Her
kimseniz, hangi görüşe sahip olursanız olun, dininiz her neyse,
inançlı ve ya inançsız olun eğer evrene biraz dalış yaparsanız
"Neden hiçlik değil de her şey var?" sorusunu kendinize
sorarsınız ve ya evrenin nasıl oluştuğu fikri kafanızı
kurcalamıştır. Tüm bu fizik kuralları nereden gelmiştir, neden
bu fizik kurallarına sahibizdir? Ve hatta çoğu kişi için insanı
tanrıya götüren sorular bu sorulardır. Aslına bakarsanız "Neden
hiçlik değil de her şey var" sorusunun beni de çok meşgul
ettiğini söylemem gerekir. Fakat bu düşünceyi uzun zamandan beri
tanrıya inanmak için bir sebep olarak görmüyorum. Uzun bir
süredir bu sorunun benzerini kullanıp "neden hiçlik değil de
tanrı var" karşıt-sorusunu cevaplayarak geçiştirdiğimi
belirtmek isterim. Bu karşıt-soru, ilk sorunun tanrıya
götürmeyeceğini düşüneceğim kadar etkili oldu üzerimde. Ama
yine de yeterli değil tabi ki.
Şimdi
asıl soruya dönelim. "Neden hiçlik değil de bir şey var?".
Bir çok kişi bu sorunun bilimi aştığını ve bilimin bu tür
sorulara cevapsız kaldığını savunuyor. Peki ya ne kadar doğru
bir düşünce? Bilim gerçekten bu tür sorularda susuyor mu? Gelin
beraber bakalım...
Belirsizlik
İlkesi
Öncelikle
belirsizlik ilkesini anlamamız gerekir. 20. yüzyılda, kuantum
dünyasına dair fikirlerimiz yeni yeni oluşmaya başlarken bu
kuramın geliştiricilerinden Heisenberg bir ilkeyi keşfetti.
Heisenberg'in belirsizlik ilkesi adıyla anılan bu ilkeye göre; bir
parçacığın hızını ne kadar "kesin" belirlerseniz
konumu o kadar belirsiz olacaktır, konumunu ne kadar "kesin"
belirlerseniz hızı o kadar belirlenemez olacaktır. Yani
belirsizlik ilkesine göre bir parçacığın konumu ve hızı aynı
anda belirlenemez. Sezen Sekmen'den alıntı yaparak bu olayı
kavramanızı kolaylaştırmak isterim:
"Bu
durum mantıken de imkansızdır.Bir parçacığın konumunu tam
kesinlikle ölçtüğümüzü varsayalım. Bu ölçüm durağanlık
gerektirir ve ölçüm anını dondurarak elde ettiğimiz
durağanlıkta parçacığın hareket hızını ve yönünü
saptamamız da imkansızdır. Aynı şekilde bir parçacığın
momentumunu ölçmek, yani hareket yönü ve hızını anlamak iiçin
parçacığın hareket ediyor olması gerekir ve bu da bizim
parçacığın konumunu ölçmemizi imkansızlaştırır."(1)
Peki
ya belirsizlik ilkesini elektromanyetik dalgalara uyarlarsak nasıl
bir sonuç elde ederiz? Çok basit; bir parçacığın hızı ile
konumu arasındaki ters orantı, bir dalganın genişliği ile
genişliğinin değişme hızında mevcut olacaktır. Yani bir
dalganın genişliği ne kadar belliyse, genişliğin değişme hızı
o kadar belirsizdir, genişliğin değişme hızı ne kadar belliyse
genişlik o kadar belirsiz oalcaktır.Eğer bir dalganın genişliğini
kesin oalrak biliyorsak, genişliğin değişme hızı olası her
değeri alabilir,belirsizdir.
Kuantum
Dalgalanmaları
Peki
ya bu belirsizlik ilkesi neye yol açar? Nihai olarak kuantum
dalgalanmalarına... Bu sefer de Brian Greene'den alıntı yapmak
iyi olur sanırım;
"...Mikroskobik
dünyanın kesin olmayan bu yönleri, değerlendirildikleri mesafe ve
zaman ölçekleri küçüldüğünde daha katı bir hal alır.
Parçacıklar ve alanlar, kuantum belirsizliğiyle tutarlı olarak,
bütün olası değerler arasında dalgalanır ve sıçrar. Bu da
mikroskobik alanın kargaşayla kaynadığı, kuantum
dalgalanmalarıyla dolu çılgın bir denize benzediği anlamına
gelir"(2)
Anlayacağınız
belirsizlik ilesi sayesinde bir sistem dalgalı bir davranış biçimi
gösterir. Ve işin ilginç tarafına henüz değinmedim bile...
Günlük
hayatta, sahip olduğumuz sezgilerimiz "her şeyin bir sebebi
olduğu" görüşünü sunuyor olsa da aslında öyle değildir.
Laplace, evrenin, saatin işler gibi işlediği ve belirli fiziksel
kanunlar ve şartlar belli olduğu sürece geleceğin
belirlenebileceği düşüncesindeydi. Paragrafın başında
bahsettiğim "her şeyin bir sebebi var" görüşü doğru
olsaydı, Laplace'ın determinizmi belki kabul edilebilirdi(aslında
yine kabul edilemezdi, kuantum dünyası determinizme bir çok yerden
darbe vurmuştur ama konumuz bu olmadığı için bahsetmiyorum).
Örneğin -atıyorum- bir yumurtanın kırılmasının sebebi yere
düşmesidir, yere düşmesinin sebebi havanın esmesidir, havanın
esmesinin sebebi.... diye giden sezgilerimiz kuantum dünyasında
işlemiyor. Anlayacağınız kuantum dalgalanmalarının herhangi bir
sebebi yok.
Kuantum
dalgalanmalarının sebepsiz olmasının "sebebi" var mı
peki? Bahsettiğim gibi belirsizlik ilkesi... Eğer parçacığın
hızı kesin olarak belirlenebilirse, bu parçacığın hızı olası
her değeri alabilir. Bu parçacığın hızı olası değerlerden
birini almaya başlayınca konumu belirsizleşecektir. Yani bu
"dalgalanma" hem sebepsiz gerçekleşmiştir, hem de var
olan enerji değerleri değişmemiştir. Yani enerji, yük gibi
değerlerin sıçramadan önceki durum ile sıçramadan sonraki durum
arasında konsept olarak bir farkı olmuyor. Buraya kadarki
ihtiyacımız olacak kısmı 3 maddede özetlersek:
- Bir dalganın genişliği ile genişliğin değişme hızının belirlenmesi arasında ters orantı vardır. Birinin bilinmesi diğerini belirsiz kılar.
- Kuantum dalgalanmaları belirsizlik ilkesinin mecburi bir sonucu olarak sebepsizdir.
- Kuantum dalgalanmalarında var olan enerji ortalaması korunur.
Hiçliği
Tanımlamak
Şimdi
de biraz "hiçlik"ten bahsedelim. Yıllarca bahsedilen
hiçlik, zorunlu bir potansiyelsizlik olarak bilindi. Ve hatta
hiçliğin tanımı yapılamaz deniliyordu. Hiçlik tanımlanamaz,
tanımlanırsa hiçlik olmaz görüşü hakimdi yani. Fakat kuantum
dünyasını keşfimizle bu görüşümüz de değişmek zorunda
kaldı. Hiçliğin tanımı yapılabilir. Bu tanım en basit haliyle
budur: "Hiçlik Simetriktir". Madde ile antimaddenin
simetrisi, negatif ile pozitifin simetrisi... Bu durumu "sıfır"a
benzetebiliriz. Sıfır, bir niteliğin yokluğunu temsil eder.
Doalyısıyla, hiçliği bir potansiyelsizlik olarak
"tanımlıyorsanız", hiçbir niteliğinin olmadığını
savunuyorsunuzdur. Oldukça makul bir görüş ve bunda size
katılıyorum. Bu savunma, tüm niteliklerin sıfır olması
durumunun hiçlik anlamına geleceğini gösterir.
Burdan
çıkacak sonuç da eğer bir uzay bölgesine boş diyorsak, bu
oradan geçen bir dalga olmadığını, bütün alanların sıfır
değerine sahip olduğunu söylemek istiyoruzdur. Kısaca oradan
"geçmeyen" dalgaların, geçmedikleri için değerleri
sıfır olacaktır. İronik bir şekilde olmayan bir dalganın
genişliğini kesin olarak biliyoruz demektir: SIFIR. Bir niteliğin
olmaması durumu sıfırsa olmayan bir dalganın genişliğinin sıfır
olmasından daha doğal bir durum yoktur demektir. Yani olmayan bir
dalganın genişliğini kesin olarak biliyorsak, az önce
belirttiğimiz 1. maddeden dolayı genişliğinin "değişim
hızı" olası her değeri alabilir demektir. Doalyısıyla, bu
değişim hızı olası her değeri alabileceğinden , bir kuantum
dalgalanması yaratıp genişliğin değerini sıfırdan farklı bir
değere taşıyacaktır.
Hiçlikten
enerji oluşması... İşte bu kadar basit. Doğaüstü hiç bir güce
ihtiyacınız yok, süpermani, diş perilerini, tanrıyı,
tanrıları/tanrıçaları, noel babayı, FSM'yi bir kenara atın.
Enerjinin oluşması için ihtiyaç olan tek şey: KOCA BİR HİÇ!
Peki
Ya Madde/Evren Nasıl Oluştu?
Enerjinin
yoktan oluşabildiğini anlattık. Peki ya madde? Madde nasıl
oluştu? Bunun da cevabını 20. yüzyılın dehası Einstein
vermişti. Herkesin artık duymakta aşina olduğu E=mc^2 formülü
bize enerji ile maddenin aynı şey olduğunu gösterdi. Doalyısıyla
madde enerjiye, enerji maddeye dönüşebilir. Yine Brian Greene'in
anlatımıyla : "Anlık alan dalgalanmalarının taşıdığı
enerji E=mc^2 yoluyla parçacık ve karşı parçacık çiftlerinin
anlık yaratımına çevirebilir"(3)
Newton'un
principia adlı eserinin yayınlanmasının 300. yıl dönümünde,
Cambridge'te yapılan "Three Hundred Years of Gravity" adlı
konferansta yaptığı konuşmada Hawking'de şunu demiştir:
"Evren
kuzey kutbu gibi tek bir noktayken içinde hiçbir şey yoktu. Ama
şimdi evrende en az 10^80 parçacık bulunuyor. Tüm bu parçacıklar
nereden geldi? Bunun yanıtı görecelik ve kuantum mekaniğinin
parçacık-antiparçacık çiftleri şeklinde enerjiden yaratılmasına
olanak vermesidir"
Maddenin
de(aynı zamanda anti maddenin de), enerjinin de yokluktan, ilahi bir
müdahale olmadan oluşabildiğini ve bunun sadece "sebepsiz"
kuantum dalgalanması yani simetri kırınımıyla oluştuğunu
gördük. Anlayacağınız 13.7 milyar yıl önce bir simetri
kırınımı gerçekleşti ve evrenimiz oluştu(Her ne kadar kesin
bir dille konuşuyor olsam da bir kesinlikten bahsetmiyorum. Bunun
sadece ihtimallerden biri olmasının yanında big bang evrenin
yoktan varolduğunu anlatan bir kuram da değildir. Evrenin yoktan
varolması sadece olası ihtimallerden biri olmasıyla beraber benim
gözümde en doğru ve en görkemli düşüncedir.)
Neden
Hiçlik Değil de Bir Şey Var?
Şimdi
asıl sorumuza dönelim: Neden hiçlik değil de bir şey var? Bu
sorunun cevabı "Çünkü olmak zorunda" cevabından başka
bir şey değildir. Eğer hiç bir şey yoksa tüm değerler sıfır
olacaktır. Dalga genişliğinin kesinliğinden değişme hızı
belirsiz olacaktır, bu da mecburen bir kuantum dalgalanmasıyla
enerji oluşturacaktır. Kısaca hiçbir şeyin olmaması durumunda
bir şey oluşmak zorundadır, bir simetri kırınımı mecburen
gerçekleşecektir.
Bu
cevaptan başka bir sonuç daha çıkıyor: sonsuz sayıda evren
varolmak zorunda! Çünkü hiçliğin niteliği olsa da(bahsettiğimiz
gibi bu nitelik, niteliğe sahip olmamasıdır), bir sayısı yoktur.
Bu da sonsuz sayıda evreni zrunlu kılacaktır. Simetri kırınımı
sonsuz kere gerçekleşmek zorundadır bu da sonsuz sayıda evrenin
varolması, gelişmesi, yokolması demek.
Enerjinin
Korunumu Yasası
Peki
ya bu anlattıklarım termodinamiğin birinci yasasıyla çelişmiyor
mu? Sonuçta bu yasaya göre enerji yokolamaz, yoktan da var
edilemez. O halde bu durum ile bizim anlattıklarımız çelişmekte
midir? Elbette hayır... Bu yasanın belirttiği durum enerji ihlali
gerçekleşerek oluşan bir yoktan varolma durumudur. Yasayı
matematiksel olarak incelediğimizde de sistemdeki net enerjinin
değişmemesi gerektiği düşüncesi üzerine kurulu bir düşünce
olduğu görülür.
O
halde az önce bahsettiğimiz 3. maddeyi hatırlayın. "Kuantum
dalgalanmalarında varolan ortalama enerji(net enerji) korunur"
demiştik. Bir de verdiğimiz örneğe bakalım: genişliği sıfır
olan bir dalgadan(olmayan bir dalgadan) gerçek bir dalga ürettik,
burada enerji değeri değişti mi acaba? Bunun da cevabı hayır!
Çünkü boş alandaki ortalama enerji sıfırken, oluşan dalgalar
pozitif ve negatif olduğu için yine ortalaması sıfırdır.
Dalganın "+"(pozitif) ve "-"(negatif) değeri
birbirni dengeleyecek ve sıfır değerini verecektir. Aynı şekilde
madde ile antimadde tam olarak birbirini dengelediğinde yine
ortalama enerjinin sıfır olduğunu gösterecektir. O halde
evrendeki enerji değerini bilmemiz gerekir. Bunu da Michio Kaku'dan
cevaplayalım:
"Kendinize
şunu diyebilirsiniz: bu doğru olamaz çünkü bu, enerji ve madde
korunumu yasasını çiğner. Hiçlikten bir evren nasıl
yaratabilirsiniz? Evrenin
toplam madde enerjisini hesaplarsanız bu, pozitiftir. Evrenin toplam
enerjisini hesaplarsanız bu, kütleçekimi yüzünden negatiftir.
Kütleçekimi negatif bir enerjiye sahiptir. İkisi biraraya getirp
topladığınızda ne elde edersiniz?Sıfır!
Dolayısıyla bir evreni yaratmak için enerjiye ihtiyaç yok. Eğer
evrendeki toplam pozitif yükü hesaplar, evrendeki toplam negatif
yükü hesaplar ikisini toplarsanız ne elde edersiniz? Sıfır!
Evren sıfır yüke sahiptir! Peki dönüşler ne olacak? Galaksiler
döner, değil mi? Fakat tüm yönlerde dönerler. Eğer galaksilerin
dönüşlerini katarsanız ne elde edersiniz? Sıfır! Bir başka
deyişle evren sıfır dönüşe, sıfır yüke, sıfır madde enerji
içeriğine sahip."
Dolayısıyla
hem madde hem anti madde oluştuğu için, evrendeki enerji değerinin
toplam "sıfır" olduğu için termodinamiğin 1. yasasını
ihlal eden bir durumla karşı karşıya değilizdir. Bunu sıfırdan
kuantum dalgalanmasıyla "+1" ve "-1" oluştuğunu
düşünerek anlayabiliriz. Bahsedilen kanunun bize dediği şey ise
sıfırdan sadece "+1" ve ya sadece "-1"
oluşamaycağıdır. Yani bu başlıktan da anlayabiliyoruz ki
evrenin enerjisi hala doğaüstü bir müdahale olmadan hiçlikten
gelebilir. Şimdi sıra farklı soru ve eleştirilere bakmakta...
Ya
Bunları Tanrı Yapıyorsa?
Peki
ya tüm bunları tanrı yapıyosa? Tanrı bu şekilde yoktan
varediyor olamaz mı? Neden olmasın? Belki de dişperileri
yapıyordur ha? Bu da olabilir... Belki de yüceler yücesi FSM...
Fakat asıl sorun şudur: bu bahsedilen olaylar hiçbir doğaüstü
müdahale olmadan zaten gerçekleşebiliyor. O halde tanrıya neden
ihtiyaç olsun ki? Eğer tüm bu olaylar bir müdahale gerektirseydi
bunu tanrı yapıyor diyebilirdik. Örneğin evrenin enerjisi
sıfırdan farklı bir değere sahip olabilirdi. Ve ya anti madde hiç
olmayabilirdi(California Teknoloji Enstitüsünden Carl Anderson
tarafından anti elektron-pozitif yüke sahip elektron- gözlemlendi).
Bunların
olması durumunda "Tanrı bu şekilde yaratıyor"
diyebilirdik. Fakat gördüğünüz gibi herhangi bir doğa üstü
güce ihtiyaç yok.Farklı bir yazımda Zaman-Mekan-Tanrı ve Sebep
Olma düşüncesini ele almayı planladığım için şu an zaman
konusuna hiç girmiyorum.
Ve
bu düşünceye son eleştirimi sunayım: eğer bunların olmasına
tanrı sebep olduysa, tanrının bunu yapmasına ne sebep oldu?
Hiçbir şey sebep olmadı, cevabını verirseniz, "en basit
olanın seçilmesi" [Ockham'ın
Usturası]
ilkesiyle bu özelliği kuantum dalgalanmalarına vermek daha uygun
olacaktır. Üstelik kuantum dalgalanmalarına hiçbir şeyin sebep
olmadığını matematiksel olarak da ortaya koyuyorsak, bu tanrıya
olan ihtiyaçsızlığımızı daha da arttırır.
Tanrıyı
mı Kanıtladık?
Bazı
kişiler olayı abartıp bu anlattığımız olayların tanrıyı
kanıtladığını bile savunuyor. Görüşlerine göre evrenin bir
başlangıcı olması ve yoktan varolması ateizmi çürütüp
Tanrıyı "kesin olarak" kanıtlıyormuş. Tabi ki yanlış
bir düşünce. En başta ateizm ile evrenin bir başlangıcının
olması birbirleriyle çelişen düşünceler değil. Üstelik
tanrısız açıklanabilen bu olayların tanrıyı nasıl kanıtladığı
ayrı bir mesele konusu. Az önce bahsettiğim gibi, ilahi bir
müdahale gerçekleşmemiş ve buna ihtiyaç kalmamışsa bahsedilen
oalylar tanrıyı kanıtlamaz. Tıpkı bir şimşeğin nasıl
çaktığının açıklanması durumunda Zeusun kanıtlanmadığı ve
hatta "Zeusa ihtiyaç yok" denilebileceği gibi...
Bir
başka yönden olaya bakarsak "kutsal kitaplarda" bu olay
yazdığı için (evrenin yoktan varolması) bu dinleri kanıtlar
düşüncesine sahip kişiler olabilir. Malesef bu da yanlış bir
düşünce. Kutsal kitapalr her şeyden önce tanrının olduğunu
söylediği için elbette tanrının yoktan varettiğini
söyleyecektir. Fakat bu kutsal kitapalr aynı şekilde insanalrın,
dağların, çiçeklerin, böceklerin de tanrı tarafından "yoktan"
varedildiğini söylüyor. Dolayısıyla bir kuantum sıçramasıyla
insan, dağ vs oluşmadıkça bahsettiğimiz olaylar dinleri
doğrulamaz.
Neden
Farklı Fizik Kuralları Yok?
Peki
ya neden farklı fizik kuralları değil de şu anki fizik kuralları
altında yaşıyoruz? Yazıda bahsettiğim gibi çoklu evren simetri
kırınımından kaynaklanan bir zorunluluktu. Dolayısıyla bu
ilkelere bağlı kalarak sonsuz evrenin olduğunu anlayabiliriz. Ki
evrenin fizik kurallarının büyük patlamadan(simetri kırınımından)
10^-36 saniye sonra oluştuğunu düşünürsek, evrendeki fizik
kuralların bu şekilde oluşunun ilahi bir tercih değil de
rastlantı olduğunu anlayabiliriz. Aynı şekilde, farklı fizik
kurallarına sahip çok sayıda evren var sonucuna ulaşabiliriz.
Sonsuzluk
Varolabilir Mi?
Kimi
kişiler de felsefeye dayandırarak sonsuzluğun asla olamayacağını
savunur.. Bu sebeple de sonsuz sayıda evren asla varolamazdır. Olay
bir otel örneğinden ibaret. Hilbertin otel Paradoksu şu
şekildedir:
Sonlu
sayıda odası olan ve tüm odaları dolu olan bir otel düşünün.Bu
durumda bir müşteri otel görevlisine oda istediğini söylediğinde
görevli yeri olmadığını söyler.Şimdi de sonsuz sayıda odası
olan bir otel düşünün. Tüm odalar dolu olsun.Bu otele yeni bir
müşteri gelip oda istediğinde acaba görevli aynı şekilde tüm
odalarının dolu olduğunu mu söyleyecektir? Hayır. Görevli
müşteriye 1 nolu odaya geçmesini söyleyebilir.Görevli 1 numaralı
odadaki müşteriyi 2 numaralı odaya, 2 numaralı odadaki müşteriyi
3 numaralı odaya yerleştirir ve bu böylece sürüp gider. Sonuçta
1 numaralı oda boş kalmış olur. Doalyısıyla asla
sonsuzluk varolamaz.
Fizik
ve felsefeye bakarsak çok çelişki bulabiliriz. Fakat ben, varolan
fiziğin felsefeyi aştığını düşünüyorum. Örneğin bir
kişinin öz babasından daha büyük olabilmesi mümkün müdür?
Fizik kurallarına göre evet(Einstein'ın özel göreliliği)! Peki
ya herhangi bir şeyin uzunluğunu eş cetveller kullanarak A kişisi
ve B kişisi farklı ölçebilir mi? Fizik kurallarına göre
evet(Lorentz büzülmesi)! Bir parçacık aynı anda iki yerde
olabilir mi, bir parçacık aynı anda hem dalga hem parçacık
olabilir mi? Fizik kurallarına göre evet!
Kısaca
varolan mantığımız ve fizik çelişiyorsa sorun mantığımızdadır.
Şu ana kadar fizik ile mantık ne zaman çelişirse çelişsin oyunu
her zaman fizik kazandı. Kısıtlı bir şekilde evrim geçiren
beynimizin mantığı da sınırlı(beynimiz de mükemmel değil),
dolayısıyla sonsuzluk bulmacasında da fizik ile felsefe farklı
şeyler söylüyorsa ben tercih hakkımı her zamanki gibi fizikten
yana kullanıyorum.
Heisenberg
İnançlıydı!
"İyi
de Heisenberg tanrıya inanıyordu! Nasıl inançlı birinin keşfini
inançsızlığını kanıtlamak için kullanabilecek kadar adi
olabilirsin! "
Yani?
Bir kişinin bilimsel keşiflerini kabul edip çıkarımlarda
bulunmamız, aynı kişinin inançlarını da paylaşmam ya da her
dediğini kabul etmemi mi gerektirir? Heisenberg'in inançlı oluşu,
onun keşiflerinin inancını doğruladığını göstermez. Örneğin
bir kişi Sokrates'in felsefesini kabul ediyorsa kişi çok tanrılı
dine mi geçmelidir? Ve ya Aristo'nun doğru kabul ettiğimiz
görüşleri varsa ve bu görüşleri kullanıyorsak, Aristo'nun her
görüşünü kabul mu etmeliyiz? O zaman aklın kalpten geldiğini
de savunmamız gerekir. Eğer Newton fiziğini kullanıyorsak (ki
artık kullanmıyoruz) konuşan yılanlarada mı inanmalıyız?
Elbette hayır !
Daha
düzgün bir analoji kullanmak gerekirse; çocuğunuzun yolda altın
bulduğunu ve size getirdiğini düşünün. Fakat çocuğunuz altını
ona diş perisinin getirdiğine "inanıyor" olsun. Bu
durumda altını kullanmayacak mısınız? Eğer kullanacaksanız diş
perisine inanmanız mı gerekir? Iyi de bunu keşfeden çocuğunuz
diş perisine inanıyordu!
Belirsizlik
İlkesi ve Gözlemci
Bir
çok kişi belirsizlik ilkesinin sadece insan gibi sınırlı gücü
olup, yetersiz koşullarda gözlem yapabilen gözlemciler için
geçerli olduğunu fakat belirsizlik ilesinin aslında
"belirlenebileceğini" savunuyor.Yazının başında
belirttiğimiz gibi bu olay mantıken de imkansızdır! Peki ya
fizikçilerin görüşü ne yönde?
Brian
Greene: "...Belirsizliğin ancak ve ancak bizim gibi sarsak doğa
gözlemcileri sahaya çıkınca ortaya çıktığını düşünmenize
yol açabilir. Bu doğru değildir....Heisenberg'in belirsizlik
ilkesi evrene mikroskobik mesafe ve zaman aralıklarında benzer
şekilde çılgınca bir enerji ve momentum değişiminin 'daima'
gerçeklemekte olduğunu ileri sürer"(4)
Michio
Kaku: "Daha iyi ölçme aygıtları kullanılarak elektronun hız
ve konumu değişikliğe yol açmadan ölçülemez mi diye
sorulabilir. Heisenberg'e göre yanıt olumsuzdur. Kuantum mekaniği
ölçüm aygıtlarımız ne kadar hassas olursa olsun tek bir
elektronun konum ve hızının aynı anda bilinemeyeceğini
söylemektedir"(5)
Stephen
Hawking: "...Fiziksel süreçlerin sonuçlarını kesinlik
dahilinde öngörmek mümkün değildir. Çünkü onlar kesinlik
dahilinde belirlenemezler. Tersine bir sistemin başlangıç
kouşullarını bilsek bile, doğa o sistemin geleceğini temelde
belirsiz bir süreç yoluyla saptar."(6)
Dolayısıyla
belirsizlik ilkesi "sadece" gözlemcinin yetersizliğinden
kaynaklanmaz.
Ve
son olarak "zaman yoksa kuantum dalgalanması nasıl oluştu"
diye soracak olanlara 2. maddemizi hatırlatır, kuantum
dalgalanmalarının sebepsiz olduğunu söylerim.
Sonuç
Evren
nasıl oluştu, neden farklı fizik kurallarına sahip değiliz de şu
an deneyimlediklerimize sahibiz, neden hiçlik değil de bir şey var
sorularının cevabını bu yazıda elimden geldiğince cevaplamay
çalıştım. Gördüğünüz gibi "Neden hiçlik değil de bir
şey var" sorusunda bilim yanıtsız kalmıyor. Peki ya "neden
hiçlik değil de tanrı var" sorusuna felsefe ya da din cevap
verebiliyor mu? Hangi dindar bu soruyu kafasında çözebilmiş merak
ederim.
Notlar:
- Parçacık Fiziği, Sezen Sekmen, ODTÜ Yayınları s.59-60
- Evrenin Zarafeti, Brian Greene, TÜBİTAK Yayınları, s489
- a.g.e s.146
- a.g.e s.145-146
- Einstein'dan Ötesi, Michio Kaku, ODTÜ Yayınları s.49-50
- Büyük Tasarım, Stephen William Hawking, Doğan Kitap s.64
Kaynakça
ve İleri Okuma:
-Hiç
Yoktan Bir Evren, Lawrence Krauss, Aylak Kitap
-Evrenin
Zarafeti, Brian Greene, TÜBİTAK Yayınları
-Einstein'dan
Ötesi, Michio Kaku, ODTÜ Yayınları
-Karadelikler
ve Bebek Evrenler, Stephen W. Hawking, Sarmal Yayınevi
-Parçacık
Fiziği, Sezen Sekmen, ODTÜ Yayınları
-Büyük
Tasarım, Stephen W. Hawking, Doğan Kitap
Tebrik ederim alfa döktürmüşsün yine nihayet bazı sorularıma yanıt buldum bu yazını mümin arkadaşlarla tartışırken kullanıcam en uzun yazın buydu galiba okurken imanım gevredi ama direnip sonuna kadar okudum :)
YanıtlaSilEn uzun yazım buydu evet :) günlerdir sadece yazmak için uğraşıyorum, yıllardır bu soruları cevaplamak için araştırma yapıp, okuyorum. Sonunda cevapladım. Yani bu yazı sadece birkaç günün değil yılların emeği üzerine kurulu :)
Silbence değmiş emeğine. okuduğum en güzel yazındı diyebilirim, kendini aşmışsın adeta :)
SilAlfa biraz zor olacak ama Unruh radyasyonu ve Casmir etkisini de eklersen yazı çok daha iyi olur bence.
SilDüşünen Müslüman :
YanıtlaSilhttps://www.facebook.com/Dusunen.Musluman1?ref=stream&hc_location=stream
Yazıya cevap olarak yazılmıştır.
Yazar oldukça kör olduğu için apaçık felsefenin konusu olan "neden hiçlik yerine birşeyler var" sorusunu fizikle açıklamaya kalkışmış.
Öncelikle burada istediklerini alıyor istediğini almıyor sicim teorisini unutmuş Sicim teorisine göre daha çok evren var ve fizik kuralları tamamen farklı yani bu apaçık şekilde elimizde ki ile Evrenin dışını çözemeyeceğimizi gösterir örneğin sicime göre;
A var ve bu A 1,2,3,4,5'i oluşturuyor ve hepsi sayı, şimdi sayılardan yola çıkarak bilmedğimz A'yı nasıl bulabiliriz ? Yani Ana fizik yasalarını temel olanları evreni oluşturacak olanları nerden biliyoruz ?
Şöylede bir hata varki "var olan ile varız" yani mesela şunu demek kadar saçma; Beni ben yarattım böyle bir şey mümkün mü ?
Fizik kurallarıyla fizik kurallarının nasıl oluştuğu nasıl açıklanır ?
Fazla bilgisi olmayanlar için idrak zor gelebilir ancak oldukça basit
Şu soruyu kendinize sorunca cevabınızı aynı şekilde fizikte yapılanada uygulayabilirsiniz; "Ben yokken ben kendimi yaratabilirmiyim ?"
Sonsuzluk olabilir mi ? kısmı için ise oyunu fizikten yana kullanan arkadaşımıza biraz mantık kullanmasını öneriyorum çünkü;
Fiziğin daha çok kazanmış önde gelmiş olması fiziği direkt olarak galip yapmaz futbol izleyenler, iddia oynayanlar bilir en kötü takım iyi takımı devirir. Aslında buda bi mantık hatasıdır, "Fizik daha önce hep önde geldi tekrar önde gelecek".
Kâle alınmaz bi yazı olmuş bilimden fizikten bazı teorileri ve gerçekleri yazmış bilgi için okunur ancak sorunun cevabını vermez.
Çünkü ben yokken beni ben yaratamam!
SmartMuslim
Yazının başlangıcında bilimin bu soruya cevap verebileceğini vurguladım. ". Bir çok kişi bu sorunun bilimi aştığını ve bilimin bu tür sorulara cevapsız kaldığını savunuyor. Peki ya ne kadar doğru bir düşünce? Bilim gerçekten bu tür sorularda susuyor mu?" gibi bir başlangıç yapmama rağmen bu sorunun sadece felsefeyle cevap verilebileceği görüşüyle başlamışsın yazıya... Bu soru hem bilimin hem felsefenin sorusudur.
SilSicim teorisini unuttuğum iddia ediliyor. Oysa yararlanılan kaynaklara bakılacak olursa: Einstein'da Ötesi ve Evrenin Zarafeti kitaplarını görebilirsiniz. Bu iki kitap sicim teorisini anlatmaya yönelik yazılmış iki kitap. Kısaca sicimi anlatan kitaplardan yararlanmama rağmen nasıl sicim teorisini unuttuğumu sormak gerekir.
Ayrıca bu eleştiriyi yapan kişinin "Aman bir red yazısı yazayım da bu yazıyı sunanlara gçiştirme cevabım olsun" düşüncesini temel alarak yazdığı oldukça açık görülüyor. Yazı objektif değil subjektif bir şekilde okunmuş. Eğer objektif okunmuş olsaydı zaten yazıda "sonsuz evrenin" bir mecburiyet olduğunu ve farklı fizik kurallarına sahip evrenlerin de varolacağını yazdığımı "görür"dü bu eleştiriyi sunan kişi. Benim yazıda özel olarak belirttiğim bir konuyu nasıl unuttuğum da ayrı bir konu...
bu ana fizik kuralının(!) belirsizlik ilkesi olduğunu savunuyorum yazıda. Bunu açık olarak söylemesem de bu yazıda çıkıyor. Eğer ana fizik kuralı evrende gördüğümüz kuralları oluşturuyorsa, ana fizik kurallının etkisi hala geçerli olmalı demektir. Dolayısıyla belirsizlik ilkesi her evrenin başlangıcında ve devamında varolması gereken ilkedir. Peki neden böyle diye sorabilirsin. Basit: öncelikle belirsizlik ilkesinin hız ile konum arasındaki çelişkiden doğduğunu anlayabiliriz. Hız birim zamandaki konum değişikliğidir. Zaten belirsizlik ilkesinin olmasının sebebi budur. Hız konum değişikliği ise hem hızı hem konumu aynı anda belirleyemezsin çünkü hızı belirlerken konum değişir zaten ve tam tersi de mümkündür. Şimdi soruya dönelim: neden tüm evrenlerde ana ilke belirsizlik ilkesidir?
Başta benim sicim teorisini unuttuğumu iddia eden arkadaşın sicim teorisini "unuttuğu" bariz görülüyor. Biliyoruz ki farklı evrenler olsa da her biri en az iki boyuta sahip olmalı, bir zaman ve bir uzay boyutu... Artık eskilerin "uzay ve zaman birbirinden bağımsızdır" görüşünün yanlış olduğunu biliyoruz. Boyutsuz bir evren de varolamayacağına göre(bir şeyin uzay ve zamanın dışında oluşu öyle bir şeyin olmadığı anlamına gelir) bir evrende en az iki boyut olmalı. Bu iki boyut bir "mecburiyet"! Peki belirsizlik ilkesiyle ne alakası var? Belirsizlik ilkesi hız ve konumdaki çelişkiden doğuyordu. Dolayısıyla kaç tane evren olursa olsun en az ik boyutlu olacaktır, belirsizlik te konumun ve hızın çelişkisinden doğuyordu.
Şimdi kavramları tekrar düşün. 1 uzay boyutu= konum. 1 zaman boyutu= konumun zamandaki değişimi(hız) dolayısıyla başka evrenlerde de zaman ve uzay olduğundan dolayı belirsizlik ilkesi olmak zorundadır. Kısaca ana fizik ilkesi belirsizlik ilkesidir.
Az önce ana fizik ilkesinden fizik kurallarının yarattığını gösterdim. Yani fizik kurallarıyla fizik kurallarının yaratılması düşüncesindeki1. fizik kuralı her zaman varolması gereken 2. fizik kuralı değişken fizik kuralıdır. Yani burda beni ben yarattım görüşü yanlış bir benzetme. Çünkü beni ben yarattımdaki 1. ben ile 2. ben aynıyken az önceki cümlede aynı değil!
Fiziğin daha önce hep yenmiş oluşu sadece fiziğin felsefeyi aştığını gösterir. Dolayısıyla fizik kuralları felsefeyle çelişiyorsa felsefenin üstünde olduğundan da fizik kabul edilebilir diyorum. Sanırım yeterince açıktır. Ki benzetme tekrar yanlış. Bir futbol maçında olasılıklar söz konusudur(tüm koşullar bilinse belki çok yakın bir olasılıkla öngörebiliriz kimin yeneceğini). Fakat fizik ile felsefede fizik mantığımızı bir kere bile aşmış olsa artık fiziğin mantığın üstünde olduğunu söyleyebiliriz. Mantığımız evrildiğimiz dünya ile sınırlıdır dolayısıyla bizi yanıltır.
Konuşma başlangıcı: Salı
SilBerk Saka
03/12/2013 20:38
Berk Saka
Öncelikle merhaba. Sizden ve eğer paylaşmak isterseniz diğer arkadaşlardan yardım istiyeceğim.Uzun bir yazı olucak dikkate alırsanız sevinirim
Konum: ölüm korkusu. 6 yaşlarında başlayan bu korku 10 11 yaşlarında yenmiştim.Fakat yeniden başladı.
Ölüm korkusunu nasıl yaşadığımı anlatıyım;
6 yaşlarında her gece aralıksız gördüğüm kabuslar kabuslarda ise öldüğümde ki o siyah ekran ve haykırarak uyanmalar.Ayda 10 gece belki de.Tabii o zaman düşünemiyorsunuz ölüm vs. ne demek.Aslında o zamanlar neyden korktuğumu dahi bilmiyormuşum.Annem anneannem babaannemin ettiği dualar vs... Bunların da psikolojik etkisi olucak ki 10 yaşlarımda bu korkuyu yendim.Herşeyin sonucunun allah olduğunu düşünmeye başladım.Fakat bu yaz sorgulamaya başladım ve tamamen inanmadığımın farkına vardım.4-5 ay geçti ve 3 gün öncesi , yine ölüm sonrası olacaklardan korku...
Felsefe dersinde başlayan bu korkumla birlikte o an içime öküz oturdu çünkü allah diyip işin içinden de sıyrılamıyordum artık. 3. günün sonunda nefes ritimlerim dahi değişti.Oyun oynamadığım zamanlar sürekli aklımda ve beni iyice bozuyor.Durum psikologluk olmadan kendime gelmek istiyorum.Okula dahi gitmek istememeye başladım napıcağımı bilmiyorum.Ailem bişeyler yüzünden canımın sıkkın olduğunu anladı fakat konuyu açmadan kapatmak istiyorum.Yardımcı olursanız sevinirim.İnternet üzerinde okuduğum yazılar ya dini yada çok bilimsel (rahatlatmıyor).
Şimdiden teşekkür ederim.
Yaşım şuan 17
üzgünüm önerebileceğim tek şey bir psikologa başvurman. Bu ayıp bir şey değil, doğal bir olay ve bunu yapmalısın
SilTek bu yazın değil tüm yazıların için çok teşekkür ederim emeğine sağlık. Benimde takıldığım sorulardan biriydi aydınlattığın için ayrıca teşekkür ederim.
YanıtlaSilGenel itibariyle anladım ama hiçlikden kuantum dalgalanması nasıl oluyor. Diyeceksinizki “1. maddeden dolayı genişliğinin “değişim hızı” olası her değeri alabilir.” ama burda açıklama eksikliği görüyorum. Olası her değeri alabilmesi için bir etken olması gerekmiyor mu? Durup dururken “0″dan artı ve eksiye enerjiye mi geçiyor. Olası her değeri alan bir etken olmasada olası her değeri olabilir mi ? burdada iki soru oluşuyor eger bir etken yoksa nasıl oluşuyor, eger bir etken varsa bu etken ney ?
öncelikle kuantum dalgalanmalarının "sebepsiz" olduğunu özellikle belirttim. nasıl bir şeyin sebepsiz gerçekleşeği konusu da mantığımızı aşıyor. her şeyin bir sebebinin olduğunu düşüneceğimiz bir dünyada evrimleştik, beynimiz buna göre değişip gelişti ve bunun dışını keşfettiğimizde kavrayamamamız oldukça doğal. kuantum dünyası kavranamaz bir dünya!
SilKısaca bir etkene gerek yok çünkü etkene gerek olsa sebepsiz olmaz. kısaca etkene sahip olmadan olabilen dalgalanmalardan söz ediyoruz ve burda (bir çok konuda olduğu gibi) mantığımız kavraayamıyor. ama ne yazık ki gerçek bu...
somut bir örnek vereyim: kara delikler. makro dünyada hiçbir şeyin ışık hızından hızlı gidemeyeceğini biliyoruz(özel görelilikten bunu biliyoruz). peki ya kuantum dalgalanmaları ışıktan hızlı gitmemizi sağlayabilir mi? sağlıyor... karadelikteki kütle çekimi o kadar büyüktür ki ışık bile ordan kaçamaz. o halde karadelikten kaçan bir ışık görürsek bu ışık hızının geçildiğini gösterir. Ve gözlemledik. O halde bu nasıl açıklanır? Belirsizlik ilkesi...
Her yıldız kendi kütleçekimiyle evrenin uzay ve zaman dokusunu büker ve karadelikte bir tekilliğe ulaşılır. tekillikte uzay ve zaman boyutunda bahsedemezsin, o halde zaman durmuştur. tüm her şey tek bir noktada toplanmıştır. O halde konumu kesin olarak bellidir. konumu kesin olarak belliyse foton olası her değeri alabilir. O halde bu olası değer ışık hızından fazla olursa bir foton karadelikten kaçabilir. Yani bir kuantum dalgalanması ışık hızını geçmeye yaramıştır fakat önmli olan bu değil: önemli olan karadeliğin içinde zaman olmayışı. Zama yoksa bir etkenden bahsedemeyiz, o halde kuantum dalgalanmalarının sebepsiz olduğu anlaşılabilir. Yani kuantum dalgalanması için bir etken aramaya gerek yok.
Bütün yazılarınız için çok teşşekür ederim. ilk baş kızıl yarime bir cevap vereyim siz nezaket gereği verilecek cevabı vermişsiniz zaten ( bilgi açısından ) bende nezaket gereği olmadan bir cevap vermek istiyorum sizde bir kaç populer kitap okusaydınızda bizleri aydınlatsaydınız :D İkinci ve son olarak sizinle tanışmayı çok isterim ama daha çok istediğim birşey var ki bu tanışmakdan daha önemli bilgilerinizdan daha çok faydalanmak açıklamak gerekirse karşılıklı diyalog çerçevesinde bilgi alış verişi yapmak(burda siz daha çok bilgi vereceginiz ön kanısındayım). Bunuda e-mail olarak saglasak bile benim için yeterlide artar bile.
SilBir soru bu kadar yüzeysel cevaplanabilirdi. Birkaç popüler kitap okumakla bilgi sahibi olunamayacağını bir kez daha gördüm. Sen de birkaç popüler kitaptakı safsataları okuyunca kendini bu konuda çok bilgili sanmışsın.
YanıtlaSilYapabileceğim en basit eleştiriyi yapacağım. Bu yazıya sayfalarca eleştiri yazılabilir ama bu düşünce yapısındaki birine cevap vermek için uğraşmayı gerekli görmüyorum.
"Kuantum dalgalanmalarının sebepsiz olmasının "sebebi" var mı peki? Bahsettiğim gibi belirsizlik ilkesi..."
Bu cümleni tercüme etmemi ister misin? "Belirsizlik ilkesinin sebebi belirsizlik ilkesidir."
Peki neden belirsizlik ilkesi var? Neden simetri kırınımı var? Asıl sorulara cevap vermemişsin ya da bilinçli olarak kaçmışsın.
İyi uykular (!)
argumentum ad hominem mantık hatasına giriyorsun. yazı yerine beni eleştirmekle giriyorsun yazıya.
Silyazıya verdiğin eleştiriye gelirsek: yanlış tercüme etmişsin yazımı...
1-Kuantum dalgalanmaları sebepsiz oluşur
2-Kuantum dalgalanmaları belirsizlik ilkesinin bir sonucudur
3-Kuantum dalgalanmaları belirsizlik ilkesinin bir ürünüyse, sebepsiz oluşu da belirsizlik ilkesinin bir sonucudur.
kısaca belirsizlik ilkesinin sebebi belirsizlik ilkesi gibi bir sonuca ulaşamazsın burdan.
Neden mi belirsizlik ilkesi var?
Çünkü hız birim zamandaki konum değişikliğidir. Dolayısyla bir şeyin değişimini ölçer. o halde değişimini ölçtüğü şeyle aynı anda belirlenemez.
Biliyoruz ki farklı evrenler olsa da her biri en az iki boyuta sahip olmalı, bir zaman ve bir uzay boyutu... Artık eskilerin "uzay ve zaman birbirinden bağımsızdır" görüşünün yanlış olduğunu biliyoruz. Boyutsuz bir evren de varolamayacağına göre(bir şeyin uzay ve zamanın dışında oluşu öyle bir şeyin olmadığı anlamına gelir) bir evrende en az iki boyut olmalı. Bu iki boyut bir "mecburiyet"! Peki belirsizlik ilkesiyle ne alakası var? Belirsizlik ilkesi hız ve konumdaki çelişkiden doğuyordu. Dolayısıyla kaç tane evren olursa olsun en az ik boyutlu olacaktır, belirsizlik te konumun ve hızın çelişkisinden doğuyordu.
Şimdi kavramları tekrar düşün. 1 uzay boyutu= konum. 1 zaman boyutu= konumun zamandaki değişimi(hız) dolayısıyla başka evrenlerde de zaman ve uzay olduğundan dolayı belirsizlik ilkesi olmak zorundadır.
Neden simetri kırınımı olduğunu da zaten yazıda belirttim.
Ve sen de asıl sorudan "neden hiçlik de tanrı var" sorusuna cevap vermemişsin ya da bilinçli olarak kaçmışsın
İyi uykular(!)
bu butun anlattiklarinin kanitii varmi
Silbunlar sadece hesaplamalarin urunu bunlara inanmak icin benim bir kanitim olmali degil mi sirf bilim adamlari boyle soylemis diye koru korune inanmak dogru olmaz, degilmi.!
Müslümanlıkta bu tutarlılıklar da yok.! Bunlara körükörüne inanma ama doğrulup payını düşün, sorgula birazcık. Sende gidip Cübbeli hocanın anlattığı güneşi çeken melekler felan onlara inanmayı tercih etmezsin değil mi ? "http://youtu.be/e_NXmP5iumE"
SilTebrikler ve Teşekkürler Alfa gerçekten güzel bir yazı olmuş. Tartışmalarda işime çok yarayacak.
YanıtlaSilSanırım söylemek istediğim asıl noktayı anlamadın. Stephan Hawking'in birçok fikrine katılmasam da kendisi anlattıklarının asla Tanrı'nın varlığına ya da yokluğuna dair bir kanıt sunmadığını söylüyor. Çünkü asıl soru neden simetri kırınımının olduğu değil.
YanıtlaSilSizin yapmanız gereken Antony Flew tarafından sorulan soruyu sormak: "Neden ilkeler ve kanunlar var?" Bir an için bütün anlattıklarınızı doğru kabul ediyorum. Ben size neden belirsizlik ilkesinin olduğu sorusunu yönelttim. Siz de bana hız ve konum arasındaki ilişkilerden bahsettiniz. Peki neden hız ve konum arasında bu tür ilişkiler var? Bu ilişkileri kim oluşturdu?
Yani siz bana fiziğin ortaya koyduklarıyla birçok izahat yapabilir ve iddialar öne sürebilirsiniz. Evet. Doğru. Ama bana yapacağınız hiçbir açıklama, açıklamanızdaki fiziksel izahatların kaynağını ispatlamayacaktır. Bu yüzden yazının oldukça yüzeysel olduğunu ve asıl sorunun -kasıtlı ya da kasıtsız - göz ardı edildiğini düşünüyorum.
Neden hız ile konum arasında bu tür ilişkiler var sorusunu sormuşsunuz. Bunu aslında sormamanız için zaten açıklamıştım. Böyle bir ilişki var çünkü biri diğerinin değişimini ölçüyor.
SilBunu hız ve konum olarak düşünme istersen daha kolay anlarsın:
X: herhangi bir değer
Y: X'in değişim değeri
Burdaki ilişki ister istemez belirsiz olacaktır. X ile Y nin aynı anda belirlenememesi zorunluluktur fark ettiysen çünkü biri diğerinin değişnmini ölçer. Yani neden böyle bir ilişki olduğunun cevabı zaten hızı ve konumu tanımlamamızdaki çelişkiden kaynaklanır.
Antony Flew konusuna gelirsek. Basit bir doğa kanunu argümanı sunuluyor. Kanunlar kanunu olsa bile onu koyan bir yaratıcı olmalı görüşü... Doğa yasası argümanının cevabını buradan okuyabilirsin:
http://www.greenernautilus.com/?p=542
Yani belirsizlik ilkesi bir zorunluluktur. Belirsizlik ilkesini tanrı koymuş diyebilirsin istersen ama bu sefer de "neden tanrı var?" sorusunu sorman gerekir değil mi? O halde Ockham'ın Usturası görüşünü kullanarak benim dediğimin daha basit olduğundan dolayı benimkim görüşümün doğru olduğunu anlayabiliriz. http://tr.wikipedia.org/wiki/Ockham'ın_Usturası
Belirsizlik ilkesi bir zorunluluk olabilir, ama tanrı olamaz. Sonsuz olan, düşünebilen, her şeye gücü yeten, her şeyi bilen, her şeyi gören bir tanrının neden varolduğu sorulduğunda bu soruya benim verdiğim cevaptan çok daha kapsamlı bir cevap vermen gerekir.
Ve yine neden hiçlik yerine tanrı var sorusunun kasıtlı ve ya kasıtsız göz ardı ettiğini düşünüyorum.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
SilYazı gerçekten iyi, çok çalışılmış belli. Yalnız belirsizlik ilkesine göre tanrının var olup olmadığı yine belirsiz bence yazıya göre ve hiçlik ile varlık arasında bir tercih yapılmış. Bu yapılırken de tanrının birinci buyruğu olan 'oku' dan bir hayli faydalanılmış:) ben kendimce inançlı biriyim, bu kadar sorgulayıp düşünen araştıran bir insana teşekkür de bu inancın sosyal hayata yansımasıdır. Emeğini helal et. Teşekkür ler.
YanıtlaSilalfa çok güzel açıkladında benim için enerji yada madde nasıl yokolamaz orayı açıklarmısın pek anlamadımda
YanıtlaSilmadde ve enerji yokolabilir. madde ile antimadde birleşirse yokolur. ki termodinamiğin 1. yasasını da çiğnemez bu olay çünkü net enerji değişmemiştir.
Silbu kısmı sormadıysan tam olarak nereyi sorduğunu anlamadım sanırım, daha açıklayıcı söylesen daha iyi olur :)
maddenin yok olmasından bahsediyordum olan bir şey yok olamaz biz buna aşinayız değil mi ? bunu anlamadım ben madde +1 anti madde -1 dersek bunların birleştiğinde 0 olur yani yok olur doğrumu anlamışım
SilDoğru anlamışsın :)
Silhttps://plus.google.com/102995281767933704381/posts/bhRKUABgUCc
YanıtlaSil"hiçlik" tanımlarken, "zaman" konusunu gözünüzden kaçırmış olabilirsiniz.
Öncelikle bahsettiğiniz belirsizlik ilkesi tanımınızı, makale geliştirirken kullanmak istiyorum, gerçekten çok daha anlaşılır olacağını düşünüyorum. Tabi siz de izin verirseniz yapacağım bunu :)
SilArdından yine çok teşekkürler: çok büyük bir yanlış yapmıştım, dalganın değişim hızı değil dalganın hız değişimi demeliydim. Bunu nasıl gözden kaçırdığımı anlayamadım. Yazıyı güncelledim. Güncellenen son halde bir zaman varsaymak gerekmez çünkü hız da olmayacaktır. ama olmayan hız değişebilecektir :)
Ardından sizin yazınıza bir eleştiri getireyim. Kuantum dalgalanmalarına "kendi kendinin sebebi" demek pek mantıklı değil kanımca. Kuantum dalgalanmalarının sebepsiz olmadığını savunabilirsiniz. Bir nevi cehaletten savunma mantık hatasına girseniz de ben bu görüşünüzün çrütüldüğü düşüncesindeyim. nasıl bir şeyin sebepsiz gerçekleşeği konusu da mantığımızı aşıyor. her şeyin bir sebebinin olduğunu düşüneceğimiz bir dünyada evrimleştik, beynimiz buna göre değişip gelişti ve bunun dışını keşfettiğimizde kavrayamamamız oldukça doğal. kuantum dünyası kavranamaz bir dünya!
somut bir örnek vereyim: kara delikler. makro dünyada hiçbir şeyin ışık hızından hızlı gidemeyeceğini biliyoruz(özel görelilikten bunu biliyoruz). peki ya kuantum dalgalanmaları ışıktan hızlı gitmemizi sağlayabilir mi? sağlıyor... karadelikteki kütle çekimi o kadar büyüktür ki ışık bile ordan kaçamaz. o halde karadelikten kaçan bir ışık görürsek bu ışık hızının geçildiğini gösterir. Ve gözlemledik. O halde bu nasıl açıklanır? Belirsizlik ilkesi...
Her yıldız kendi kütleçekimiyle evrenin uzay ve zaman dokusunu büker ve karadelikte bir tekilliğe ulaşılır. tekillikte uzay ve zaman boyutunda bahsedemezsin, o halde zaman durmuştur. tüm her şey tek bir noktada toplanmıştır. O halde konumu kesin olarak bellidir. konumu kesin olarak belliyse foton olası her değeri alabilir. O halde bu olası değer ışık hızından fazla olursa bir foton karadelikten kaçabilir. Yani bir kuantum dalgalanması ışık hızını geçmeye yaramıştır fakat önmli olan bu değil: önemli olan karadeliğin içinde zaman olmayışı. Zama yoksa bir etkenden bahsedemeyiz, o halde kuantum dalgalanmalarının sebepsiz olduğu anlaşılabilir. Yani kuantum dalgalanması için bir etken aramaya gerek yok.
Kısaca sebepsizliğe inanmıyorum, sebepsizliğin doğrlaşndığı görüşünü kabul ediyorum, bu görüş de bilimsel bir görüş... Bilim bulgualra dayanır inanca değil (sicim teorisyenlerinin tüm düşünceleri inanca dayalı olsa da :P )
merhabalar.
Silbelirsizlik tanımı bana ait değil aslında, sadece örneği bana ait :) tabii ki kullanabilirsiniz. biraz geç cevap vermiş oluyorum size kusura bakmayın. yeni farkettim diyebilirim. size detaylıca yazacağım. ama bu aralar baya yoğunum. bunun için ekstradan vakit ayırmam gerekiyor. rastgele yazı yazmayı da sevmiyorum, üzerine vakit harcamadan yazamıyorum. cevabınızı dikkate almadığımı düşünmemişsinizdir umarım.
Alfa bu yazı. Micheal Broogs un Fizik Büyük Sorular kitabından alıntı degilmi ?
YanıtlaSilBahsettiğiniz kitabı bilmiyorum ve okumadım ama yakın zamanda okumaya çalışırım. Kısaca hayır ordan alıntı değil (olsa kaynaklara yazardım), fakat bilimsel görüşleri derlediğim için benzer tanımları ifadeleri o kitapta da bulmuş olman garip değil. Şiir, hikaye, roman olsa alıntı diyebilirdik ama bilimsel yazı zaten varolan bulguları sunacağı için hepsi alıtı gibi durur :)
Silzaman - hiz ve mekanla dogrudan celiskili . Zaman. Otel odasi ornegi . Evrendeki enerji 0. Buna gore surekli yeni evrenler payda oluyo . Yani biz surekli bi oda sonsuza gidiyoruz hareket bi hiz gerektirir. Hareket icin hizmi gerekir hiz icin hareketmi yani zamanin varligindami hizlaniriz yoksa hizlandigimiz icinmi zaman vardir . Hizlandigimiz icin zaman vardir dogru cevap olucaktir benim icin . Hiz ve zaman iliskisini boyle kurabilirsin . 0'i hicligi temenl almis bi yaratici fizik teorisi mantikli buluyorum . Bu domino taslari gibi birsuru teori atar . Teorileri severim . Beyin firtinasi. 0'i temel alan bi yaratici fizik teorisi zamanin maddenin olus nedeni bu teoriyle zaman mekana gore guncel bakildiginda her yerde aynimidir sorusunu getiriyo aklima . Buna gore kuantum dalgalanmali belirsiz araliklarla olmalidir belirsiz araliklarla olursa zaman degisim gostere bilir bu durumda bi zaman sicramasi yaratilabilir . Dusuncelerim sarkti . Peki evrenlerin sonu gelebilirmi yok olabilirlermi oda bosalabilirmi oda bosaldiginda ne olur . Alfa aydinlat abi bu gerizekali ne yazmis deme bi kafa yor . Vahi geldide yazdim :D
SilEskiden A zaman teorisi vardır ve hızın tanımlanması için zamanın mutlaka varolması gerektiği savunuluyordu. Fakat İzafiyet Teorisi ile bu etkisini yitirmiştir ve zaman hıza bağlı olarak değişir denmiştir. B zaman teorisi ile artık zamanın harekete bağlı olarak değiştiğini biliyoruz. Yani "zaman harekete bağlıdır" önermesi bana da daha yakın geliyor. Fakat her ne kadar B zaman teorisi geçerli olsa da "Zaman mı hızı gerektirir, hız mı zamanı?" sorusu muğlak bir soru olacaktır. Zaten birinin varlığı diğerini gerektireceğinden cevap vermesi zor bir soru. Yukardaki kuantum dalgalanmalarını göz önüne alırsak, hareket değişiminin mutlak bir sonucu olarak zamanın oluştuğunu düşünebiliriz.
SilB zaman teorisini ve yukarıda anlatılan kuantum dalgalanmalarını düşünürsek "Hızdan dolayı zaman vardır" sonucu daha yakın geliyor.
Evrenlerin sonu gelebilir ve ya genişleme için gerekli enerji maddenin yavaşlatma etkisini aşıp odayı sonsuza kadar genişletebilir. Şu an evrenimize olan da "sonsuza kadar genişleme" gibi duruyr. Oda ancak mutlak sıfıra denk gelirse boşalmış olur ki buna da "Büyük Çöküş" diyoruz. Fakat son veriler bize evrenin genişleme hızının arttığını gösterdi, bizim evrenimiz boş bir oda haline gelmeyecek
eğer bir uzay bölgesine boş diyorsak, bu oradan geçen bir dalga olmadığını, bütün alanların sıfır değerine sahip olduğunu söylemek istiyoruzdur. Kısaca oradan "geçmeyen" dalgaların, geçmedikleri için değerleri sıfır olacaktır. İronik bir şekilde olmayan bir dalganın genişliğini kesin olarak biliyoruz demektir: SIFIR. Bir niteliğin olmaması durumu sıfırsa olmayan bir dalganın genişliğinin sıfır olmasından daha doğal bir durum yoktur demektir. Yani olmayan bir dalganın genişliğini kesin olarak biliyorsak, az önce belirttiğimiz 1. maddeden dolayı genişliğinin "değişim hızı" olası her değeri alabilir demektir. Dolayısıyla, bu değişim hızı olası her değeri alabileceğinden , bir kuantum dalgalanması yaratıp genişliğin değerini sıfırdan farklı bir değere taşıyacaktır. Demişsin
YanıtlaSilBir dalganın genişliği sıfır dışında her hangi bir değer ise ve bu değeri biliyorsak aynı dalganın 1. maddeden dolayı genişliğinin "değişim hızı" olası her değeri alabilir. Ama genişliği sıfır olan yani olmayan bir dalganın genişliğini kesin olarak bilsekte 1. maddeden dolayı genişliğinin "değişim hızı" olası her değeri alamayacaktır. Dalga genişliğinin değişim hızının olası her değeri alması için dalga genişliğinin sıfır dışında bir değere sahip olası gerekir. Çünkü genişlik ile genişliğin değişim hızı arasında ters bir orantı vardır. Bir arttıkça diğeri azalır. Bu yüzden bir sıfır olduğunda öteki de sıfır olur. Yukarıdaki paragraf tam anlamıyla felsefe ürünü gibi duruyor.
>Dalga genişliğinin değişim hızının olası her değeri alması için dalga genişliğinin sıfır dışında bir değere sahip olası gerekir. Çünkü genişlik ile genişliğin değişim hızı arasında ters bir orantı vardır. Bir arttıkça diğeri azalır.
Sil1. maddeyi yanlış okumandan kaynaklı yanlış yorum yapıyorsun:
Bir dalganın genişliği ile genişliğin değişme hızının BELİRLENMESİ arasında ters orantı vardır.
Ters orantı genişlik ile değişim hızı arasında değil ikisinin belirlenmesi arasındadır. Üstelik genişlik ile değişim hızı arasında belli bir doğru ya da ters orantı var diyemeyiz çünkü dalganın genişliği artıyorsa da azalıyorsa da değişim hızı aynı olabilir. Özetlersem yanlış anlamanın sebebi genişlik ile değişim hızı arasında ters orantı olduğunu düşünmenden kaynklanıyor ama yazıda bundan bahsetmiyorum. Üstelik bu yanlış bir bilgidir de...
Gerçekten ilginç ama o kadar güzel bir yazı. Yorumları da okudum. Ama aklıma şu takıldı. Bütün alanların sıfır değerine sahip olduğu bir yerde olmayan dalganın olmadığı için değeri sıfır oluyor. Genişliğini sıfır olarak bilmemiz o dalganın aslında var olmadığını göstermez mi? Var olmayan dalganın genişliğinin değişim hızı olabilir mi? Var olmayan dalganın genişliğinin değişim hızının olası her değeri alabileceği biraz daha açıklama istemez mi? Ya genişliğinin değişim hızı sıfır olsaydı, genişliğinin değişim hızını bildiğimizden dolayı genişliğini olası her değeri alabileceğini mi düşünecektik? Sonuçta olmayan bir şeyden bahsediyoruz. Olmayan bir şeye değer biçebilir miyiz? Bu yaklaşımla bir tartışmaya girmek cesaretten de öte bir şey ister sanırım. Kafam karıştı. Sanki yukarıdaki yorumcunun dediği gibi bu kısım biraz bilimsellikten uzaklaşıp felsefi olmuş.
YanıtlaSilVar olmayan dalganın genişliği sıfırdır ve değişim hızı genişlik değiştiğinde tespit edilir. Genişlik sıfır olduğunda hız sıfırdan farklı bir değer alabilir. Dikkat et hız da sıfır. Yani hızı da aslında yok. Fakat genişliğin sıfır oluşu hızı oluşturabilir (bkz. belirsizlik ilkesi) Dolayısıyla olmayan bir şeyin değişim hızı olabilir.
Sil>Ya genişliğinin değişim hızı sıfır olsaydı, genişliğinin değişim hızını bildiğimizden dolayı genişliğini olası her değeri alabileceğini mi düşünecektik?
Aslında bir nevi bunu düşünüyoruz. Aynı şeyin farklı formda söylemesinden öteye gitmiyor bu.
A) Genişlil sıfır olduğundan genişliğin değişim hızı olası her değeri alabilir
B) Genişliğin değişim hızı sıfır olduğundan genişlik olası her değer alabilir.
A = B... İkisi de mutlak hiçliktn bir şeylerin olması gerektiğini savunacaktır...
Belki bilimden uzaklaştığımızı ve felsfeye yaklaştığımızı savunabilirsiniz fakat bu yine sonucu değiştirmez :)
Yazinizin tamamini ve tum yorumlari ozenle okudum . Tek kelimeyle emeginize saglik...23 yasindayim ve kafamfaki en buyuk iki sorudan ilki bu yaziniz sayesinde cok daha net . Ikinci sorumu sormak istiyorum . Yardimci olursaniz minnettar kalirim .ornek vererek sorumu sorucam . bir essegin insanin konustuklarini anlamasi imkansizdir . Cunku beyni bunu anlayacak kadar gelismemistir . O sekilde dogmamistir . Insani da buna benzetelim . Bir yaratici insani yaratti . Ve bize tum bu duzeni anliyabilmemizi sagliycak kadar zeka mantik vermedi . Ve insanoglu ne kadar didinsede de hic bir zaman gercegi ogrenemeyecek . Ayni essegin insanlari anlayamadigi gibi . Bu sayede insanoglu yaraticiyi ispatlayamiyacak . Yaraticinin da istedigi zaten onu hic bir duyu organimizla algilayamadan hic bir sekilde ispatlayamadan sadece ona ibadet etmemiz ve inanmamiz . Bu da bir sinav ? Boyle birsey dusunulebilir mi sizce ?
YanıtlaSilMerhaba
SilBu yazıdaki ''Tanrıyı mı kanıtladık'' paragrafı sorunuza yeterli bir cevap veriyor mu?
kaptan yazı süperr tşkrlr
YanıtlaSilAffedersiniz ama yazıyı okurken hassiktir dedim :)). Gerçekten aydınlatıcı ve içinde çok emek geçen bir yazı olmuş. Alfa'yı tekrar tebrik ediyorum. Aklımdaki birçok soruya cevap oldun. Diğer yorumları da okudum ve bazı saçma yorumlara verdiğin cevapları da aynı şekilde takdır ediyorum. Alfa durmak yok yola devam :)
YanıtlaSilUsturuplu anlaşılır cümlelerle yazılmış, güzel bir makaleye bitişik yazılması gerekirken ayrı olarak yazılmış "ve ya" bağlacı yakışmıyor.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBir şeyi okurken hic cocuklar gibi heyecanlanip sevinmemistim.cok ama cok tesekkur ederim.negatif ateist idim ve deizm in mantikli olabilecegini dusunuyordum fakat bunu okuduktan sonra dusuncelerim degisti ve artik pozitif ateistim.emegine saglik tekrar tesekkur ederim. :)
YanıtlaSilTermodinamigin 1.yasasi ile celismemesini biraz daha aydinlatir misin? Tesekkurler
YanıtlaSilYazı çok güzel ama kafama bi şey takıldı. Belirsizlik ilkesini kuantum dalgalanmları gibi ses dalgaları veya başka bi şeye de uygulayabilir miyiz yoksa kuantum dalgalanmaları gözlemlendiği için mi ona uyguluyoruz
YanıtlaSilPeki bu boyutlar da yokken belirsizlik ilkesi nasıl oluyor ?
YanıtlaSilHiç birşey gerçek değil, her birimiz tanrının düşüncesiyiz. Tanrı dediğimde eli ayağı kolu bacağı olan birşey aklına gelmesin, bilakis o bilinçtir. Bilinç ne görülebilir, nede dokunulabilir. O sadece vardır, sadece var olduğunu bilirsiniz.
YanıtlaSilKuantum dalgalanmlarının nedensiz olduğuyla ilgili verdiğiniz örnekle ilgili bir sorum olacak
YanıtlaSilHawking kuantum dalgalanmlarının kara deliğin içinde değil, olay ufkunun kenarında gerçekleştiğini söylüyor bu durumda kuantum dalgalanmlarının nedensiz olduğunu nasıl anlarız somut olarak
Madde ve anti madde birbirini yok ettiğinde enerji açığa çıkmıyor mu peki?
YanıtlaSilSelam, hiçliğin tanımını yapmışsınız ve sıfırdan bahsediyorsunuz sıfır bir oluşumun başlangış noktasıdır. Tabiki sıfırdan birşey oluşabilmesi için bu oluşumun içinde bulunması gereken bir ortam gereklidir, bu ortamda her yönden sonsuz bir ortam olmalıdır eğer zaten bu ortamın var olduğunu kabul edersek sonsuz boş uzay gibi bu sonsuz boş uzayın bir varlık olduğunu ve öncesinin ve sonrasının olmadığını yani her zaman var olduğunu ve varlığınında sonsuz olduğunu kabul etmek zorundayız demektir. Biz buna o zaman mutlak varlık içerisindeki mutlak yokluk diyebiliriz. Yani mutlak yokluk ölçülmesi mümkün olmayan sonsuz ezeli ve ebedi mutlak bir varlık karşısında değer kazanır. Mutlak varlık içerisinde sıfır noktasından başlayarak gelişen (genişleyen) ve sonu olan sınırlı var oluşlar bu sonsuz mutlak varlığın bir elemanı konumunda olur ve bu sınırlı varlıkları kuşatmış ve hatta içine işlemiş bir vaziyettedir. İşte biz aslında bu sınırlı varlıkların oluşmadan önceki o sonsuz boş mekana hiçlik diyoruz. Eğer hiçlik o mekanıda kapsamaz tamamen hiçliktir diyorsanız, zerre yada nokta dahil diyemeyeceğimiz ve sonsuz bir uzay boşluğunun ya da mekanın olmadığı bir hiçlik diyorsanız bunu açıklamanızı isterim. Sıfır noktasından başlayarak dalgalanmaya başlayan bu oluşumun bir mekan olmadan nasıl meydana geldiğini anlamak isterim. Bu başlangıcı ve sonu olmayan uzay boşluğu gibi düşündüğümüz bu mekan zaten varsa o zaman hiçlik yok olur geriye mutlak ve ölçülemeyen bir varlık kalır. Mutlak yokluk ya da hiçlik ismini almasının sebebi ise bu sonsuz mekanın ölçülebilen ve sınırlı varlıklardan yoksun olması halidir. Saygılarımla M. Soner İZGİ
YanıtlaSilmerhaba alfa.yazını okudum.
YanıtlaSil1.sorum kuantum dalgalanmaları ezeli midir?
2.soru,ezeli ise neden ezelidir,bir şeyin ezeli olduğunu gösterecek yeterli koşul ve ya şartlar nelerdir?
3.soru olarak argümanımı yazıyorum....
aslında bır teist olarak ben ateizm ın en uç noktalarını düşündüm,bilimde bu gelişmeler olmasa bile bir insanın ateist olması mümkün tabikide imkansız degıl..benım düşündüğüm şey bir makine gibi bir şeydi bunu küçükken düşünüyordum..mesela sonsuz sayıda töz şeklinde varlıklar olsun.bu varlıklar ezeli ve sonsuz kere etkileşimlerle fiziksel kanunlar evren dünya oluşabilir mi diye...bilim in bugun geldiği nokta ile benım bu düşüncem arasında hiç fark yok aslında..nasıl? şimdi kuantum dalgalanmaları ile parçacıklar oluşuyor değilmi ve bu dalgalanma sonsuzdan beri vardı yani sonsuz geçmişte sonradan varlığa gelen bir parçacık var..FELSEFİ AÇIDAN 1.ÇELİŞKİ BU (SONRADAN VAR OLAN BİR VARLIK SONSUZ GEÇMİŞTE OLAMAZ.BEN ZAMANIN A TEORİSİNI ELE ALARAK DÜŞÜNÜYORUM..ZAMANIN B TEORİSİ İÇİN ZATEN ATEİZM'E EKMEK ÇIKMAZ)...neyse ben bu çelişkiyi,hatayı görmeden yoluma devam ediyorum ve bu kuantum dalgalanması yada parçacık oluşturan bir makınanın sonsuzdan beri çalıştığını farz ediyorum..evet bu makine sonsuzdan beri çalışıyor ve rastgele parçacıklar oluşuyor..bu parçacıklar etkileşim ve rasgele evrim ile evrenler kanunlar oluşturuyorlar ve en son olarak evrimsel biçimde insan varoluyor belki başka şeyler var olmuş olabilir.bu ateizm in temel aldığı bir görüştür aslında....şimdi eleştiri yapacağım kısıma dikkat et!!!!!!
bız cevremızde gördugumuz seylerı birbirinden ayırt ederken onların özellikleri hakkında konuşuruz.mesela renkler olabilir konuşma duyma uçma şimdi aklıma gelmio benım ama her sey bır kavram olarak özellik olarak söylüyoruz..evrende yada dünyada her şey tek tip olsaydı hiç bir şeyin farkı olmasaydı saçma sapan bir şey olurdu aslında bız de olmazdık..insanlarda bitkilerde doğada ve evrenın temel taslasrında olan bu özellikler potansıyel olarak big bang den önce kuantum denizinde potansıyel olarak mevcuttu ve bu sonradan acıga cıktı..mesela bıg bang ile evrenın oluşmasında ilk element olan hidrojende,hidrojenden sonra varlığa gelecek butun elementlerın organık bıleşiklerin genetiklerin vs yazmakla bitmeyecek bır cok seyın potansıyel olarak bilgisi mevcuttu..bu potansıyel olan bılgının mümkün olması olmasa idi hidrojenden sonra acıga çıkan varlıklar oluşamazdı..demekki bilginin imkanı potansıyel olarak o evrim zincirinin halkasında mevcut ve bu halkada mutlak bır etkileşim halinde neyle tabıkıde temel aldığı töz ile etkileşim halınde butun herseyın temeli kuantum denizi..varlıklar kuantum denizi ile varlar onsuz varlığa gelemezler...az cok ne demek ıstedıgımı anlatabıldım heralde...şimdi en can alıcı soruyu soruyorum
rastgele evrimsel olarak sebeb sonuç zinciri halinde varlığa sonradan gelen varlıklar özelliklerini kendisine sebeb olan varlıklardan almışlardır...sorum şu bir t zamanın bir X valığı açığa çıkıyor..ve bu varlık özelliklerini bir önceki ona sebeb olan evrim halkasından aldı(mesela ınsanlar anne ve babasından alırlar..yada maymunda bilgiler vardı doğadan uv ışınlarla evrim geçirdi mutasyon ile başka bir varlık oluştu burada bilgi hem maymundan hemde uv ışığından geldı....örnek olarak)..SORU ŞU BU X VARLIGINI NEDEN DAHA ÖNCE OLUŞAMADI? evet bi ateist bana başka bir evrende yada cok eski bir evrende oluştuğunu söyleyebilir fakat ben sorumu tekrar sorarım BU X VARLIGINI NEDEN DAHA ÖNCE OLUŞAMADI? ve şöyle devam ederim,halbuki kuantum denizinde olan bu sonsuz potansıyel bilgi vardı degılmi.o X varlığını oluşturmadan bir önceki evrim halkasıda sonsuzdan beri vardı ve daima kuantum denizi ile etkileşim ve irtibat halindeydi..mutlak irtibat halindeydi çünkü kuantum denizi olmadan var olamaz..biz varlığımızı töz e boçluyuz spinozanın deyimiyle....Dinlerin anlattığı Tanrı da bu yüzden bize canımızdan daha yakındır aslında...X olusmadn en son olan evrimsel zincir halkasıda sonsuz etkileşimde ve x yaratabilecek kudret ve bilgide iken neden daha sonra oluştu? Halbuki her evrimsel zincir halkası aslında her varlığı ortaya çıkaracak bilgiye sahiptir çünkü sonsuz etkileşimle kuantum denizinden alır bilgisini...evet aslında sonsuz sayı diye bir şey yoktur sonsuz sayıda töz sonsuz sayıda etkileşimde olamaz..ben sadece aynı bugun ateistlerin inandığı gibi bir temelde argüman sunuyorum...ama bilginin kaynağının maddesel doğa yada tanrısal olmayan kuantum denizinin olamayacağını savunuyorum..çünkü sonsuz etkileşimle evrimsel olarak bakın yada bakmayın bır varlık kademe kademe oluşacaksa buvarlıgın kaynağı mutlaka o töze dayanır ama daha önce neden oluşamadı dıye ben hep sorarım..burada açıkçası bir ateistin eline kuantum denizi vve sonsuz enerji sonsuzetkileşim versem dahi sonradan oluşan varlıklar oluşamaz çünkü bilginin sahibi tanrıdır o sisteme istediği zaman bilginin akışını yapar..eger tanrısal olmayan bir doğa mesela kuantum denizi yada bir hep çalışan bir makine dahi düşünseniz kademe kademe oluşan bir varlık sistemi yanı evrim sistemi Tanrıyı kanıtlar..Çünkü tanrıya hiç bir şey vermeseniz dahi kuantum denizindeki o bilgi neden daha önce z varlığını yaratamadı aciz kaldı diye ben sorarım bunun cevabı ise tanrının istediği anda sisteme bilgiyi aktarması olarak cevaplayabılırım aslında kademeli varoluş TANRIYI kanıtlar ....okuduğunuz ıcın teşekkür ederim
YanıtlaSilrastgele evrimsel olarak sebeb sonuç zinciri halinde varlığa sonradan gelen varlıklar özelliklerini kendisine sebeb olan varlıklardan almışlardır...sorum şu bir t zamanın bir X valığı açığa çıkıyor..ve bu varlık özelliklerini bir önceki ona sebeb olan evrim halkasından aldı(mesela ınsanlar anne ve babasından alırlar..yada maymunda bilgiler vardı doğadan uv ışınlarla evrim geçirdi mutasyon ile başka bir varlık oluştu burada bilgi hem maymundan hemde uv ışığından geldı....örnek olarak)..SORU ŞU BU X VARLIGINI NEDEN DAHA ÖNCE OLUŞAMADI? evet bi ateist bana başka bir evrende yada cok eski bir evrende oluştuğunu söyleyebilir fakat ben sorumu tekrar sorarım BU X VARLIGINI NEDEN DAHA ÖNCE OLUŞAMADI? ve şöyle devam ederim,halbuki kuantum denizinde olan bu sonsuz potansıyel bilgi vardı degılmi.o X varlığını oluşturmadan bir önceki evrim halkasıda sonsuzdan beri vardı ve daima kuantum denizi ile etkileşim ve irtibat halindeydi..mutlak irtibat halindeydi çünkü kuantum denizi olmadan var olamaz..biz varlığımızı töz e boçluyuz spinozanın deyimiyle....Dinlerin anlattığı Tanrı da bu yüzden bize canımızdan daha yakındır aslında...X olusmadn en son olan evrimsel zincir halkasıda sonsuz etkileşimde ve x yaratabilecek kudret ve bilgide iken neden daha sonra oluştu? Halbuki her evrimsel zincir halkası aslında her varlığı ortaya çıkaracak bilgiye sahiptir çünkü sonsuz etkileşimle kuantum denizinden alır bilgisini...evet aslında sonsuz sayı diye bir şey yoktur sonsuz sayıda töz sonsuz sayıda etkileşimde olamaz..ben sadece aynı bugun ateistlerin inandığı gibi bir temelde argüman sunuyorum...ama bilginin kaynağının maddesel doğa yada tanrısal olmayan kuantum denizinin olamayacağını savunuyorum..çünkü sonsuz etkileşimle evrimsel olarak bakın yada bakmayın bır varlık kademe kademe oluşacaksa buvarlıgın kaynağı mutlaka o töze dayanır ama daha önce neden oluşamadı dıye ben hep sorarım..burada açıkçası bir ateistin eline kuantum denizi vve sonsuz enerji sonsuzetkileşim versem dahi sonradan oluşan varlıklar oluşamaz çünkü bilginin sahibi tanrıdır o sisteme istediği zaman bilginin akışını yapar..eger tanrısal olmayan bir doğa mesela kuantum denizi yada bir hep çalışan bir makine dahi düşünseniz kademe kademe oluşan bir varlık sistemi yanı evrim sistemi Tanrıyı kanıtlar..Çünkü tanrıya hiç bir şey vermeseniz dahi kuantum denizindeki o bilgi neden daha önce z varlığını yaratamadı aciz kaldı diye ben sorarım bunun cevabı ise tanrının istediği anda sisteme bilgiyi aktarması olarak cevaplayabılırım aslında kademeli varoluş TANRIYI kanıtlar ....okuduğunuz ıcın teşekkür ederim
YanıtlaSilrastgele evrimsel olarak sebeb sonuç zinciri halinde varlığa sonradan gelen varlıklar özelliklerini kendisine sebeb olan varlıklardan almışlardır...sorum şu bir t zamanın bir X valığı açığa çıkıyor..ve bu varlık özelliklerini bir önceki ona sebeb olan evrim halkasından aldı(mesela ınsanlar anne ve babasından alırlar..yada maymunda bilgiler vardı doğadan uv ışınlarla evrim geçirdi mutasyon ile başka bir varlık oluştu burada bilgi hem maymundan hemde uv ışığından geldı....örnek olarak)..SORU ŞU BU X VARLIGINI NEDEN DAHA ÖNCE OLUŞAMADI? evet bi ateist bana başka bir evrende yada cok eski bir evrende oluştuğunu söyleyebilir fakat ben sorumu tekrar sorarım BU X VARLIGINI NEDEN DAHA ÖNCE OLUŞAMADI? ve şöyle devam ederim,halbuki kuantum denizinde olan bu sonsuz potansıyel bilgi vardı degılmi.o X varlığını oluşturmadan bir önceki evrim halkasıda sonsuzdan beri vardı ve daima kuantum denizi ile etkileşim ve irtibat halindeydi..mutlak irtibat halindeydi çünkü kuantum denizi olmadan var olamaz..biz varlığımızı töz e boçluyuz spinozanın deyimiyle....Dinlerin anlattığı Tanrı da bu yüzden bize canımızdan daha yakındır aslında...X olusmadn en son olan evrimsel zincir halkasıda sonsuz etkileşimde ve x yaratabilecek kudret ve bilgide iken neden daha sonra oluştu? Halbuki her evrimsel zincir halkası aslında her varlığı ortaya çıkaracak bilgiye sahiptir çünkü sonsuz etkileşimle kuantum denizinden alır bilgisini...evet aslında sonsuz sayı diye bir şey yoktur sonsuz sayıda töz sonsuz sayıda etkileşimde olamaz..ben sadece aynı bugun ateistlerin inandığı gibi bir temelde argüman sunuyorum...ama bilginin kaynağının maddesel doğa yada tanrısal olmayan kuantum denizinin olamayacağını savunuyorum..çünkü sonsuz etkileşimle evrimsel olarak bakın yada bakmayın bır varlık kademe kademe oluşacaksa buvarlıgın kaynağı mutlaka o töze dayanır ama daha önce neden oluşamadı dıye ben hep sorarım..burada açıkçası bir ateistin eline kuantum denizi vve sonsuz enerji sonsuzetkileşim versem dahi sonradan oluşan varlıklar oluşamaz çünkü bilginin sahibi tanrıdır o sisteme istediği zaman bilginin akışını yapar..eger tanrısal olmayan bir doğa mesela kuantum denizi yada bir hep çalışan bir makine dahi düşünseniz kademe kademe oluşan bir varlık sistemi yanı evrim sistemi Tanrıyı kanıtlar..Çünkü tanrıya hiç bir şey vermeseniz dahi kuantum denizindeki o bilgi neden daha önce z varlığını yaratamadı aciz kaldı diye ben sorarım bunun cevabı ise tanrının istediği anda sisteme bilgiyi aktarması olarak cevaplayabılırım aslında kademeli varoluş TANRIYI kanıtlar ....okuduğunuz ıcın teşekkür ederim
YanıtlaSilrastgele evrimsel olarak sebeb sonuç zinciri halinde varlığa sonradan gelen varlıklar özelliklerini kendisine sebeb olan varlıklardan almışlardır...sorum şu bir t zamanın bir X valığı açığa çıkıyor..ve bu varlık özelliklerini bir önceki ona sebeb olan evrim halkasından aldı(mesela ınsanlar anne ve babasından alırlar..yada maymunda bilgiler vardı doğadan uv ışınlarla evrim geçirdi mutasyon ile başka bir varlık oluştu burada bilgi hem maymundan hemde uv ışığından geldı....örnek olarak)..SORU ŞU BU X VARLIGINI NEDEN DAHA ÖNCE OLUŞAMADI? evet bi ateist bana başka bir evrende yada cok eski bir evrende oluştuğunu söyleyebilir fakat ben sorumu tekrar sorarım BU X VARLIGINI NEDEN DAHA ÖNCE OLUŞAMADI? ve şöyle devam ederim,halbuki kuantum denizinde olan bu sonsuz potansıyel bilgi vardı degılmi.o X varlığını oluşturmadan bir önceki evrim halkasıda sonsuzdan beri vardı ve daima kuantum denizi ile etkileşim ve irtibat halindeydi..mutlak irtibat halindeydi çünkü kuantum denizi olmadan var olamaz..biz varlığımızı töz e boçluyuz spinozanın deyimiyle....Dinlerin anlattığı Tanrı da bu yüzden bize canımızdan daha yakındır aslında...X olusmadn en son olan evrimsel zincir halkasıda sonsuz etkileşimde ve x yaratabilecek kudret ve bilgide iken neden daha sonra oluştu? Halbuki her evrimsel zincir halkası aslında her varlığı ortaya çıkaracak bilgiye sahiptir çünkü sonsuz etkileşimle kuantum denizinden alır bilgisini...evet aslında sonsuz sayı diye bir şey yoktur sonsuz sayıda töz sonsuz sayıda etkileşimde olamaz..ben sadece aynı bugun ateistlerin inandığı gibi bir temelde argüman sunuyorum...ama bilginin kaynağının maddesel doğa yada tanrısal olmayan kuantum denizinin olamayacağını savunuyorum..çünkü sonsuz etkileşimle evrimsel olarak bakın yada bakmayın bır varlık kademe kademe oluşacaksa buvarlıgın kaynağı mutlaka o töze dayanır ama daha önce neden oluşamadı dıye ben hep sorarım..burada açıkçası bir ateistin eline kuantum denizi vve sonsuz enerji sonsuzetkileşim versem dahi sonradan oluşan varlıklar oluşamaz çünkü bilginin sahibi tanrıdır o sisteme istediği zaman bilginin akışını yapar..eger tanrısal olmayan bir doğa mesela kuantum denizi yada bir hep çalışan bir makine dahi düşünseniz kademe kademe oluşan bir varlık sistemi yanı evrim sistemi Tanrıyı kanıtlar..Çünkü tanrıya hiç bir şey vermeseniz dahi kuantum denizindeki o bilgi neden daha önce z varlığını yaratamadı aciz kaldı diye ben sorarım bunun cevabı ise tanrının istediği anda sisteme bilgiyi aktarması olarak cevaplayabılırım aslında kademeli varoluş TANRIYI kanıtlar ....okuduğunuz ıcın teşekkür ederim
YanıtlaSilDostum hicligi yazdigimda gördüm sayfani herkesin bildiği gibi suan ki teknolojinin yetersiz olması dolasıyla hicbirbok yiyemiyoruz ancak ileri nesillerin kanıtla ya bileceği bisi ne kadar uzulsekte tek çare beklemek ve tanrı kelimesi koymadan sadece hicligi araştırmak eminim yolun sonunda biz insanları yine tanrıya götürecek ve bulunduğumuz evren oyundan galip olarak ayrılacak
YanıtlaSilMerhaba yazinda sunu farkettim -1 ve 1 in (madde enerji herneyse) toplaminin 0 olucagindan bahsetmissin ve iste buna dayanarak evrenin toplam enerjisi zaten 0 o zaman evren kendini yaratmistir vb. Bisey demissin . Burda kacirdigini dusundugum kisim -1 le 1 in toplami evet 0 eder ama once -1le 1 e ihtiyac var yani evrenin toplam enerjisinin 0 olmasi madde ve enerjinin nasil var oldugunu aciklamaz . Ancak buna -1 ve 1 ( yani madde ve enerji ) yaratilmistir dersek cevap verebilirirz . Aksi halde senin dedigin gibi hiclikten kendilerini 0 a tamamlayan seyler kendi kendiletini yaratabilselerdi. Surekli madde - enerjisiyle biryerlerde varolurdu. Ama boyle bisey yok. Son olarak cevabinin sonuna gelirsek "cunku olmak zorunda" komik olmus .d hicbirsey yerine bisey var cunku yaratici var daha mantilikli olurdu. Basta sordugun soruya gelirsek neden hicbirsey yerine yaratici var sorunada cunku sen varsin cunku madde ve enerji var gibi bir cevap berilebilir. 3 sene sonra yazmisim ama yararli olabildiysem ne mutlu bana ;)
YanıtlaSilÇok mükemmel bir yazı bilimin bu tür konulara cevap verebilmesi mükemmel bir duygu fakat benim sormak istedigim bir problem var son zamanlarda bu simulasyon argümani ayyuka cıkmakta sizce kendiliginden olusan bir mekanizma söz konusu ise evrenin bir bilgisayar simulasyonu oldugu tamamen mantiksiz degil midir? Gözlemlerimize göre kendiliginden olusmussa evren dogal olarak evren bilgisaysr simulasyonu degildir. Mantigini yürütebilir miyiz?
YanıtlaSilÇok ironik bir durum var
YanıtlaSilFiziği felsefenin üzerinde tutarım demişsin ama fiziğin var olabilmesi için felsefenin gerektiğini kaçırmışsın bit diğer durum sonsuz sayida evren ( multivers ) var olmak zorundadir demissin daha sonra fizik tek dogrum demissin bende şunu sormak isterim fizik sonsuzluğu ( ki sonsuzluk soyuttur ) kabul etmez ya da ediyorsa bunu acman lazim
Son olarak kuantum dalgalanmalarinin sebebi sorusuna mantigimizin algilamadigina deginmissin yani fizik her seyi aciklamiyorken %100 tanri yoktur ideasi totolojinin aksine son derece alogismiktir
Zamadanda pek bahsetmedigini gordum zamanin enternalizm algisi ve determinizme kaos teoreminin imkansiz olasilik kombinasyonu varsayimi guzel
Tabii surekli elestiri olmaz bu bilgelik yolunda emin adimlarla yurumen son derece takdir edilesi
Bu arada enis doko veya caner taslamanla hic iletisim kuruyormusunuz ya da sinan cananla kuruyorsaniz bu konularda nasil ilerliyorsunuz