göre geyik şöyle demiştir : ''ulan şu boynuzları bi uzatamadık ama olsun 2 milyon yıl sonra atalarımıza karı-kız bol olur iyiki keşfettim şu boynuz işini'' . Yani eşeysel seçilim komple mantıksız bir süreçtir , bir hayvan üremek için ilgi çekici hal almaya karar veremez , evrimleşemez. Yine de diyelim ki tavus kuşu bunları düşündü , ben renkli bişey olayım dedi. Nasıl inanılmaz geometrik şekilde intizamlı bir hal aldı ? rastgele dağılmış renklerden oluşabilirdi , yine hoş görünürdü . Evrim güçlü bir teori olsa da eşeysel seçilim hayali bir süreçtir.
Selamlar,
YanıtlaSilAvusturya'da Bilgisayar Mühendisliği bölümünde doktora yapıyorum. Doktora konum ise Yapay Zeka. 6 ay önce yazlımını tamamladığımız bir sistem ortaya çıktı. Şimdilik oldukça basit matematiksel problemleri çözebiliyor. Temel olarak kendisine verdiğimiz problemi çözüp kendi sonucunu gerçek sonuçla karşılaştırıyor. Eğer sonuç doğruysa çözüm yöntemini aklında tutuyor, değilse yeni çözümler deniyor. Aynı insanoğlu gibi.
Sistemin adını hector koyduk :) Hector şimdilik internete, mikrofona ve kameraya sahip olmayan bir bilgisayarda kendi dümyasında yaşıyor. Biz ne verirsek ona yoğunlaşıyor. Problem çözme yeteneği arttıkça daha karmaşık problemler vereceğiz. Belli bir dereceye ulaştığında ise gerçek dünya verilerini tek taraflı gönderebiliriz ama bu çok tehlikeli olur. Umarım o aşamaya geliriz de bunları düşünürüz :) Şimdilik havuz problemlerinin çözümüne geçememiş olsa bile zekası (doğru kelime mi bilmiyorum) üstel olarak artacak. Yani yeni bir şey öğrenme gücü gittikçe hızlanacak.
Sorumu şu şekilde şekillendimek istiyorum; 10 sene sonra Hector'un bilgisayar içerisinde zekasının göreceli olarak oldukça yükseldiğini düşünelim. Bu daracık (bana göre) dünyasında kendi kendine isyan çıkartarak (neye karşı olduğunu da bilmiyor :) ) çözdüğü problemleri kendisinin çözdüğünü, kendisinin dışında kimsenin var olmadığını iddia etsin. Burada benim ve hector'un durumu şu şekilde konumlanıyor:
- Ben mutlak güç sahibiyim. Hector'u istediğim zaman kapatabilirim.
- Ben (Hector'a göre tabiki :) ) mutlak bilgi sahibiyim. Onun bilemediği tonla şey biliyorum. Ayrıca onun bilgisi bilgisayar ortamınn içi ile sınırlı. "Bilmediğini bilmediği" çok fazla şey var.
- Hector'u orada bırakmam ve problemlerle karşılaşmasınına izin vermem benim kötü biri olduğumu göstermez.
-Hector beni bilemez, anlayamaz. İçerisinde bulunduğu bilgisayarın (Hector'un dünyası) benim dünyama açılan hiçbir kapısı yok.
Sorum şu; Hector kendi dünyasındaki sınırlı bilgiye dayanarak isyan edip daha büyük bir dünyanın varlığını inkar etse bu ne kadar geçerli olur?
Bir bilgisayar icinde bir cok kod parcasi karakterler baytlar vs olsun ama anlamli bir program olmasin.
SilSonra bu bilgisayar binlerce sene kendi basina calismaya birakilsin. islemci hafizasindaki milyonlarca karakter yada kodcuklari calistirarak bazi anlamli programlar olusturmasi sonra bu programciklarin kendini gelistirerek kotu yada eksik calisan kodlari yok ederek ve eleyerek kendini gelistirsin ve sonunda bir isletim sistemi bir ofis programi ve bir antivurus yazili gelissin. hic mumkun mu?
evrim bundan daha fazla olasiliga ayni anda ihtiyac duymuyor mu?
Dogal secicilik mantiksal sinama ve olasilik bilmine aykiridir.
YanıtlaSilornek siz ust uste bardaklari koyarak bir kule yapmak istiyorsunuz ama her bes denemenin üçünde bardagi dusuruyorsunuz. bu durumda kule yapmaniz imkansizdir. bu olumsuzluklar evrim surecinde cok daha fazladir.
mesela bir horoz. tavuk olmadan olmuyor tavuk ise horoz olmadan soyunu devam ettiremiyor. ikisinin ureme organlari ayni anda ve birbirini dolleyebilecek sekilde tasarlanmassa soyunun devami mumkun degildir.
bir insan gunumuzda bile bircok hastaliga karsi savunmasiz ve gelismis bagisiklik sistemi ve dokularin kendini yenilemesi gibi ozelliklerle beraber ancak hastaliklari yenebiliyor. oysa evrim olsa ve daha organlarimiz ve bagisiklik sisteminin tam gelismedigi bir donem olsa idi hastaliklar vs aninda canli soyu yok olurdu. yukarida da dawkins demis.
"Doğal seçilimin aklı ve düş gücü yoktur. Doğal seçilim geleceği planlamaz; geleceği görme yetisi yoktur; öngörüsü yoktur. Doğal seçilim hiçbir şey göremez."
O zaman niye canlilarda ureme var neden bir balik yavrusunu birakmak icin akarsuyun basina kadar cikmaya calisiyor. ustelik yumurtasini birakinca oluyor. her canlida bu kadar gelecege donuk gayret var. gelecegin planlanmasi degilmi bu.
belki kor olan kendisidir.
Şu ateistlerin çelişkileri bitmiyor lafa gelince evrim tesadüf değildir söylerler ben öyle kabul ediyorum neymiş turlar yok oluyorlar öyle ise tasarım değil tam tersi zaten turlerin yok olması zaten evrim min bir parçası her yok oluşundan sonra canlılar yeniden yeryüzünü şenlendirdiler hadi bir defa olsa tesadüf 5 defa her seferinde bugün hala 3 milyon tür var normalinde evrimin kesilmesi lazımdı ama burdayiz. TABİATTA ÇOĞALMA TESADÜFÜ MÜDÜR SORULARLA ISLAMIYET.isimli makaleden okuyabilirsiniz zaten kimse ebedi değil ataist evrimcilerin en büyük yanılgısı çevreye adaptasyon kolay bir şey sanıyorlar türün çevreye adaptasyon olması için dna uygun değişimler gerekir rasgele mutasyon ve diğer varyasyon çeşitleri bir canlılık için dna gibi bir okyanusta bunu temin edemez örnek dna çift sarmaldır 300 adet bir protein ortalama 900 adet niklotin kodlama lazım buda tesadüfen oluşma olasılığı 10 üzeri 170 eder herşeye rağmen biz bu bunu temin edelim 2 adımda kademeli olarak dna hiyerarşisinde bunu temin etmek evrenin ömrü yetmez bu takdirde doğal seleksiyon ancak sabitleyici olur zaten seleksiyon islevsel sistem uzerine çalışır dogal evrim olmaz uzun sürelik deneme ve yanılma yoluyla olmaz çünkü çevre sabit durmuyor oda değişir canlıyı beklemez üstelik...1. canlı memelilere doğru gittikçe kopleklik artar..2. ömrü uzar 3. sayisi da azalir üreme hücrende firsatlar azalir tesadüfün işi zorlaşır . diyebilirsiniz lavatuarda tek bir mutasyon canlı nin feno tipde önemli değişime neden olabilir halbuki lavatuarda genetik uzmanların bilinci seçici tercihleri zaten tibb da yonldirilmis evrim kavramı var daha turlesme icin gerekli olan birlikte evrim değer ekosistemin içine dahil etmedim hele yakınsak evrime girersek ateistlik evrim iflas eder davkns in tesadüfün tek alternafi tasarım değil sözüde tam bir züğürt tesellisi .. evrim ancak tanrı ile mümkün john lennox..
YanıtlaSilKusurlu tasarım iddası için bu makaleleri okumanizi tavsiye ederim KUSURLU TASARIM IDDaSI .... dawkinsin zurafa sinir damari konusu gerek ise omurgaların gözü konusunda nasıl rezil oldugu aşikar buna rağmen ataist arkadaşlar onun ortaya çıkmış hastasından referans alması ironik
Sil