28 Haziran 2014 Cumartesi

'Ya Varsa' Sözünün Tutarsızlığı


‘Ya varsa?’ gibi bir önermeyi, gerçekleşmesi ihtimal dâhilinde olan her şey için söyleyebiliriz. Paskalın Kuramını kabul eden birinin aşağıdakine benzer bir diyalog karşısında ne diyeceğini düşünelim:

A: Bir tanrıya inanmadığını duydum. Mantıklı olduğunu mu düşünüyorsun? Tanrı yoksa ve inanmazsan bir şey kaybetmezsin ama ya varsa? Bunu hiç düşündün mü? Seni düşündüğüm için söylüyorum bunu, önlemini alman gerekir.

B: Bir saniye, yanında bulunduğun dolaptan uzaklaşmanı istiyorum. Merak etme, bu isteğim yalnızca seni düşünmemden kaynaklanıyor.

A: Neden ki?

B: O dolabın içinde bir dinozor yavrusu var, uyuyor. Eğer dolabın yanında kalırsan uyanıp bize zarar verebilir.

A: Saçmalamayı keser misin?

B: Mantıklı düşündüğünü mü zannediyorsun? O dinozora inanmıyor olabilirsin ama düşünsene, eğer öyle bir şey yoksa herhangi bir şey kaybetmezsin, ama ya varsa? Bunu hiç düşündün mü?

Görüleceği gibi iki varsayım da aynı şekilde imkân dâhilindeki hipotezlerdir; fakat ya varsa demek imkân dâhilindeki şeyin olduğu anlamına gelmez ya da kendisinden korkulması gerektiğini, ona karşı tedbir alınması zorunluluğunu beraberinde gerektirmez. Paskalın kuramını savunan kişi bu bahsedilen diyalog üzerine ne düşündüyse bir ateistin de ‘Ya Allah varsa’ denildiği zaman aynı şeyi düşünmesinde bir problem yoktur. İnançlı bireyler nasıl bu dinozorun/yaratığın varlığına dair imana gelmiyorsa aynı şey tanrı için de yapılabilir.

Fakat bu sözlerim havada kalacaktır zira çok kişi ‘dolabın içinde uyuyan dinozor’ ile ‘tanrı’ düşüncelerinin birbirlerinden çok farklı olduğunu düşünür. Bu bakış açısından bakacak olursak bu ikisini kıyaslamak mantıklı değildir. Peki ya tanrıyı bu dinozordan daha inanılır kılan nedir? Sonsuz güçlü sonsuz merhametli bir varlığın olma ihtimalini bu bahsedilen yaratıktan daha farklı kılan özellikler nelerdir? Öncelikle tanrının birçok şekilde kanıtlanabileceği ve yahut reddine dair delil getirilebileceğini tahmin edebiliyoruz. Teist ve ateist düşünürler bunu sık sık denemiştir. Aynısı bahsedilen yaratık için de geçerlidir: dolabın kapağını açarak ve yahut dinozordan belli izler görmeyi bekleyerek (onun varlığını gösterecek belirli sesler gibi) yaratığın dolap içerisindeki varlığına ya da yokluğuna delil getirilebilir. Bu durumda kurulacak analoji için iki yolun var olduğuna dikkat çekilmelidir:

1- Tanrının varlığı felsefi ve bilimsel yollarla sınanabilir, varlığına veya yokluğuna rasyonel deliller getirilebilir. 
2- Tanrının varlığı ne felsefi ne bilimsel yolla sınanabilir. Varlığı ve yokluğuna dair deliller bulunamaz.

Bahsedilen analojinin ‘anlamlı’ olabilmesi için bu iki ihtimal doğrultusunda şekillendirilmesi gerekir. O halde yukarıda bahsedilen iki ihtimal doğrultusunda kıssadan hissemiz iki farklı şekilde devam ettirilebilir:


A- Dolabın içindeki yaratığın varlığı, belirli delilleri gözlemleme sonucunda test edilebilir. Örneğin dolabı açmak veya ses frekanslarını incelemek gibi farklı test etme yollarımız vardır. 1 numaralı ihtimaldeki gibi bahsi geçen yaratığımız da test edilebilir durumdadır 
B- Dolabın içindeki yaratık hiçbir şekilde test edilemezdir. Örneğin dolabı açmak gibi bir ihtimalimiz yoktur, dolap kilitlidir. Ses frekanslarını incelemek anlamsızdır, dolap yalıtımlıdır vs. Dolabın içindeki yaratığımız test edilemez durumdadır. Yaratığın varlığı ve yokluğu eşit düzeydedir.

Paskalın Kuramını savunan kişi birinci savunuyu göz önünde tutuyorsa ve Tanrıyı hiç değilse sınanabilir literatürde görüyorsa A durumunu göz önüne almamız gerekir. Bu durumda ‘Ya dinozor varsa?’ diye sormanın bir anlamı olmaz. Bizzat dinozorun varlığını test etmeniz gerekir. Ya vardır ya da yoktur, bu kişiden kişiye göre değişen bir görüş olmayacaktır. Kısaca eğer yaratık test edilebilir konumdaysa basit bir şekilde ‘onu test etmeniz, gözlemlerle varlığına veya yokluğuna delil getirmeniz’ gerekir. Testin sonucu olumlu ise ona inanırız, olumsuz ise reddederiz ve korkmamız için bir gerekçe kalmaz. Hatırlarsınız A kısmında bahsedilen durum belli bir şarta bağlıydı: Tanrının sınanabilir olması… O halde dolabın içindeki yaratığı nasıl test ettiysek aynısını dinler ve dinsel tanrı iddiaları üzerine de uygulamamız lazım gelir. Bu durumda ‘kapıyı açmak’ tabirini de ‘sorgulamak’ karşılayacaktır. Sorgularız ve eğer olmadığını anlarsak inanmayız, olur biter. Bu sebeple sorgulamaktan korkmayın. Sorgulamak sizi gerçeklere ulaştıracaktır. O halde, beyninizin kapısını açın ve inançlarınızı bu şekilde ayıklayın. Sorgunuzun sonucunda ve bahsedilen sınamanın doğrultusunda tanrının olduğu sonucuna ulaşırsanız, bu sorgunuzu savunursunuz ve ‘ya varsa’ diye sormadan onun varlığına getirdiğiniz delili insanlara sunarsınız. Eğer sorgunuzun sonucunda tanrının olmadığı sonucuna ulaşırsanız aynı eylemleri ateizm lehine yaparsınız. Bu durumda ‘Ya varsa?’ diye sormak bir anlam ifade etmez. Sorgulamak gerekir.

Herhangi bir şeyin varlığı veya yokluğu, doğruluğu veya yanlışlığı birkaç yöntem ile incelenip anlaşılabilir. Bu araştırma, yukarıda da bahsettiğim gibi beynin kapısını açmakla mümkündür. Bir şeyin varlığını iddia ediyorsak o şeyin doğruluğunu araştırabilir, test edebilir, yanlışlayabiliriz. Bunu yapacağımız en popüler iki yöntem şunlardır:


1-Bilimsel Yöntem 
2-Felsefi Yöntem

Bilimsel yöntem yanlışlama metodu ile ilerler. Ortaya bir tez atılır, o tezi yanlışlayan bir gözlem gördüğümüzde hipotezimiz terk edilir. Örneğin kitabınızın kaybolduğunu düşünün. Ortaya bir hipotez atın; ‘Kitap çantamın içindedir’ hipotezini ortaya attığınızı varsayalım. Bu hipotezi basit bir şekilde, çantanızı açıp bakarak yanlışlayabilirsiniz. Çantanızı açarsınız, kitabınızı görmezsiniz ve ‘Kitap çantanın içindedir’ tezi suya düşer. Aynı şeyi din ve tanrı için de yapmamızda bir problem görmüyorum. Ortaya din argümanını atarsınız, bunu yanlışlarsınız ve ortaya atılan din tüm argümanlarıyla çöpe atılır. Böyle bir durumda ‘Ya dinimin tanrısı varsa’ argümanı mantıksızlaşır.

Bir başka yöntem ise, felsefi yöntemdir. Eğer bir görüş kendi içinde tutarlılık taşımıyorsa terkedilmeyi hak edecektir. Örneğin ‘Benim üç öz kardeşim var ve ben ebeveynlerimin tek çocuğuyum’ dediğiniz zaman tutarsız, kendi içinde çelişen bir cümle ortaya koymuş olursunuz. Bu cümleyi analiz ettiğinizde, öz kardeşinizin oluşu ile ebeveyninizin tek çocuğunun olması iki tezdir ve kendi içinde çelişirler, dolayısıyla ikisinin aynı anda doğru olma ihtimali söz konusu olamaz. Aynı şekilde dinin ve tanrının tutarsız bir görüş olduğunu göstermek de bu iki fikri anlamsızlaştırır. Bu iki yöntemi kullanın ve bir şeyin doğru olup olmadığını test edin. Bir ateist, bu yöntemlerden en az birini kullanarak dini görüşlerini terk ettiği takdirde ‘ya tanrı varsa’ görüşünün anlamsızlığını fark eder. ‘Eğer varsa kötü olurdu ama yok!’ diyen çok sayıda kişi görebilirsiniz. Evreni yaratan ve müdahale etmeyen deistik tanrı modelinden ziyade, paskalın kuramı teistik tanrı üzerine kuruludur ve bu tanrının olmadığına emin olan çok sayıda ateist, agnostik, deist bulabilirsiniz. Dolayısıyla, 'hiçbir şey bilinemez' diyen septikler dışında, dinin sunduğu tanrı modelini terk eden ve bunun olmadığına kesin gözüyle bakan onlarca kişi için paskalın kuramı açık ara farkla anlamsız bir kuramdır.

Buradan çıkardığımız sonuç şudur ki birinci yolu kabul eden biri için paskalın kuramı kısır, sonuca ulaşmayan, anlamsız bir kuramdır. Test edilebilen bir tanrı ile karşı karşıya isek (ki teistik tanrı test edilebilecektir) ‘ya varsa’ düşüncesinin bir anlamı kalmaz. O ya vardır ya da yoktur. Bu iki görüşten hangisinin haklı olduğuna ise bahsedilen sınamanın sonucunda ulaşılacaktır. Bu ulaşmadan sonra ‘Ya varsa’ veya ‘Ya yoksa’ soruları ‘sahte soru’ halini alacaktır.

Bu durumda ikinci ihtimale göz atmak gerekir. Tanrıyı test edilemez, sınanamaz, üzerine düşünülemez fakat kişisel hayatımızda tercih yaparken göz önünde bulundurmamız gereken varlık olarak ele aldığımız anda kurduğumuz benzetmeyi de bu yönde geliştirmemiz gerekecektir. Dolabın içindeki yaratığı test edilemez, üzerine düşünülemez ve varlığı sınanamaz olarak ele almak mümkündür. Tıpkı tanrı varsayımı gibi ‘kişisel hayatımızda tercih yaparken göz önünde bulundurulması gereken’ özelliğini de içinde barındırmaktadır zira dolabın yanında durmak veya dolaptan uzaklaşmak gibi bir kararı bu varlığı düşünerek ele almak zorunda olursunuz. O halde bahsedilen analojiye ‘Paskalın kuramını savunan kişi’ bir eleştiri yapamaz hale gelecektir. Zira bu durumda ‘tanrı ile yaratık’ arasında niteliksel farklar ortadan kalkar(hiç değilse bahsi geçen kuram açısından gözükmesi beklenen farklar silinmiş olur.) Her ikisi de varlığı sınanamayandır, üzerine düşünülemeyendir, seçim yaparken insan üzerinde etki üretebilendir. Tüm bu ortak noktalar paskalın kuramını eleştirmek için yeterlidir. Eğer tanrıyı bu yaratıktan daha rasyonel yapacak bir durum varsa bu durum ancak ve ancak tanrıyı birinci açıklamadaki ‘test edilmesi mümkün varlık’ kategorisine sokmakla olacaktır. İkinci durumdaki tanrı kavramı ile B durumundaki yaratığın niteliksel farkı yoktur. Anlayacağınız tanrının sınanabilir olması durumunda paskalın kuramı anlamsızlaşır, buradan yalnızca ‘tanrıyı sorgulamak’ gerektiği soncu çıkar. Tanrının sınanamaz olması durumunda ise tanrı ‘sorgulamaz’ olacaktır fakat kurduğumuz analoji paskalın kuramına karşı etkili sayılacaktır. Kurulan analoji ise Paskalın Kuramının hatalı sonuca vardığını gösteriyordu… Her iki görüşte de Paskalın kuramı anlamsızdır ve yanlıştır.


4 yorum:

  1. Çok değerli bir yazı teşekkürler..

    YanıtlaSil
  2. Yazı fontu çok küçük. Eğer 22 inç monitörün varsa bizim gibi 15" laptop kullananları da düşünün lütfen.

    YanıtlaSil
  3. Duymaktan sıkıldığımız sorulardan.. Eline sağlık..

    Bu arada ctrl+muose scroll up yaparak büyütebilirsizin yazıları.

    YanıtlaSil
  4. Gerçekten makul ve değerli bir yazı,teşekkürler..

    YanıtlaSil